Ümmetin ve Ferdin Güvenliği

Ümmetin ve Ferdin Güvenliği

 

Günümüzde İslam dünyasının merkezinde yer alan İslam ülkeleri, en güvensiz ülkeler arasında yer alıyor ne yazık ki… Ama bunun sebebi nedir? Herşeyin bir sebebi olduğu gibi bu güvensizliğin ve Müslümanların başına gelen bu büyük musibetlerin de bir sebebi vardır.

Bir insan hata yaptığı zaman önümüze hemen şu ayet-i kerime gelir: (ما يَفعَلُ اللَّهُ بِعَذابِكُم إِن شَكَرتُم وَآمَنتُم) “Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin?” (Nisa, 4/147). Yani eğer müminler Allah’ı hakkıyla tanıyıp ona şükredecek olurlarsa azaba uğramayacakları garanti altına alınmıştır.Unutmamalıyız ki bu kâinat insan için müsahhar kılınmış, içindeki güzellikler ve nimetler ona ikram edilmiştir. Nitekim Resul-i Ekrem (s) bir hilali ilk kez gördüğünde, (هِلالٌ خَيْرٍ وَرُشْدٍ) “Bu bir hayır ve irşat hilali olur inşaallah” buyurmuştur. (Ebu Davud, Edeb, 103. ) Yani geceleyin ışığıyla bize fayda sağlayacak ve bir ayet oluşuyla da bizi Rabbimize irşat edecektir.

Bu hadisten yola çıkarak tefekkür ettiğimiz zaman kâinatta yaratılan her şeyin iki amacının olduğunu anlarız: İnsanlara yönelik menfaat ve insanları irşat… Batı dünyası yaratılmış olan her şeyden en azami bir şekilde istifade etmeye çalışıyor ve eşyayı menfaati için kullanıyor. Eşyanın insanı irşat etmesi yönüne gelince maalesef Batı tamamen sınıfta kalmıştır.  İslam ülkeleri de eşyanın her iki yönünden de yeterince istifade edememektedir.  Oysa Kur’an’ın da ifade ettiğine göre, yaratılmış olan her şey Allah’ın varlığına ve birliğine şehadet ediyor. Bu açıdan “göklerde ve yerde tefekkür edin” şeklindeki ilahî fermanların amacı Allah’ı tanımak ve ona şükretmektir. Allah’ın tanımayan bir kişi veya toplum hiçbir şeyi yeterince anlamış sayılmaz. Konuyu biraz daha açalım:

Allah insanları meleklerden üstün olarak yaratmıştır. Allah meleklere şehvetsiz bir akıl ihsan etmiş; hayvanlara akılsız bir şehvet ihsan etmiş; insana ise hem akıl hem şehvet ihsan etmiştir. Eğer insanın aklı şehvetine galip gelirse o insan meleklerin fevkinde olur. Eğer şehveti aklına gelip gelirse o insan hayvandan aşağı bir derekeye düşer. (أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ  إِنْ هُمْ إِلَّا كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا) “Yoksa sen onların büyük çoğunluğunun senin davetine kulak verdiklerini ya da doğru dürüst düşündüklerini mi sanıyorsun? Aksine onlar başka değil, bir hayvan sürüsü gibidirler. Hatta tuttukları yol bakımından daha da sapıktırlar” (Furkan, 25/44) ayetinde ifade edilen mana bunu açıkça gösteriyor. Yani eğer insan, insanlığın gereği olan imanı ve şükrü yerine getirmezse hayvandan daha aşağı bir derekeye düşer.

İslam ümmeti Resûlüllah’ın (s) takip ettiği metodu takip ettiği, başka bir deyimle, onun Sünnet-i seniyyesine tabi olduğu sürece güvende olur. Bunun garantisi de Enfal Suresindeki ayettir. Allah Enfal Suresinin 33. Ayetinde Resûlüne hitaben, (وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ  وَمَا كَانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ  ) “Sen içlerinde olduğun sürece Allah onlara azap vermez. Tövbe edip dururken de Allah onlara azap vermeyecektir”buyuruyor. Resûlüllah (s) hayattayken bu ayetin manasını anlamak zor değildi. Fakat Resûlüllahın (s) vefatından sonra bu ayeti nasıl anlamalıyız acaba?

Kuşkusuz Resûlüllah’a hitaben nazil olan ayetlerin tümü, onun vefatından sonra da geçerlidirler. Bu da o ayetlerden birisidir. Allah zımnen şöyle diyor: “Ey Habibim, senin sünnetin bir toplumda dikkate alındığı ve sünnetine uyulduğu sürece toplum azaptan emin olacaktır.” Görülüyor ki, ferdin güvenliği iman ve şükre bağlı iken, toplumun güvenliği Resûlüllah’ın (s) sünnetine tabi olmaya bağlıdır. Bu açıdan denilebilir ki, bugün İslam dünyasındaki bela ve musibetlerin asıl sebebi Sünnet-i Seniyyenin hayatımızdan çıkarılmasıdır.