Müslümanların Vahdeti (Birliği) ; İslam’ın Galibiyeti Demektir!..

Müslümanların Vahdeti (Birliği) ; İslam’ın Galibiyeti Demektir!..

İslam TEVHİD dini olması hasebiyle tek ilaha (Allah-u Teala’ya) yakıni iman, mutlak teslimiyet ve ubudiyeti ifade ederken müslümanlarında akide birliği, fikir-düşünce birliği, gönül birliği, hedef birliği açısından söz-amel (hareket) birliğinide sağlamaları ehli Tevhid olmalarının bir gereğidir-şartıdır ki bu ilahi birlikteliğe-oluşuma İslami literatürde VAHDET ve İTTİHAD denmektedir.

Zaten İslam Dini kendi esası ve temeli olan Tevhid İnancı üzerine karar kılan müminlerin vahdeti-birlik ve beraberliği ile korunmuş, muhafaza edilmiş olur aksi takdirde tefrika ve fitnenin olması müminlerin birbirine düşman ve birbirleriyle savaşıyor olmasıyla tüm İslam düşmanlarını (Amerikasını, İsrailini, Avrupasını..) bir sevinç kaplayacak aç timsahlar gibi İslam beldelerini kurtarmak! adına işgallerle tarumar edip nesli ve ekini yok ederek zalim atalarının izinden gideceklerdir.

Şu anki parçalanmışlığı ve değişik hilelerle özellikle mezhebi , ırki taasuplarla birbirine düşmanlaştırılmış İslam Ümmetinin hazin tablosu ve küfür dünyasının hümanist canavarlarının hergeçen gün diş bileyip en zayıf anını bulup müslümanları  yok etmeye hazırlanması vahdetin müslümanlar için ne denli önemli bir vecibe olduğunu her aklı selim olan anlar, müslümanların birliği ve beraberliği için çalışır asla tefrikaya-ayrılığa sebebiyet vermez.

Bu riyâzî hakikattendir ki; “BİR ELİN NESİ VAR, İKİ ELİN SESİ VAR”, “BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR!…” gibi, nice ‘KİBÂR-I KELÂM’, tarihî ‘ATA SÖZLERİ’ olarak bizlere intikal edilmiş bulunmaktadır. (Yoksa şu mezhep sapık, bu ırk yok olsun diyerek ümmetin fırkayı naciyesini tespite koyulup müslümanların birbirine düşman olmasına sebep olmak ancak müslümanların kanına susamış olan Amerikayı, İsraili, Rusyayı, İngiltereyi, Fransayı...yani islam düşmanlarını sevindirir-işini kolaylaştırır...)

Allah-u Teâlâ dahi, Yüce Kitabında şöyle buyurmaktadır: “EY İMAN EDENLER! ALLAH’DAN GERÇEK BİR TAKVÂ/İTTİK İLE SAKINIP-KORUNUN! VE SİZ, BAŞKA DEĞİL ANCAK MÜSLÜMAN OLARAK ÖLÜN! (VE; BÖYLE ÖLEBİLMEK İÇİN DE) ‘KUR’AN’A’/‘İSLÂM’A’ CEMÂÂT HALİNDE (ELBİRLİĞİYLE-TOPYEKÜN) YAPIŞIN!…VE, SAKIN FIRKALAŞIP-BÖLÜNMEYİN!…” (Al-i İmran:102-103); “KENDİLERİNE APAÇIK BELGELER GELDİKTEN SONRA, PARÇALANIP-AYRILAN VE ANLAŞMAZLIĞA DÜŞENLER GİBİ OLMAYIN! İŞTE, ONLAR İÇİN BÜYÜK BİR AZÂB VARDIR!” (Al-i İmran:105); “ALLAH’A VE RASÛLܒNE İTÂÂT EDİN VE ÇEKİŞİP BİRBİRİNİZE DÜŞMEYİN! (ÇÜNKÜ) ÇÖZÜLÜP-YILGINLAŞIRSINIZ DA GÜCÜNÜZ GİDER. VE, (ONUN İÇİN DE, İTÂÂT VE VAHDET ÜZERE) SABREDİN! MUHAKKAK Kİ ALLAH, SABREDENLERLE BERABERDİR!” (Enfâl:46), “MUHAKKAK Kİ MܒMİNLER ‘KARDEŞ’DİR. O HALDE; KARDEŞLERİNİZİN ARASINI ‘SULH’ EDİN Kİ, MERHÂMET OLUNASINIZ!” (Hucurât Sûresi, Ayet:10)Ve, böylece; bu ve sâir Âyet-i Kerîmelerle; İslâm’da ‘VAHDET’in ve ‘İTTİHÂD’ın, imânî/ilâhî bir vecibe olduğu, İslâm’ın ve müslümanların güç ve kudretinin, hayât ve bekâsının onunla ‘KÂİM’ olacağı, dolayısıyla da ‘İHTİLÂF’ ve ‘TEFRİKA’nın da tüm yönüyle ‘ZA’FİYET’/‘ZİLLET’ ve ‘HASÂRET’/‘ESARET’ doğuracağı beyân ve ifâde edilmiş bulunmaktadır…

