Ölmedim, sazımla sözümle döneceğim
Tanser tedavisi görürken baş sağlığı mesajı bile alan Neşet Ertaş ölmeden mezara konulmaktan kırgın.
Kırşehirin bir köyünde beş yaşında keman ve saz çalmaya başladı. Parasını Saz çalarak ödediği otobüs biletiyle geldiği İstanbulda 15 yaşında ilk plağını doldurdu. Neredesin Sen gibi onlarca hit olmuş türküye imza attı. Parmakları felç oldu, aç kaldı, UNESCO da değerini anladı ama kanser tedavisi görürken baş sağlığı bile mesajı aldı. Neşet Ertaş şimdi ölmeden mezara konulmaktan kırgın.
DOĞDUĞU gün sazı göbeğine koydular. Muharrem Ustaya haber saldılar: Bir oğlun oldu, gel ona saz çal. Dedesi zurnacı Ahmet ve ataları Anadolunun hemen her yerinde müzisyen olarak çalışan Abdal Aşiretindendi. Muharrem Usta sazı dayısı Bulduk ve Yusuf ustalardan, oğlu Neşet ise kendisinden öğrenmişti. 1943te Kırşehirin eski adı Abdallar olan Gırtıllar Köyünde doğan Neşet Ertaş ileride büyük bir saz ustası olsa da babasının yanında hiç saz çalmamasının nedenini Babamın yanında saz çalamazdım. Yani babamın bozlaklara verdiği feryadı ben veremezdim diye açıklayacaktı.
Yedi kardeşli Neşat Ertaş, beş yaşında keman ve saz çalmaya başlamıştı. Babası Muharrem Ertaş sazına kemanıyla eşlik etmiş, sekiz yıl boyunca köy köy düğünlerde çalmışlardı: Babam Anadolunun köylerini sazı omzunda gezmiş, her yerde türküler, avazlar bırakmış. Gittiği yere beni de götürürdü. Geçimimiz de verilen bahşişlerden olurdu.
KARIN TOKLUĞUNA İŞ BULAMADI
Henüz çocuk yaşta annesi Döndü Hanımı kaybetmişti. Gurbete İstanbula gitmek istiyordu. Ama elindeki para sadece yolun yarısına yetecek kadardı: Kırşehirden 2 buçuk liraydı Ankaraya otobüs. Bir 2 buçuk liram vardı, Ankaraya kadar geldim. Duraktaki çığırtkana İstanbula gideceğim ama param yok dedim. Yanımda kısa bir sazım vardı. Saz çal dedi. Otobüste ayakta yolculuk karşılığı öğleden gece geç vakte kadar o çığırtkanlık yaptı, ben de saz çaldım. Sirkecide bir otele sazımı koydum, karın tokluğuna iş bulamadım.
BOZLAĞIYLA ŞENÇALARI AĞLATTI
Kendi deyimiyle Kıtlık zamanı çocuğu olarak açlığa dayanıklıydı ama o da bir yere kadar. Akşam vakti Doğu İşhanında Şençalar Plakın tabelasını görmüş, sabah elinde sazı ümitle oraya gitmişti: Dediler Niçin geldin? Dedim Saz çalarım. Çal dinleyelim dedi, İsmail Şençalar imiş. Ben bozlak havalandırınca bir kağıt getirip Her plak başına 25 kuruş vereceğiz, şurayı imzala dedi. 25i ya da 30u düşünecek değilim, açım. Kadri Şençalar da gelip baktı, Çalar bu dedi. Neden garip garip ötersin bülbül diye babamın bir bozlağıydı. Dinlerken Kadri Şençalar ağladı, beni Beyoğlu Saza götürdü. Müdürle konuşmuş, öğle ve akşam yemeğimi orada yiyeceğim, saz çalacağım, 7 buçuk lira para verilecek. Böylece 15 yaşındaki Neşet Ertaş, 1957de ilk plağını çıkarmış olacaktı.
