ÜMMETİN ALLAMESİ ABDULLAH B. ABBÂSIN İBRETLİ HAYATI
Abdullah b. Abbâs Anlatıyor:
Resûlullah (s) beni çağırdı; başımı okşadı ve Allahım! Ona hikmeti ve Kitabın [Kurânın] tevilini öğret. diye dua etti. O vefat ettiğinde ben on yaşındaydım.
Resûlullah (s) Teyzem Meymûnenin [müminlerin annesi] evindeydi; Geceleyin ona abdest suyu hazırladım. Meymûne, Ey Allahın Resûlü! Abdullah b. Abbâs bunu sana hazırladı. dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s), Allahım! Onu dinde ilim sahibi yap ve ona tevili öğret. dedi.
Abbâs b. Abdülmuttalib, bir ihtiyacını konuşmak üzere oğlu Abdullahı Resûlullahın (s) yanına gönderdi. Fakat Abdullah, Resûlullahın (s)] yanında bir adam gördü ve bu yüzden Resûlullah (s) ile konuşmadan geri döndü. Daha sonra Abbâs Resûlullah (s) ile karşılaştı ve Ey Allahın Resûlü! Oğlumu senin yanına gönderdim. Yanında bir adam görmüş; seninle konuşma fırsatını bulamamış ve geri dönmüş. dedi. Resûlullah (s), Yanımdaki adamı görmüş öyle mi? dedi. Abbâs, Evet, görmüş. dedi. Resûlullah, O adamın kim olduğunu biliyor musun? dedi. Abbâs, Hayır! dedi. Resûlullah (s), O, Cebrâîl idi. Bir peygamber hariç, Cebrâli görüp de kör olmayan hiç kimse yoktur. Umarım oğlun ölmeden önce kendisine ilim verilir de, daha sonra kör olur. dedi.
Vefat etmeden beş yıl önce İbn Abbâsın gözüne su indi ve gözü kör oldu. Gözleri tedavi edip suyu akıtanlar ona geldiler ve Bizi serbest bırak; senin gözüne inen suyu akıtalım. Ancak beş gün namaz kılamayacaksın; sadece bir ağaç üzerine secde edebileceksin. dediler. Bunun üzerine İbn Abbâs, Hayır vallahi, namazın bir tek rekâtını bile terk edemem. Zira ben, Bir tek namazı bilerek terk eden kimse kıyamet günü Allaha kavuştuğunda Allah kendisine öfkeli olur. hadisini nakletmiş bir insanım.
İbn Abbâs anlatıyor:
Ömer b. el-Hattâb, Bedir ehlinin toplantısına katılmama müsaade ediyordu. Bunun üzerine onlardan bazıları, Bizim çocuklarımızın yaşında olan bu gencin aramıza katılmasına ne diye müsaade ediyorsun? dediler. Ömer ise, O sizin bildiklerinizden biridir. dedi. Bir gün Ömerin izniyle Bedir ashâbı toplandı. Benim de aralarına katılmama izin verdi. Ömer onlara, İzâ câe nasrullahi suresini sordu. Onlar, Allah, Resûlüne fethi müyesser kıldığı zaman ona istiğfarda bulunmasını ve tövbe etmesini emretmiştir. dediler. Ömer bana dönerek, Sence bu ayet ne manaya geliyor ey İbn Abbâs? diye sordu. Dedim ki: Kuşkusuz böyle değildir. Fakat Allah elçisine ecelinin yakınlaştığını haber vermektedir. Allahın yardımı ve zaferden maksat Mekkenin fethidir. İnsanların bölük bölük Allahın dinine girdiklerini gördüğün vakit kısmı sen vefat edeceksin anlamındadır. Artık ey Muhammed Rabbine hamd ederek onu tesbih et ve ondan mağfiret dile. Çünkü o tövbeleri çok kabul edendir. Bunun üzerine Ömer, Bu açıklamayı gördüğünüz halde bu gençle ilgili olarak beni nasıl ayıplarsınız? dedi.
