Muhteşem rezalete en sert yorum!

Muhteşem rezalete en sert yorum!

Muhteşem rezalete en sert yorum!

 

Selami Güdener Milli Gazete'de, Türkiye'yi ayağa kaldıran ve "Muhteşem İhanet, Muhteşem Rezalet" isimleri ili anılan "Muhteşem Yüzyıl" isimli dizi ile ilgili öyle bir yazı kaleme aldı ki... İşte o yazı:

 

Muhteşem rezalet üzerine!

Muhteşem Yüzyıl adlı televizyon dizisiyle, Hür Adam sinema filminin gösterime girmesi aynı tarihlere denk gelince, iki yapımın tartışmaları da paralel yürüdü; birbirine karıştı.

Muhteşem Yüzyıl Kanuni Sultan Süleyman'ın, Hür Adam'sa Said Nursi'nin hayatlarını konu ediniyor. Büyük tarihi şahsiyetlerin hayatlarını sinema perdesine yansıtmak kolay değildir; tartışma çıkarması, küçük ölçekte depreme neden olması beklenir.

Ancak ne var ki, tartışmayı bilmiyoruz. Abartmayı seviyoruz. Olayı kendi bağlamından koparıp başka mecralara çekmekte üzerimize yok. Kamplaşmak vazgeçebildiğimiz bir şey değil. Tartışmayı kavgaya dönüştürme temayülü ve becerimiz; savaşkan ruh yapımızın dışa vurumu olsa gerek.

Tartışmayı tadında bırakmalıydık; işi meydan muharebesine dönüştürmenin anlamı yoktu; nitekim Muhteşem Yüzyıl üzerine yürüyen bu tartışmalar, 'Muhteşem reklam' oldu film için. Yapımcıları mutlu olmalıdır.

Ele verir talkını da... Ben de bu tartışmaya girerek, bir anlamda saflarda yerimi almış olmuyor muyum? Ancak bazı şeyler insanın kanına dokunuyor; seyirci kalmak da olmuyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatını anlatan bir filmin; her ne kadar abartı sanatını kullanacağını hesaba katarsak katalım, tarihi gerçeklikle ters düşmemesini, vicdanı elden bırakmamasını beklemek hakkımızdır. Türk tarihinin en 'muhteşem' kişiliklerinden biri ele alınıyorsa; milletin titizlenmesinden, adeta buluttan nem kapsamından daha doğal bir şey olamaz.

Kanuni tam 46 yıl saltanatta kalmıştır. Siz buna 46 yıl savaşmıştır da diyebilirsiniz. Dile kolay... Tahta oturur oturmaz, cenk meydanlarına dalmıştır; sanıldığı gibi ya da yansıtıldığı gibi hareme değil... Tam 13 büyük savaşa; meydan muharebesine bizzat komuta etmiştir. Bir meydan muharebesi yapana mareşal diyorlar; dikkat buyrula! Döneminde çıkan kimi isyanlar, deniz savaşları, Hint seferleri vs. de cabası... Son dönem padişahlarıyla karıştırmayın onu; saraydan dışarı çıkmayanlardan değildir. Sevişmekten değil, savaşmaktan yorgun düşmüş bir padişahtır o. Cihanı titreten... Yenilgi yüzü görmeyen... Bağdat'ın da fatihidir, Macaristan'ın da... Viyana kapılarına dayanandır. Ömrü savaş meydanlarında geçmiştir; nitekim ecel Zigetvar'ın kuşatması sırasında kendisini yakalamamış mıdır? Mücahit, gazi padişahlardandır. Bırakın zevk-ü sefaya dalmayı... O saltanatının hiçbir döneminde gevşek bir sultan olmadı. 46 yıl savaşmış bir padişahı, salon adamı, harem ağası gibi göstermeye kimin hakkı vardır! O sizin gibi, 'savaşma seviş' diyenlerden değildi. İnsaf!

"Efendim ne var bunda! Bu bir televizyon dizisi; tarih kitabı değil ki! Sanatsal yönüyle olaya bakmak lazım" denilemez. 'Mustafa' filminin başına gelenler unutulmuş olamaz. Mustafa Kemal, film boyunca hep sigara içiyor, kafayı çekiyor diye az mı eleştirildi! Üstelik hiç kimse "Atatürk sigara içmiyordu, Çankaya'da çilingir sofrası kurdurmuyordu" diyemediği halde...

Hammer bile sizden daha insaflı; "Padişahın nazar-ı dikkati bir an devlet işlerinden başka yönlere sapmamış, ef'alinin her biri büyük adam, büyük hükümdar, tam Müslüman ahlakına dalalet eder şekildeydi. İslami kaidelere tamamen sadık olarak ilimler ve sanatları himaye ederdi" demiştir. Tartışmalı işleri olmamıştır denilemez elbette. Ne ki, tarih Hammer'in ağzından hükmünü vermiştir.

Bütün filmlerin 'ideolojik dili' vardır muhakkak. Ancak biz taraftarı tribünde görmeyi severiz. Yeri orasıdır. Fanatikliğe ise tribünlerde bile tahammülümüz yoktur. Üstelik taraftarlıkla, tarafgirlik birbirine karıştırılmamalıdır. Taraftar olmak için takımını desteklemek yeterlidir; karşı tarafı kötülemek, hak yemek gerekmez. Kimin hangi tarafta olduğunu öğrenmemiz, övgülerinden belli olmalıdır; sövgülerinden değil... Gel gör ki, devir değişti; sanki İslamcı-muhafazakar iseniz, Atatürk'e yan bakmak, laf çakmak gerek... Laik ve ilericiliğin olmazsa olmazı ise, Osmanlı padişahlarını olur olmaz kötülemek, küçük düşürmek... Her ikisinin ortak paydası da geçmişe sövmek...

Yazılanlara çizilenlere bakılırsa, Padişahların çoğu, muhtar bile olamazdı; koca Osmanlı'yı iyi ya da kötü nasıl idare ettilerse!

Galiba fanatiğin en masumu tribünlerde... Hiç değilse bütün öfkesini, kinini orada boşaltıyor. Onun kötülüğü orada kalıyor. Son söz şu: Muhteşem Süleyman'ın üzerinden 'muhteşem rezalet'e imza atmak, kişi için sicilini bozmaktan başka bir yarar getirmez.

O sizin gibi libidosu taşkın biri değildi. Dua edin, onun dönemine denk gelmediğinize... Zira sizin gibileri hadım ederdi.

Selami Güdener/MİLLİ GAZETE