MUSTAFA İSLAMOĞLU ŞİMDİ DE BEDİÜZZAMAN’A DİL UZATMIŞ

MUSTAFA İSLAMOĞLU ŞİMDİ DE BEDİÜZZAMAN’A DİL UZATMIŞ

Mustafa İslamoğlu adında,  kitaplarından ve yazdığı garip mealden tanıdığımız bir zat var. Bir televizyonda da kasıla kasıla Kur’an dersleri veriyor. Onun, islam’a ve Kur’an’a aykırı olan birçok görüşe sahip olduğunu biliyoruz. Ancak bir kişi, haddini aşmadığı takdirde “Mutezilî veya Şiî görüşlere sahip olsa bile” Müslümanların aleyhinde konuşmak bize yakışmaz. Çünkü ihtilafları büyütmenin ne Müslümanlara ne dinimize bir faydası vardır. Fakat bu zat, son zamanlarda gittikçe hırçınlaşan bir eda ile ona-buna saldırmaya başladı. Hele Bediüzzaman gibi hayatını İslam’a vakfeden bir adama dil uzatması, onun gerçek ilimden de, İslam davasından bî-haber ve nasipsiz olduğunu ortaya koymaktadır.

Adam kendisinden emin ve gururlu bir şekilde, “Yahu Said Nursî gibi bir adama Allah’ın ismi verilir mi?” diyor. Yazıklar olsun kendisine… “Bedî” kelimesi sadece “Yaratıcı” manasında değil ki, bir insana verildiği zaman bir sakıncası olsun. Çünkü bu kelime Allah’ın ismi ve sıfatı olarak kullanıldığında, yani “Bediu’s-Semavati ve’-Ard” denildiğinde “Yaratıcı” manasına gelirken, insanlara ve eşyaya isnat edildiğinde “garip, eşi-benzeri olmayan” manasındadır.

Akgündüz Hoca’nın dediği gibi, “Bediüzzaman” ismi insanlar için kullanıldığında, Zamanın harikası, kendi zamanının eşsiz şahsiyeti, benzeri görülmemiş garîbi, emsâli olmayan hârikası ve saire demektir. Kaldı ki, “Bedîüzzaman” ünvânı, tarihte emsâli bulunmaz derecede zeki ve kuvve-i hafızası şaşılacak derecede yüksek olan kimselere verilmiştir. Bedîüzzaman-i HemedanîBedîüzzaman-ı Cezerî  de tarihde bu ünvanı alanlardandır.

Tarihte bir kaç Bedîüzzaman gelmiş geçmiş. Fakat hem zekâ ve hıfzda, hem idrak ve kavrayışta, hem hal ve davranışta, hem kıyafet ve harekette, hem tarz ı beyân ve üslub cihetlerinde hiç birisi Bedîüzzaman Sa’îd i Nursî’ye benzememektedir. Yani Sa’îd i Nursî gerçekten ve vakı’a olarak da, herşeyi ile zamanın Bedi’idir. Hatta meslek ve meşrebi de, davası ve mücahadesi de bambaşkadır, garibtir ve bedi’dir.

Hazret, Bediüzzaman’ın cifir ve ebced ile ilgili yazdıklarına da itiraz etmiş. Her şeyden önce İslâmoğlu Bediüzzaman’ı tenkit edecek, onu küçümseyecek ve görüşlerini hafife alacak çapta ve ilmî seviyede biri değildir. Bir kendi hayatına baksın bir de Bediüzzaman’ın hayatına… Bediüzzaman’ın hayatı sürgünlerle, zehirlenmelerle ve hapishanede çile doldurmakla geçmiştir. Bediüzzaman İşaratü’l-İcaz’ın başında, “Bu eserde riya yoktur” diyor. Acaba Mustafa Bey aynı şeyi hangi eseri için samimiyetle söyleyebilir?

Mustafa İslamoğlu da Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin önüne çıkmıştır, Bediüzzaman da… İslamoğlu’nun neden mahkemelerin karşısına çıktığını burada yazmak, edeb ve hayamıza sığmaz. Ama Bediüzzaman mahkemelerin karşısına İslam davasını savunmak için çıkmıştır. Bediüzzaman hâkimlerin karşısında, “Milyonlarca başların feda oldukları kudsî bir hakikate başımız dahi feda olsun” diyebilen bir İslam kahramanıdır. “Bu sarıkla mahkemeye gelemezsiniz” diyen savcıya, “Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyebilen bir kahramandır.  Bediüzzaman sağ olsaydı, Mustafa’nın ismi okunur muydu acaba? “Vel-hayyu Yağlibu Elfe Meyyitin” (Bir diri bin ölüyü mağlup edebildiğini sanabilir.)

