Medresetüzzehra Projesi ve Naci Koru
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin vefatının 50. yıl dönümü dolayısıyla Bediüzzaman Eğitim kültür ve Sanat vakfı ile Risale-i Nur Enstitüsünün organize ettiği Bediüzzamanı Anma haftası etkinlikleri içersinde yer alan “ Bediüzzaman ve Demokratik Açılım” konulu panel düzenledi.
Panelin açış konuşmasını Yeni Asya Gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular yaparken, Tarihçi Yazar Adem Ölmez'in yönettiği “ Bediüzzaman ve Demokratik Açılım” panele konuşmacı olarak Sosyolog-Yazar Müfit Yüksel, Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kazım Güleçyüz, Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Atilla Yargıcı katıldılar.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi'yi anlamadan bu coğrafyada “kardeş”liği tam olarak algılayamayız.
Üstad Bediüzzaman Said Nurs'nin her sözü dikkate alınması gereken altın değerinde, ama ben sadece bir örnek vermek istiyorum.
“Bir Model Olarak Medresetüzzehra Projesi”
Bediüzzaman'ın din ve fen ilimlerinin bir arada okutulacağı bir üniversite olarak tasarladığı Medresetüzzehra “Doğu” veya “Kürd” sorununu bitirecek bir temel taş idi.
Bediüzzaman`ın en büyük ideallerinden biri, doğuda Medresetüz-Zehra adıyla bir üniversitenin kurulmasıydı. Bu husustaki teklifini proje haline getirerek 1908`de İstanbul`da Sultan II. Abdülhamid`e bizzat takdim etmek istedi, ama önüne konulan bürokratik engelleri aşamadığı için bu mümkün olmadı. Ancak Bediüzzaman yılmadı. Sultanı deviren 31 Mart olayını müteakiben haksız ithamlarla yargılandığı sıkıyönetim mahkemesinde beraat ettikten sonra gittiği şarkta aşiretleri dolaşarak bu projeyi halka mal etmeye çalıştı. Bilahare Münazarat adıyla kitaplaştırılan sohbetlerinde, üniversite projesi için şöyle diyordu: `Camiül-Ezher`in kızkardeşi olan Medresetüz-Zehra namıyla darülfünunu mutazammın (üniversiteyi içine alan) pek ali bir medresenin Bitlis`te ve iki refikasıyla Bitlis`in iki cenahı olan Van ve Diyarbekir`de tesisini istiyoruz.`
Ardından İstanbul`a tekrar döndü ve Sultan Hamid`in yerine gelen Sultan Reşad`la, refakaten katıldığı Rumeli gezisinde görüşmeye muvaffak oldu ve o günlerde Kosova`da kurulması düşünülen, ancak Balkan Harbinde burası istila edildiği için akim kalan üniversite projesine ayrılmış on dokuz bin altın liralık tahsisatın, doğuda kurulmasını istediği Medresetüz-Zehra`ya aktarılmasını kabul ettirdi. Sonra da Van`a giderek göl kıyısında üniversitenin temelini attı. Ama Birinci Dünya Harbi patlak verince, temel, atıldığıyla kaldı.
Akabinde Bediüzzaman talebeleriyle vatan müdafaası için cepheye koştu. Esir düştü. Esaret dönüşü İstanbul`da İngiliz işgaline karşı mücadele verdi. Anadolu`daki Kurtuluş Savaşını destekledi. M. Kemal`in ısrarlı davetleriyle gittiği Ankara`da, yeni devletin idarecileriyle Birinci Meclis üyelerine de, harp yüzünden yarıda kalan üniversite projesini anlatarak destek istedi. Çoğunluğu ikna edip M. Kemal`in de imzasıyla tahsisat çıkarmayı başardı, ama yeni yönetimin medreseleri kapatma kararıyla bu teşebbüsü de sonuçsuz kaldı.
Üstad; Medresetüzzehra'nın temel ilkesini de şu şekilde ifade eder: Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünun-u medeniyedir. Vicdanın dinî ilimlerle, aklın da modern fenlerle aydınlanması gerekir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. Ayrıldıkları zaman ne olur? Sadece dinin okutulduğu bir yerde taassup hastalığı, sadece modern bilimlerin okutulduğu yerde de hile ve şüphe ortaya çıkar. Bu tesbit, doğru ve ideal tevhid-i tedrisat modelinin temelini teşkil eder.
Eğer o zaman eğitim seferberliği başlatılmış olsaydı Türkiye şimdi bugünkü sorunları konuşuyor olmazdı. Çünkü taaaaa o projede Bediüzzaman, "Arabî vacib, Kürdî caiz, Türkî lazım" diye 3 dilde eğitim yapılacağını belirlemişti. Eğer bölge için lazım olan bu 3 dil kullanılsaydı belki de bugün Kürd açılımına gerek kalmazdı.
Gerçi Said Nursî kurumsal olarak inşa etmeye imkân bulamadığı bu projeyi manen gerçekleştirmeyi başarmıştır. 50 dile çevrilen eserleri (Risal-i Nur) dünyanın her yerinde okunmaktadır ve okundukları her yer bu manevî üniversitenin birer şubesidir.
Dış işleri Müsteşar Yardımcısı Naci Koru'nun Urfa ziyaretti
Şanlıurfa hep cazibe merkezi olarak konumunu koruyor, her ne kadar hak ettiği yerde olmasa da.
Dış işleri Müsteşar Yardımcısı Naci Koru bir heyetle 2 gün Ş.Urfa'da temaslarda bulundu. Valilik, belediye STK ve gazetecilerle birlikte oldu. Çok önemli bilgiler sundu. Dış işleri bakanlığı çalışmalarını görmek için dışarı çıkıp, dışarıdan bakılması gerektiğini söyledi. Yaygın basında “Türkiye dışarıda iyi temsil edilmiyor mu?” soruma, Başta vizeler ve komşularla sıfır problem politikasını anımsattı.
Dış işleri bakanlığının içerde de çalışıyor olması güzel ve anlamlı.
İLGİLİSİNE
Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse önemi yok. Eğer O kabul etse, bütün insanlar reddetse etkisi yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti uygun görürse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, insanlara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir. (BEDİÜZZAMAN)