Müslümanlarda sorumluluk bilinci
İnsan akıllı bir varlık olarak yaratılmıştır bu yüzden sorumludur. Emaneti yüklemiştir diye sorumludur. Bunu Kur’an bize Şu şekilde bildirmektedir; “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi” (Ahzâb 33/72)
Bu ayetle akılsız varlıkların sorumlulukları yerine getiremeyeceğine ve yükümlü olamayacaklarına işaret edilmiştir.
Genelde tüm insanlar, özelde ise Müslümanlar daha fazla sorumludurlar, çünkü Müslüman kişi iman etmiş, yüce Allah’a söz vermiş ve İslam dairesine girerek mukavele! İmzalamıştır. İki kere sorumluluk almıştır. Hem insan olduğu için hem de Müslüman olduğu için sorumludur.
Sevgili Peygamberimiz, sevgiyi imanın gereği olarak nitelendirmiştir bu konuda; “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de Sahih/kâmil bir imana sahip olamazsınız” (Müslim, İman,22) diye buyurarak "Müminlerin birbirlerini sevmede, birbirlerine acımada ve merhamette, bir vücut gibi olmaları gerektiğini vurgulamıştır…
Efendimiz bunu şu şekilde tarif etmiştir. “insanın bir organı rahatsız olduğunda, diğer tüm organlar da onunla birlikte ateşlenir, acıyı hissederler, uykusuz kalırlar.” (Buhârî, Edeb, 27)
Yine bu konuda sevgili Peygamberimiz; “Komşusu, zararlarından emin olmayan kimse cennete giremez” (Müslim, İman, 18) sözüyle bireylerin hakkını gözetmeyi, topluma zarar verecek söz ve davranışlardan kaçınarak kardeşçe yaşamayı bizzat kendi şahsında arkadaşlarıyla- sahabelerle- beraber uygulamış ve biz Müslümanlara da bu şekilde davranmayı önermiştir.
Müslüman şahsiyetin sorumluluğu, yaşlılıkta değil, doğarken başlar, mezarda biter. Müslüman kişi etrafında ve hatta yeryüzünde gelişen olaylara ve gelişmelere kayıtsız kalamaz. Müslüman kişi, başta kendi nefsinde ki kötü ve yanlış olan arzu ve istekleri dizginleyerek, topluma faydalı ve örnek bir birey olarak kimliğini ortaya koymalıdır. Bunu başardıktan sonra olaylara yön verecektir.
Müslüman şahsiyet; kötülüklerden kaçarken, nefsini günah, hata ve çirkinliklerden muhafaza ederken, genelde tüm İnsanlığın, özelde ise Ümmetin/tüm Müslümanların kurtuluşu için çareler arayandır.
Müslüman şahsiyet; kendisi uzak durduğu gibi, İnsanlığın da terör, fitne, fesat, rüşvet, faiz, karaborsacılık, kamu ve şahıs mallarını zimmete geçirmek, alışveriş ve ticarette hile yapmak, aldatmak, sövmek, dövmek, kalp kırmak, gıybet etmek, iftira atmak, kişilerin şahsiyetlerine ve namuslarına dil uzatmak, yalan söylemek, haksız yere baskıda bulunmak, insanları rencide etmek, çirkin ve yüz kızartıcı işlerden uzaklaştırmaya çalışmalıdır…
Sorumluluk bilincinden olan bir Müslüman; Şirk, küfür, nifak ve fısk-u fücur gibi şeylerden uzak durmalı ve diğer insanların da bu illetlerden arınması için çaba sarf etmelidir, bunun için gayret etmelidir.
İslâm, neden sorumluluk ve şahsiyet sahibi olmayı gerektirir diye bir soruya muhatap olursak eğer, öz bir cevapla şunu söyleyebiliriz; “Çünkü bütün peygamberler Allah’a kayıtsız-şartsız teslim (Müslüman) olduklarını bildirmişler ve ümmetlerinin de kendilerini takip etmelerini ve kendilerinin yolunda ilerlemelerini tavsiye etmişlerdir. Ümmetlerinden hiçbir ücret istemediklerini defaatle belirttikleri gibi, yegâne kurtuluşun da bu yolda olduğunu son nefeslerine kadar haykırmışlardır.”
Rabbimiz bize Kur’ân’da şöyle sesleniyor: “Allah’a davet eden, dürüst ve erdemli davranan ve “Elbette Allah’a kayıtsız-şartsız teslîm olanlardanım (Müslümanlardanım)” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 43/33)
Ayette geçen Allah’a davet etmek, öncelikle, peygamberlerin vazifesidir. Ama Allah tebareke ve Teâlâ hazretleri, bu görevi sadece peygamberlere vermiyor; Müslüman’ım diyen insanların tümünü, tüm insanları Allah’a davet etmekle yükümlü kılıyor. Bunu yaparken de iyilik/güzellik/doğruluk/temizlik/erdem/dürüstlük ve sair gibi bütün iyi sıfatlarla donanmalarını istiyor. İşte böyle yaptıkları takdirde, onların “Ben Müslümanlardanım” deme hakları olduğunu ve onların bu sözünün, Allâh tarafından hoşnud/razı olunmuş bir söz olduğu vurgulanıyor.
Başta, Müslümanların sorumluluğa ve şahsiyete sahib olmaları gerektiğini söyledik ki; Yukarıda ayette de açıkça görülüyor ki, “Müslüman’ım” diyebilmek için çok ağır sorumluluklar altına girebilmek gerekiyor. Bu sorumlulukların altına girebilmek için, kişide olgunlaşmış/kemale etmiş bir İslami ve itikadi bilincin oluşması ve dolayısıyla ‘sorumluluk bilincine’ varması gerekmektedir.
Sorumluluk ve şahsiyetin, kendini gösterdiği en önemli/öncelikli alan ve temel hedef; Tevhîd‘dir.Tevhîd kelimesi olan “Lâ ilâhe illallâh“ı dili ile söyleyen, kalbi ile tasdik eden ve hayatıyla yürürlüğe koyan bir insan, muttaki olduğunu da ispat etmiş demektir. Muttaki olan bir Müslüman ise sorumluluk bilincinde olur. Çünkü Tevhîd’i her manasıyla şahsında gösterebilen bir insan, imtihanı büyük olan insandır. Bir insanın imtihanı ne kadar büyük olursa, onun peygamberlerin yolundan gittiğini ispatlaması da o derece fazladır. Tevhîd bilinci yüksek olan muttaki kişi, tavizsiz bir hayat yaşayan kimsedir. Tavizsiz bir hayat yaşamanın ana prensibi, Şirkten arınmış, Sahih bir imana sahip olmasına bağlıdır. Yani muvahhid olmasıdır. Muttaki ve muvahhid olabilmenin ilk ve en önemli şartı sorumluluk bilincinde olmaktır. Bu böyle bilinmeli…