Muhasebe

Muhasebe

Ne zamandan beri şöyle huzur ve huşu içinde bir namaz kılmadınız? Şöyle korkuyla ümit arasında. “Rabbim ben geldim” diye sevinerek, coşkuyla, aşkla, şevkle…

            Camide cemaatle beraber kıldığınız namazın üzerinden ne kadar zaman geçti?

            Dünyadan bağlarınızı sıyırıp, sadece ellerinizi değil, yüreğinizi de açarak yana yakıla, samimice dua etmeyeli nicedir?

            Aklınıza işlediğiniz günahlarınızı, kimsenin bilmesini istemediğiniz ayıplarınızı, gafletle geçirdiğiniz zamanlarınızı getirip, tevbe etmeyeli, belki duygulanarak  birkaç damla gözyaşı dökmeyeli ne kadar oldu?

Geçmişin muhasebesini en son ne zaman yaptınız?

Maddi alemden sıyrılıp mana alemine yaklaştığınız, içinize ılık duyguların aktığı, kendinizi hoş, mutlu hissettiğiniz en son anınızı hatırlıyor musunuz?

Soruları uzatmak mümkün?

Özlemiyor musunuz bütün bunları?

Sizlerle beraber kendime de sorduğumu bilesiniz.

Dünya yoruyor bizi dostlar.

            Hep şikayet, hep eleştiri, hep dedikodu. Evden, işten, çevremizden, amirimizden, memurumuzdan, bütünüyle dünyadan yana.

            Sabahtan akşama kadar siyaset. Ülkenin her gün değişen gündeminden abondane olduk. Aynı haberleri kaç televizyon kanalından tekrar tekrar izledik? Günde kaç köşe yazısı okuduk? Kendi peşin hükümlerimizi destekleyen kaç yazardan, günlük tartışmalarda elimizi güçlendirecek malzemeler topladık? Karşı olduğumuz kaç yazarın yazısını bir çeşit mazoşizm duygularıyla okuyup gizli açık küfrettik?          

Her gün kaç saatimizi televizyon karşısında tükettik? Kaç film, kaç dizi film izledik? Kaş tartışma programında horoz döğüştürdük,  karşı tarafa gol atmaya çalıştık?

Sahi kaç yatsı namazını, dünya kupası maçlarının devre arasında kıldık? Sünnetsiz tespihatsız, ikinci devreyi düşünerek. Geç yattığımız için kaç sabah namazını kazaya bıraktık?

Vaktinde kıldığımız namazların kaçta kaçı olması gerektiği gibi idi veya adet yerini bulsun kabilinden?

Bütün bunlardan ne kaldı geriye? Neyi düzelttik? Ne faydası oldu bize ve çevremize?

Ömür geçiyor dostlar.

Bir manevi atılım dönemi olan Üç Aylar'ın ilki kaçıyor elimizden. Ramazan'a bir ay kaldı.

O manevi iklime girdik mi? Geçmişin bir muhasebesini yaptık mı? Yeni bir sayfa açmaya niyetimiz var mı?

Perşembe akşamı Miraç Kandili. Bir viraj daha dönülüyor.

Miraç, namazın farz kılındığı gece.

Namaz, dinin direği. Müminin miracı.

Bu gece dolayısıyla namazlarımız üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Kendimi ve sizi.

Namazlarımız miracımız olursa, hayatımız daha anlamlı olacak. O zaman daha donanımlı olacak ve hep şikayet ettiğimiz sorunları çözmede daha başarılı olacağız. Daha mutlu olacağız. İşin uhrevi boyutundan söz etmeye de gerek yok herhalde.

Hepinize Miraç olacak namazlar diliyorum.

Not: Bu yazıyı Sevgili Tahir Coşandal'ın Facebook'a yüklediği bir videonun ilhamiyle yazdım. Kontv'de yayınlanan bir Ramazan programında Senai Demirci'nin konuğu olan Fatma Tatlı adında bir kadın, namazı anlatıyor. Öylesine safiyane duygularla ve öylesine güzel. Müthiş. Namaz üzerine kitap yazmış, sayısız programda konuşmuş yılların Senai Demirci'si, bu güzellik karşısında ihtimal kendinden utanıyor ve ağlıyor. İzleyin mutlaka sizi de etkileyecek.