GARİP OZANIN DOĞUŞU
Babası Muharrem Ustanın çok sayıda Bozlak türküsü olsa da hiçbirinde imzası yoktu. Bir gün nedenini sorduğunda, kendisinin de takma isim kullanmasına yol açan yanıtı alacaktı: Ah oğlum, söylenecek söz çok ama sarf edecek yer yok Sonra Birşeyler söylemek istiyorum (İsim), ne diyeyim sonunda? dedim. Anladı rahmetlik. Bize garipler derler, oğlum dedi. Onun için türkülerimin son bölümünde garip sözcüğü yer alır... Bu bizim yaşamımızdaki baskılardan, şuuraltındaki aşağılanmışlıktan ve eziklikten.
BABA VE OĞULUN LEYLA TÜRKÜLERİ
Bir yıl sonra Ankaraya gitmiş ve Kazablanka Gazinosunda tanıştığı Leyla Hanım ile babası karşı çıksa da evlenmiş, üç çocukları olmuştu. 1962de gittiği askerlik dönüşü ayrılsa da yeniden evlenecek ama bir süre sonra Leyla Hanım ile ayrı yaşamaya başlayacaktı. Üzgün baba Muharrem Ertaş, oğluna türküyle seslenmişti: Evvelde tutmadın Neşet sözümü/ Öksüz koydun yavruları kuzunu/ Almasaydın Boluların kızını/ Son pişmanlık fayda vermez evladım. Bu sözlerden rahatsız olan Neşet Ertaşın yanıtı da türkülü olur: ..Ulu arıyorsan analar ulu/ Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu/ Analar insandır biz insanoğlu/ Aslı bozuk deme gel şu insana.
PARMAKLARIM SAHNEDE DURDU
Sayısız plağa imzasını atmış, hiç değer vermese de şöhret olmuştu. 25 yıl boyunca Kırşehirli mahalli sanatçı olarak anons edildiği TRTden istediği gibi okumasına izin verilmediği için ayrılmıştı. 1977de ise parmakları felç olmuştu: Düğünlerde çok içirirlerdi. Bir türküyü bitiremez olmuştum, uyuşan parmaklarım sahnede durdu. Almanyaya gittim, cereyan tedavileri uyguladılar. Sonra üç çocuğumu yanıma aldım. Ekmeklerini ellerine alınca Bana müsaade edin deyip Türkiyeye döndüm. Oğlum Hüseyin Ertaş iki üniversite bitirdi ama komple müzisyen. Berlinde orkestrası var.
SON SAVAŞI KANSERE KARŞI
2000 yılında İstanbul konseriyle sahnelere geri döndü. Okuyamadı ama Türkiyenin en büyük saz ustalarından biri olarak İTÜden fahri doktara aldı. Gurbeti yenmiş, çocuklarını büyütmüş ve her şey yolunda giderken bu defa kansere yakalandı. Hala tedavisi sürerken, yakınlarına gelen Başsağlığı mesajıyla üzüldü: Hayat budur, dünyaya çocuk olarak geliyor, orta yaş oluyor sonra ölüyorsun. Beni şimdiden öldürmüşler. Almanyadayken TRT de Rahmetli Neşet Ertaştan türküler dinletmişti. Ölmedim. İyileşip sazımla, sözümle döneceğim.
