MÜBAŞİR İSMAİL'İN ZEKÂSI

MÜBAŞİR İSMAİL'İN ZEKÂSI

Güneydoğunun bir ilçesinde mübaşirlik yapan İsmail sıkıntısız görevine devam ediyordu. Bir gün ilçeye aksi mi aksi bir hâkimin tayini çıkmış. Hâkimin gelmesiyle işler bir anda karışmış. Adam kıyafet konusunda çok titizmiş. Güneydoğuda 7 ay yaz olduğu için köylü vatandaşlar ceketsiz olarak şehre geliyorlarmış. Şehirde dolaştıkları aynı kıyafetle duruşmalara da katılıyorlardı.

Bu durum yeni hâkimin canını çok sıkmış. Hemen İsmail'i çağırmış ve: "Bak İsmail, ben bundan böyle duruşmalarda kıyafetsiz ve ceketsiz hiç kimseyi görmek istemiyorum. Duruşmaya gelenlere söyle; herkes aklını başına toplasın. Ceketsiz gelenleri içeri almayacaksın. İçeri giren de önünü iliklesin" şeklinde emir vermiş.

İsmail’in işi zorlaşmış. Çünkü köylü insanları ikna etmek kolay değildi. Nihayet İsmail'in, “Bu Hâkim Bey’in emridir. Kimse ceketsiz duruşmaya gelmeyecek” sözü üzerine eski-püskü de olsa ceketle gelenler çoğalmaya başlamış. Fakat birçok ceketin önünde düğme yokmuş. İsmail, “Herhalde düğmesi olmayanlara bir şey demez” diyerek düğmesi olmayanları da duruşmaya almış.

Ancak hâkim tekrar İsmail'i çağırmış ve: "Bak İsmail, bu sana son sözümdür. Bundan böyle önü ilikli olmayan kimseyi duruşmaya almayacaksın. Bunlar terbiye-edep öğrensinler" demiş. İsmail ne yapacağını şaşırmış.  Hatta "Acaba cebime düğme koyup iğne-iplikle, düğmesi olmayan ceketlere düğme mi diksem" diye düşünmüş. Fakat aklına daha parlak bir fikir gelmiş. Çamaşır mandalı neden kesin olmasın ki?

Hemen çarşıya gidip bir düzine mandal aldı ve cebine koydu. Duruşmaya gelip de ceketinde düğme olmayanlara mandal takmaya başladı. Hâkim, renk renk çamaşır mandallarıyla duruşma salonuna giren köylüleri görünce kendini gülmekten alamamış ve İsmail’in zekâsını takdir etmiş. Daha sonra da bu sıkı kuralcılıktan vazgeçmeye başlamış.