Milletçe Ağlaşmak

Milletçe Ağlaşmak

Çeşitli sebeplerle tam bir yıldır köşe yazısı yazmıyorum. Bugün birden bire yazmaya karar verdim. Sebebi aşağıda.

                Zaman Gazetesinin Pazar Ekinde Mustafa Armağan'ın “Türkçe Ezan ve Menderes” başlıklı yazısını okudum. Ezan-ı Muhammedi'nin asli şekliyle okunmasının yıldönümü (16 Haziran)dolayısıyla yazmış. Yazar, isabetli bir buluşla “ezanın kurtulduğu gün” diye tavsif ettiği o günde ülkemizin çeşitli yörelerinde yaşanan coşkuyu, sevinci, bizzat yaşayanların ağzından anlatmış. Müthiş bir şey. Milletimiz  o gün “… yıllar sonra Bilal-i habeşi'yi dinleyen ve heyecanlanan Medine halkının sevinç ve heyecanını” duymuş. Maraş'taki atmosferi babasından nakleden Vehbi Vakkasoğlu,  Bir kalabalığın, bütün fertleriyle böylesine sevinç gözyaşı döktüğüne, o günden sonra bir daha hiç şahit olmadım” diyor.

                O satırları okurken ben de ağladım. Ve sırf o mutluluğu yaşamak için o zamanda yaşamak istedim.

                Evet tam 18 yıl boyunca bu topraklarda bu zulüm işlendi. Bir çeşit laiklik, milliyetçilik ve devletçilik adına. Ama bu millet, güya kendisi adına yapılan bu zulmü içine sindiremedi, ezanın Türkçe okunmasını kabullenemedi; aslına dönmesini de sevinç gözyaşlarıyla karşıladı, bayram kabul etti, kurbanlar kesti.

                Düşündüm, ezan, İslam'ın çok önemli bir şiarı. Ama hüküm olarak sünnet.

                Oysa tesettür ve başörtüsü Kur'an- Kerim'de açıkça geçtiği üzere farz. Ve bu farz, nicedir bu ülkenin kadınlarına, kızlarına yasak.

                Kızım, İmam-Hatip Lisesini iki yıl önce bitirdi. Sırf başörtüsü engelinden dolayı sınava girmemiş, müracaat bile etmemişti. Bu yıl, yeniden denemek istedi şansını. İlk sınava, istediği gibi girebildi. İyi sayılabilecek bir puan da aldı. Bugün 2. aşaması vardı sınavın. Giderken umutsuzdu. Nitekim kapıdaki görevli, “türbanlı giremezsin” deyince, belgesini alıp sessiz sedasız çıkıp geldi eve. Erken gelince anladım, bekliyordum zaten. Çağırdım yanıma, boynuna sarıldım. “Tebrik ederim dedim, sen şimdiden büyük sınavı kazandın.” Evdeki herkes bize bakıyordu, herkesin dudaklarında acı bir tebessüm vardı.

Hüzünlenmiştim. Bu hüzün, yukarıda söz ettiğim yazıyı okuduğum zaman gözyaşlarına dönüştü.

Bugün kim bilir nice evde yaşandı bizim yaşadıklarımız.

Mustafa İslamoğlu, çok sevdiğim bir şiirinde “Herkesle gülünür, fakat çilelim. Herkesle ağlanmaz, unutma bunu” diyor.

Fakat ezanın aslına göre okunuşu, bu milleti topluca sevinçten ağlatmış.

Nicedir öylesine sevinç gözyaşlarına hasretiz.

Hayal ettim. Bir sabah uyansak ve denilse ki, başörtüsü serbest olmuş. İsteyen istediği gibi giyinebilecekmiş. İnanıyorum ki o gün de, tıpkı “Ezanın Kurtuluş Günü”nde olduğu gibi bu millet sokaklara dökülüp sevinç gözyaşları dökecektir.

Nicedir bu memlekette oluk oluk kardeş kanı akıyor. Bir süre önce yeşeren umutlarımızın üzerine, son günlerde yine öfkenin, şiddetin yok edici, kahredici karanlığı çekilmek isteniyor. Her gün gencecik insanlar düşüyor toprağa. Ocaklarına ateş düşüyor. Ve bu ateş sadece düştüğü yeri değil, bütün ülkeyi ve bütün milletin yüreğini yakıyor.

Hayal ettim yine. Bir sabah uyansak ki barış gelmiş. Bugün birbirine silah sıkanlar, el sıkışmaya, birbirlerinin boynuna sarılmaya başlamışlar. “Artık düşmanlık yok, savaşmak yok, öldürmek yok” diyorlar. “Sorunlarımızı oturup barış yoluyla çözeceğiz.” O gün, bu millet yeniden sokaklara dökülür, 70 milyon insan hep birden sevinç gözyaşları döker. Bayram olur, bayram!

Mustafa Armağan'ın yazısının sonunda, İstanbul'da görev yapan Ali Haydar Hocaefendi'den söz ediliyor. Bu çok değerli Hocaefendi demiş ki “On Ali Haydar, bir Menderes bile etmez.”

Menderes'i, bu milletin yanında bu kadar değerli kılan şey, belki de sadece ezana sağladığı özgürlüktür.

Başörtüsüne özgürlük yolunu Kemal Kılıçdaroğlu açsa, millet de ona yüreğini açacak ve onun zihniyetindekilerden esirgediğini kendisine sebil edecektir.

Abdullah Öcalan, “önümü açın PKK'yı iki günde dağdan indireyim” demiş. O, bu işi önşartsız yapsa, bu kanı bir daha başlatmamak üzere durdursa, belki millet önünü açmayacak, ama yüreğini açacak, o bile “sevimli” hale gelecektir.

Yeter artık! Bu millet çok yoruldu, çok yıprandı. Yasaklardan bıktık, usandık. Her sabah her akşam, kanlı haberler duymaktan bizar olduk. Özgür olmak istiyoruz. Kardeş olmak istiyoruz. Birbirimizi sevmek istiyoruz, sarılmak istiyoruz. Hep beraber sokaklara çıkıp coşkuyla sevinçle ağlaşmak istiyoruz. Artık huzurlu ve mutlu olmak istiyoruz. Çok görmeyin bize.