MİLLETİN VEKİLİ OLMAK İSTEYENLERE…

MİLLETİN VEKİLİ OLMAK İSTEYENLERE…


“Vekil” kelimesinin sözlükteki karşılığı şöyle: “Birinin, işini görmesi için kendi yerine bıraktığı veya yetki verdiği kimse.”(Türk Dil Kurumu Sözlüğü)
“Milletvekili” ise, milletin, kendisi adına yasama faaliyetinde bulunmak ve haklarını savunmak/korumaküzere seçtiği temsilci demek. 


Milletin haklarını savunmak, korumak… Muazzam bir sorumluluk.
Urfa, Türkiye’nin en büyük ve en önemli illerinden biri. Değerlendirilmesi gereken çok büyük bir potansiyeli ve çözülmesi gereken devasa sorunları var. Aralarında yetimlerin, dulların, yoksulların, işsizlerin, tüyü bitmemiş bebelerin, beli bükülmüş dedelerin de bulunduğu yaklaşık iki milyon kişinin sorumluluğu…
Tabii seçilecek olanlar sadece Urfa’dan değil bütün Türkiye’den sorumlu olacak.
İnananlar için bunun bir de uhrevi boyutu var.
Peki, talipliler bu büyük sorumluluğun farkındalar mı?
Onlara hatırlatmak istiyorum ki milletvekili olmayı istemekle, “Ben özelde bu iki milyon kişiyi, genelde yetmiş sekiz milyon kişiyi en iyi şekilde temsil edebilirim, onların maddi ve manevi hakkını hukukunu koruyabilirim” demiş oluyorsunuz, farkında mısınız? “Ben Allah’a bu kadar insanın hesabını verebilirim” demiş oluyorsunuz, farkında mısınız?
Bunun farkında olan ve hakkını verenlere ne mutlu!
Öte yandan milletvekilliğinin nefse/egoya hitap eden birçok yönü var. Dolgun maaş, ve dokunulmazlık zırhı basit kalır. Mevki, makam, ilgi, iltifat, daha neler neler… Ailesine, akrabalarına, aşiretine yönelik avantajları da cabası.
Milletvekilliği millete hizmet etme makamı da olabilir, millete hükmetme vasıtası da.
Benim sözüm “Hesap Günü” bilinci taşıyanlara.
“Bir kavmin efendisi ona hizmet edendir” diyerek kavmine ayakta hizmet eden;karşısında heyecandan titreyen bir adama, “Korkma! Ben kral değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” diye onu rahatlatan; bir meclise girdiğinde boş bulduğu yere oturup üst tarafa geçmeyen; kendisi için ayağa kalkılmasını istemeyen, elinin öpülmesine müsaade etmeyen bir Peygamber’in ümmetinden olduğunuzu unutmayın.
“Dicle’nin kıyısında bir kurt bir kuzuyu kaparsa Allah benden hesabını sorar” diye uykuları kaçan; devletin mumunu kendi özel işini yaparken kullanmayıp söndüren; kendisinden sonra oğlunu halife yapmak isteyenlere “bir aileden bir kurban yeter” diyen Hz. Ömer’i unutmayın.
“Allah kibirlenenleri sevmez” ayet-i kerimesi ile “Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez” hadis-i şerifini unutmayın.
Üzerinde hepimizin düşünmesi gereken bir ayeti daha dikkatinize sunayım:
“Hevasını (heves, arzu, tutku, ego) ilah edineni gördün mü? Sen mi ona vekil olacaksın?” (Furkan, 25/43)
Bununla ilgili bir hadis-işerif meali de şöyle:
“Gök kubbe altında Allah’tan başka tapılan şeyler içinde hevâdan daha dehşetlisi yoktur.”
Hizmetten, Allah rızasından söz ederkenegosuna kul olma riski de var.
Kendimizi bile kandırabiliriz ama Allah’ı asla. O, niyetlerimizi de bilir:
“Allah, gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilir.” (Nahl Suresi, 16/19)
Tabii, bu kadar aday adayının içinden listeye girecek olan adayların belirlenmesinde etkili olacakların sorumluluğu da çok büyük. Onlar neye göre karar verecekler? Liyakate mi, menfaate mi?