NEREDESİN SENİN OZANI
Anadoludaki Abdallık geleneğinin son temsilcilerinden olduğu için 2010da UNESCO tarafından Yaşayan İnsan Hazinesi seçilen Neşet Ertaş, bugün kanserle mücadele ediyor. Usta hikayeci Mustafa Kutlunun tavsiyesiyle aradığımız Neşat Ertaşı, Şişli Etfal Hastanesinde yoğun bir tedavi uygulanırken buluyoruz. Sağlık durumu nedeniyle kısa bir görüşme yapıyor, onu hiç yalnız bırakmayan menajeri Gülsüm Sarıkaya aracılığıyla bazı sorularımıza yanıt alıyoruz. 40 yıl önce karşılıksız bir aşka yazdığı Dane Dane türküsünün esin kaynağı Seyhan Büyükvardarın da büyük bir tesadüfle yanında olduğunu öğreniyoruz. Neredesin Senin, Acem Kızının, Gitme Leylamın, Hapishanelerde Güneş Doğmuyor gibi ölümsüz aşk türkülerinin ozanı Ertaş, aşkı arayışın hiç bitmediğini söylüyor. Halkın sanatçısı olarak devlet sanatçılığını kabul etmeyen Ertaş, iyi işler yapıldığı sürece halk müziğinin ölümsüz olduğunu düşünüyor. Ama Neşet Ertaş ölmüş, başınız sağolsun mesajlarına kırgın. Bu kırgınlığını internet sitesinde paylaştıktan dakikalar sonra binlerce Geçmiş olsun mesajı gelmesi de Ertaşın ne kadar büyük bir hayran kitlesi olduğunun başka kanıtı gibi.
BOZKIRIN TEZENESİ
HAYRANLARI tarafından türkü baba diye anılan Ertaşın unvanlarının ilginç öyküsü var:1968 yılında Almanya dönüşü yaptığım kaza nedeniyle Yugoslavya'da hapis yattım. Yaşar Kemalden bir kitap geldi. Bozkırın Tezenesi'ne geçmiş olsun' notu vardı üstünde. Hapishane güneş doğmuyor türküsünü o zaman havalandırdım." Peki Bozlak neydi? Ustasından açıklama geliyor: Bir feryattır. Derdini haykırmaktır. Avazı çıktığınca bağırır ya bozlak okuyan, notası yok. İçinden nasıl geliyorsa öyle çığırır bozlak okuyan." Bu bozlak, Avrupada ilgi görmüştü: "Belçika, Almanya ve Hollandada çoğu müzisyen yabancılara mikrofonsuz 10 bozlak konseri verdim. . Gözlerini kırpmadan dinlediler, sonra gelip tebrik ettiler.
DANE DANE SEYHAN HANIM
SON halk ozanlarından Neşet Ertaş yoksulluğa isyan eden dizelerinin yanı sıra aşk dolu türküleriyle de ünlendi. Dillerden düşmeyen Neredesin Seni bir trafik kazası sonrası, üç ay hapis yattığı sırada çaresizlikten tükürükle ıslattığı kibritin barutunu kullanarak sigara kağıdının arkasına yazmıştı. Acem Kızı, kendisi gibi bir ozanın Acem Kızı takma isimli bir dansöze olan aşkını yazdığı türkünün düzenlenmiş haliydi. Gitme Leylam da eski eşi için söylenmişti ama türkülerindeki Leyla aslında bütün kadınlara yönelik bir aşk ifadesiydi. Dane Dane türküsünün arkasındaysa apayrı bir hikaye ve mutlu son vardı. Yaklaşık 40 yıl önce bir kıza aşık olan Neşet Ertaş, kızın nişanlı ve evlenmek üzere olduğunu öğrendiğinde aşkını o kızın yüzündeki benlerinden esinlenerek şu dizelere dökmüştü: Dane dane benleri var yüzünde yüzünde yüzünde/ Can alıcı bakışları gözünde gözünde gözünde/ Binbir dat var edasında nazında nazında nazında. Kader, o dizelerdeki genç kızı 40 yıl sonra bir hastane odasında ona çocuk gibi sevgiyle bakarken bulacaktı. Eşini kaybeden Seyhan Hanım, bir tesadüfle bir araya geldiği Neşet Ertaşı hayatının en zor günlerinde, hastanede kanser tedavisi görürken hiç yalnız bırakmayacaktı.
SELİM EFE ERDEM / STAR