Ben Ömere öyle bir hizmette bulundum ve ona öyle iyilik yaptım ki, onun ailesinden hiçbiri böyle bir hizmette bulunmamıştır. Bir gün onun evinde, onunla birlikte yalnız olarak bulundum. Kendisi bana değer verir ve ikramda bulunurdu. Öyle derin bir nefes aldı ki, nefesi çıkacak sandım ve Bu bir sıkıntıdan mıdır ey Müminlerin Emiri? dedim. Ömer, Evet bir sıkıntıdandır. dedi. Ben, Nedir bu sıkıntı? diye sordum. Ömer, Yaklaş! dedi. Kendisine yaklaştım. Ömer, Bu iş [hilafet] için bir adam bulamıyorum. dedi. Ben şûra ehlinden altı Sahâbînin isimlerini zikrederek kendisine, Şu, şu ve şu adamlar hakkında ne dersin? diye sordum. Ömer her birisi hakkında bir şey söyleyerek cevabımı verdi; sonra da, Ya Abdallah! Bu işe elverişli olan adam güçlü olacak, fakat şiddetli olmayacak. Yumuşak olacak, fakat zaaf içinde olmayacak. Cömert olacak, fakat müsrif olmayacak. Tutumlu olacak, fakat cimri olmayacak. dedi.
Ömer seher vaktinin karanlığında hançerlendiğinde ilk yanına giden bendim. Biz Mescitteydik; yanımdaki bir grupla birlikte onu sırtımızda evine taşıdık. Ömer namaz kıldırması için Abdurrahman b. Avfa emir verdi. Sonra kan kaybından dolayı bayıldı ve baygınlığı güneş doğmaya yakın vakte kadar sürdü. Sonra kendine geldi ve Müslümanlar namaz kıldı mı? dedi. Bizler: Evet! dedik.
Bunun üzerine Ömer, Namaz kılmayan Müslüman değildir. dedi. Sonra abdest almak için su istedi; abdest aldı ve namaz kıldı. Sonra selam verince bana, Ey Abdullah! Çık ve beni öldürmek isteyenin kim olduğunu araştır. dedi. Dışarı çıkmak üzere kapıyı açtığımda bir de baktım ki, insanlar Ömerin durumundan habersiz olarak toplanmışlar. Ben, Ömeri kim hançerledi? dedim. İnsanlar, Onu Allahın düşmanı Ebû Lülüe hançerledi. dediler.
Durumu haber vermek üzere Ömerin yanına döndüm; baktım ki, Ömer beni dört gözle bekliyor ve kendisini hançerleyenin kim olduğunu bana soruyor. Dedim ki: Ey Müminlerin Emiri! Seni hançerleyenin el-Muğîre b. Şuʻbenin kölesi Ebû Lülü olduğunu söylediler. Ayrıca seninle birlikte bir grubu daha hançerlemiş, sonra kendini öldürmüş. Bunun üzerine Ömer, Allahu Ekber! Allaha hamdolsun ki, benim katilim Allahın huzurunda kendisine secde ettiğini ileri sürmeyecektir. Doğrusu Arapların beni öldürmeyeceklerini biliyordum. Çünkü Araplar beni seviyorlar.
Ömer hançerlendiği zaman bana, Ey Abdullah! Eğer bütün dünya benim olsaydı, bana görünecek şeylerin dehşetinden kurtulmak için hepsini verirdim. dedi. Ben, Neden? Oysa Allah senin elinle fetihler müyesser etti; şehirleri fethettin; insanları adaletle yönettin; Resûlullahın (s) arkadaşıydın ve o vefat ederken senden razıydı; Ebû Bekirin arkadaşlığını yaptın ve o vefat ederken senden razıydı. dedi. Bunun üzerine Ömer, O sözleri bir daha tekrar et dedi. İbn Abbâs bir daha tekrar etti. Ömer, Sen Allahın yanında benim için şahitlik yapar mısın? dedi. İbn Abbâs, Evet, ben Allahın yanında senin için şahitlik yaparım. dedi.[1]
Allah her ikisinden ve bütün sahabeden razı olsun ve bizleri onların şefaatlerine nail eylesin.
[1] İbn Sad, Tabakat, 5. Tabaka, Abdullah b. Abbâs.