Kezâ;.. her mü’min ve akl-ı selim sahibi olanlar, takdir eder ki; İslâm’ın âmir bulunduğu ve muktâzi kıldığı ‘VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ için gerekli olan ‘ALT YAPI’ ve ‘TEMEL UNSUR’, sadece ‘İMAN BİRLİĞİ’ ve ‘İSLÂMİ TEVHİD’ inancı ve anlayışıdır. ‘MEZHEB’/‘MEŞREB’-‘MESLEK’/ ‘IRK’-‘KAVİM’/ ‘YURD’-‘VATAN’ ve ‘COĞRAFYA’ vs. gibi unsurların ‘İSLÂMİ VAHDET’ ve ‘İTTİHÂD’ için hiçbir ‘BELİRLEYİCİ’ ‘ETKİLEYİCİ’.. vb. fonksiyonu asla söz konusu değildir, olamaz da!… Zirâ; müslümanları birleştiren ve ‘TEK ÜMMMET’ haline getiren tek ve mutlak ‘UNSUR’ ve ‘RÂBIT’nın ‘İMAN’/‘TEVHİD’-‘DİN’/‘İSLÂM’ olduğu, bunun dışında hiçbir inanç/anlayış, bağ ve unsurun müessir olmadığı/olamadığı, ‘KUR’AN-I KERİM’in ve ‘NÜBÜVVET’in ders verdiği ve ta’lim ettiği ‘KESİN’ ilâhi bir hakikat olarak ‘TEBEYYÜN’ ve ‘TEBELLÜR’ etmiş ve ‘HAK’ ile ‘BATIL’ın tarihî savaşı ve seyir çizgisi bunu bil-fiil ‘AYN’EL-YAKİN’ ve ‘HAKK’AL-YAKİN’ derecesinde göstermiştir. (Ki; bütün peygamberlerin, ‘KENDİ KAVİMLERİ’/‘KENDİ YÖNETİMLERİ’–‘VATANDAŞLARI’ ve ‘YAKIN ÇEVRELERİNE’ karşı ‘MÜCADELE’ etmiş oldukları… Ve; O ilâhi elçilere karşı, en şiddetli tepkiyi ‘KENDİ TOPLUMLARI’/‘YAKIN AKRABALARI’ göstermiş oldukları, -RİYÂZî BİR HAKİKAT VE VÂKI OLDUĞUNDAN- izâhdan vârestedir…)

İşte; bu serdedilen mezkür hakikatler müvâcehesinde, biz tüm mü’min, Muvahhîd/Ehl-i Tevhid müslümanlar olarak;.. İslâmi TEVHİD inancını, en kutsal bir ‘BAYRAK’ ve ‘SANCAK’ olarak selim kalp’lere yerleştirmek ve dünyânın en ücrâ köşelerine ‘HAKİM’ kılıp dalgalandırmak için ‘VAHDET’ üzere birbirleriyle kenetlenmeli bu hususta eşsiz bir ‘YARIŞ’ içerisine girmeli;.. böylece; İlâhi rızâ’ya ve sââdet-i dâreyn’e erebilmenin kapısını aramalıyız… Ki; gerçek mü’min ve müslüman olmak, ancak bu yolla ve bu yolda çalışmakla mümkün olacaktır