Mustafa İslamoğlu’nun neden bu kadar hırçınlaştığını merak ediyordum. Meğerse derdi büyükmüş. Şöyle ki: Bu dünyada bir baba için, evladı kadar değerli hiç bir şey olamaz. Eğer bir baba, özellikle de âlim bir baba, evladının dalalette olduğunu ve fikirlerinin Ehl-i Sünnet itikadına muhalif olduğun söyleyerek, oğlunun hidayet bulması için, yanına gelenlerden dua istiyorsa artık o evladın yanlış yolda olduğunu anlatmak için başka bir şahide gerek var mı?

Bakınız internette dolaşan videolardan, Yıllarca Kayseri’de imamlık ve irşat görevlerinde bulunan ve emekli olan İslamoğlu’nun babası Ahmed Hoca’yı dinlediğiniz zaman bir babanın çaresizliğini görüyorsunuz adeta. Nuh Aleyhisselam’ın oğlunu gemiye alabilmek için çabalaması gibi O da oğlunu delalet kuyusundan çıkarmak için gayret ediyor. Her gelenden oğlu için dua istiyor. Oğlunun bir kitabını bile evine sokmamış. Ve en acısı da, “Keşke onun babası olmasaydım” demek zorunda kalmış…

Ahmed İslâmoğlu Hoca, Mustafa İslâmoğlu’nun kustuğu zehirlerden de bahsetmeyi ihmal etmiyor. Çünkü hidayeti için dua istenilen birisinin bir şeyler yapmış olması lazım ki hidayet çizgisinden uzaklaşmış olsun ve hidayeti için dua edilsin. Bir defasında yanına gelen misafirlere aynen şu ifadeyi kullanmıştır: “Bugüne kadar Mustafa’nın bir tane bile kitabını evime sokmadım, sokmam da.” 

Ardından Ahmet Hoca, oğlu Mustafa İslâmoğlu’nun kitaplarında kullandığı yöntemlere de değinerek kelimeleri şeytanca kullandığını, birçoklarına hiç fark ettirmeden zehrini empoze ettiğini açıkça dile getiriyor. Eğer Mustafa İslâmoğlu batıl düşüncelerinden dönmezse kendisiyle birlikte peşinden giden on binlerce insanı da helâk edeceğini anlatıyor. Ahmed Hoca’nın anlattığı şeyler son derece önemli olmakla birlikte bir o kadar da üzücüdür maalesef…

   Son olarak da Ahmet Hoca, yanına giden ziyaretçilere oğlundan yakınarak “Evinin her yeri İran kitaplarıyla dolu” demiş ve “Mustafa’yı şeytanım kadar sevmem” diye de eklemiştir.

   Sosyal medyada kısa zamanda binlerce kişi tarafından izlenen bu video Mustafa İslamoğlu’nu kızdırmış olmalı ki, bir Cuma hutbesinde babasına cevap vermeye başlamış. Verdiği cuma hutbesinde babasına da hakaret etmekten geri durmamıştır.

Musataf İslamoğlu babasının, “Onu Şeytanım kadar sevmem, Evi İran kitaplarıyla doludur” sözlerine cevap verirken, aklı başında ve son derece mutedil olan babası için sarf ettiği, “80 yaşında aklı bir gidip bir gelen adamı kandırmışlar ve onu konuşturmuşlar” sözleri son derece tepki çekti.

   Mustafa İslamoğlu’nun, sağlıklı olan babası için böyle ifadeler kullanması, babasına hakaret etmesi, O’nun nasıl bir zihniyete sahip olduğunun açık bir belgesidir.

Eğer Mustafa İslamoğlu, Bediüzzaman gibi hayatı boyunca dünya nimetlerinden uzak bir şekilde istimra-ı hayat eden ve hayatı boyunca hep mağdur edilen ve bütün hayatını İslam davası için feda etmiş olan bir âlime ve onun yazdığı riyasız eserlere dil uzatmaya devam ederse, Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nur’un manevi tokadını yemekten kurtulamaz. Allah ıslah etsin.