Mazlum-Der:Said-i Nursi'nin Yeri Bulunsun dedi ama

Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Cüneyit Sarıyaşar Şanlıurfa Şube Başkanlığı ve Gaziantep Şube Başkanlığı üyeleri, Bediüzzaman Said Nursi’nin mezarının yer,n,n bulunmasını isterken, Üstad'ın vasiyetine ters olduğunu belirtmediler.

Mazlum-Der:Said-i Nursi'nin Yeri Bulunsun dedi ama
Balıklıgöl Yerleşkesi’nde bulunan Bediüzzaman Said Nursi’nin kabrinin yanında düzenlenen basın açıklamasına Mazlum-Der Genel Başkan Yardımcısı Cüneyit Sarıyaşar, Mazlum-Der Şanlıurfa Şube Meral Dervişoğlu, Gaziantep Şube Başkanı Abdulrahim Çelik ve çok sayıda dernek üyeleri katıldı. Grup adına basın açıklamasını okuyan Mazlumder Genel Başkan Yardımcısı Cüneyit Sarıyaşar, "Said Nursi 1876 yılında Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs köyünde dünyaya gelmiştir. 84 yıllık çileli hayatı boyunca İslam toplumu

ve insanlık için her şeyini feda eden bir İslam alimini, bir özgürlük ve adalet mücadelesi önderi bugün burada rahmetle anıyoruz. Said Nursi’nin hayatı, ilim öğrenme, kendi kavmini ve tüm Müslümanları cehalet, fakirlik ve ihtilaf düşmanlarından, İslami bilgi, sanat, ziraat, ticaret ve birlik anlayışı ile kurtarma çabası içinde geçmiştir. Kendisini bu şekilde toplumuna ve insanlığa adamış olan Said Nursi Kürdi, vefatından 3 gün önce Isparta’dan talebeleri gizlice Urfa’ya gelmiştir. Hükümet temsilcilerinin
’Bir an önce ayrıl’ uyarılarına rağmen, ’Ben buraya dönmeye değil, kalmaya geldim’ demiştir. Said Nursi 23 Mart 1960 yılında kaldığı İpek Palas Otel’deki odasında vefat etmiştir. Hayatında dirisi ile uğraşan zorba zihniyetin, ölünce de cesedine tahammül edemeyişi vahşice cesedini yok etme çabası ortaya çıkmıştır. 1960 darbesinden hemen sonra, 12 Temmuz 1960’da gece yarısına doğru, yüzlerce askerin etrafını çevirdiği Said Nursi’nin defnedilmiş bulunduğu bu mekanda balyoz sesleri yükselmeye başlamıştır.
İhtilal komitesi, Said Nursi’nin mezarını taşıma kararı almıştır. Uzun çabaların ardından sonra önce mermer kırılır, sonra toprak kazılır ve Said Nursi’nin naşı kabrinden çıkarılır. Çıkarılan tabut bir uçağa konularak götürülür. Bundan sonra ne olduğu konusu belli değildir. Dirisine tahammül edemeyen zalim bir zihniyet, ölüsüne bile tahammül edememiş ve onun şahsında sevenleri, dindaşları aşağılanmış ve sindirilmeye çalışılmıştır. Sonuç olarak muhalif bir lider öldürülmüş ve cesedi kaybedilmiştir.
Akrabaları ve sevenlerinden Fatiha okuyacağı bir mezar bile esirgenmiştir. Halbu ki en şiddetli muhalif bile olsa, öldüğünde artık geriye sadece hürmete layık bir insan cesedi kalmaktadır. Cesedine bile tahammül edemeyip yok etmeye çalışmak, insanı anlamda barbarlıktır, zulümdür. Said Nursi’nin halkın nezdindeki itibarı devletçe tanınmalı ve mezarı açıklanmalıdır" dedi. Yapılan basın açıklamasının ardından toplanan grup sesizce dağıldı.
Oysa Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinin mezarının kendisi bilinmemesi yönünde tavsiyelerde bulunmuştu.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN MEZAR VASİYETİ
"Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor”


Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.”

Biz de Üstadımızdan sorduk:
“Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men ediyorsunuz?”
Cevaben Üstadımız dedi ki:

Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik, verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile, eski zamandaki lillâh için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ve şerefine ziyade ehemmiyet verir. Öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsı kırmamak için ve o ihlâsın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun, okudukları Fatihalar o ruha gider.


Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeye mecbur edecek” dedi.
Emirdağ Lâhikası