Mekke’nin Fethi Ve Fetih Ruhu
Fetih programları önemlidir. Sadece Mekke de değil, Kudüs ve Filistin’in fethi… Afrika ve Cezire-tul Arab’ın fethi… Anadolu ve fars diyarının fethi kısaca kıtaların fethedilip İslam’ın şefkat, merhamet, hoşgörü müsamahasıyla tanışmasını anmak elbette önemlidir. Zira fetih programları, İslam neslinin yüreklerinde fetih ruhunun canlı tutulmasına vesiledir.
Hiçbir peygamber, zamanının genelkurmayı ve ordularıyla anlaşıp tepeden inme devrimle iş başına geçmemiştir. Aksine her peygamber, iğneyle kuyu kazar gibi; fert fert, ev ev, çadır çadır, Pazar panayır dolaşıp İslam’ı anlatmakla işe başlamıştır. Öncelikle en güzel örnek olmuş. Sonra en hikmetli bir şekilde sabır, sebat ve azimle vahyin öğretilerini insanlığa sunmuşlardır.
Önce fertlerin, kabilelerin yüreklerini fethetmiş, sonra şehirler, köyler, ülkeler fethetmişlerdir. Devrimle fetih ayrı şeylerdir. Devrimle gelen, yine bir devrimle gitmeye mahkûmdur. Ama fetihle gelen bir dava, o davaya iman edenler var oldukça devam edecektir. Çünkü gerçekten yürekleri fetholmuş bireyler, İslam’ın gönüllü neferleri, davetçileri ve muhafızları olurlar. Öyle neferler ki her şeylerini verir ama davalarını vermezler.
Evet, kadın erkek, genç ihtiyar her Müslüman, yüreğinde fetih ruhunu eksik etmemeli ki fetihler devam etsin. İnsanlık çağdaş cahiliyenin vahşetinden yeniden kurtulsun. İslam’ın şefkat, merhamet, huzur ve güveniyle tanışsın. Dünyada aziz, ukbada cennetlik olsun… Her Müslümanın bu bilinçle bilinçlenmesi, bu ruhla dirilmesi dileğiyle, notlarımıza devam edelim.
- Her Müslüman, aslında bir fatihtir. Çünkü Müslüman nerede, ne zamanda olursa olsun, islamın gönüllü eri ve davetçisidir. Her müsait zaman ve zemini değerlendirmek suretiyle, insanların yüreklerini fethetmeye çalışır. İşi, mesleği, meşrebi ne olursa olsun bu değişmez. Dolayısıyla her birimiz bu manada kendimizi kontrol etmeliyiz. Görevimizi yapıyor muyuz, yapmıyor muyuz? Kendi aile efradımızdan başlayarak, yakın, uzak elimiz, dilimiz ve imkânımızın ulaşabileceği her kese islamı ulaştırmaya çalışmalıyız. Özellikle kitle iletişim araçlarının getirdiği imkân ve kolaylıklarla beraber düşündüğümüz zaman bunun hiç de zor olmadığını daha net görürüz.
- İslam’da kin, nefret ve intikam duygularıyla hareket etmek yoktur. Adalet vardır. İslam cihadının hedef ve gayesi, insanları öldürmek değil, diriltmektir. Tüm dünya insanlığını dünyadaki zilletten izzete, ukbadaki cehennemden cennete kavuşturmaktır. Dolayısıyla insanlar iman ettikten sonra, kardeş olurlar. Ve İslam daha önceki tüm suç ve günahları siler. Nitekim Resulullah (sas) öz amcası, şehitlerin efendisi, cengâver ve kahraman Hamza (ra) yı vahşice şehit edip parçalayan, kalbini ciğerini çıkarıp yiyen, Hind ve Vahşi (ra) yi bile fetih sonrası affetmiştir.
- Mekke müşriklerinin, Resulullah (sas) ve ashabına yaşattığı onca çile ve işkencelere rağmen, fethin merhametiyle affedildiler. Davetin 13 yıllık Mekke döneminde müşriklerin; Resulullah (sas) ve ashabına (Rıdvanellahu aleyhim ecmaîn) neler yaptıkları malum. Çileler, işkenceler, su-i kastler… Habeşistan’a iki hicret, Taif çıkarması ve üç yıllık boykot… islamın ilk şehitleri, Mekke’de işkence altında şehit olan Sümeyye ve Yasir (ra) dir. Boykot yıllarının ikincisine “hüzün yılı” denir. Çünkü efendimizin (sas) iki büyük destekçisi; Hatice (ra) annemiz ve amcası Ebu Talip, boykotun şiddetine dayanamayarak vefat ettiler. İşkence ve zulüm altında nice sakat kalan, kör olan ve işkencelerin izlerini ömür boyu üzerinde taşıyan sahabeler vardı.
Bizzat Resulullah (sas) defalarca su-i kastlerde bulundular. İnsanlık dışı hakaret ve işkenceler yaptılar. Sonunda sahabelerine Medine’ye hicret emrini verdi. Hicret de kolay olmadı tabi. Onun da nice yürek burkan çile ve zorlukları var. Tim bunları siyerlerden okumak gerekir.
Resulullah (sas) a kendi ashabına selametle gönderdikten sonra kendisi de hicret hazırlığına başladı. Ancak müşrikler onun için meclislerini toplayıp ölüm kararı aldılar. Yirmi kabileden yirmi savaşçıyla evini kuşattılar. Yakalayamayınca, başına yüz deve ödül koydular. İnce bir plan ve ilahi yardımla ancak Ebubekir Sıddık (ra) ile beraber kurtulup Medine’ye varabildi.
Kaldı ki Medine’ye hicretten sonra da boş durmadılar. Resulullah (sas) ve ashabının (Rıdvanellahu aleyhim ecmaîn) mallarını çapul edip sattılar. Bedir, Uhud, Huneyn, Hendek vb. savaşlarla onu ve davasını yok etmeğe çalıştılar. Ancak tüm bunlara rağmen o, fetih için şu emri veriyordu. “Mümkünse bir damla kan bile dökülmesin.” Fetihten sonra ise Resulullah (sas) onlara şu tarihi sözünü söylemişti. "Benim halim sizin halinizle, Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi olacaktır. Ben de Yusuf gibi diyorum ki: Size bugün başa kakma ve ayıplama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin içinde en merhametlisidir. (Yusuf suresi 92) Gidiniz hepiniz serbestsiniz” Selam… Dua…