ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
Şüphesiz her doğum aynı zamanda bir ölümünde habercisidir. Yaratılan her şey, canlı-cansız her varlık ölecektir. Ölümlüdür, fanidir. Bu yaratıcımız olan Yüce Allah’ın değişmez kanunu ve emridir. Buna rağmen;
Çoğumuz ölümü hatırlamak bile istemeyiz. Neden derseniz, çünkü ölüme hazırlıklı değiliz. Hayatımızı gerektiği gibi ve gerektiği şekilde yaşamamışız ve yaşamıyoruz da ondan.
Fakat ölümü hatırlamamak, ölümden kurtulmak demek değildir. Yüce Allah buyuruyor: “Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi hayır ile şer ile deniyoruz, (sonunda) ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 35)
Dünyada ki bütün insanların birleştiği tek nokta, ölüm meselesi olsa gerek. Çünkü kime sorsanız, en azından bütün insanlar fani/ölümlü olduğunu kabul edecektir.
Bununla beraber yine de Yaratıcı‘ya karşı nankörlük etmekten de geri durmamaktadır insanlar/kullar.
Hayat muallimimiz ve tek önderimiz Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurmuştur.“Zeki o kimse ki; nefsini terbiye eder, ölüm sonrası için amel işler. Aciz de o kimsedir ki; nefsinin boş arzularına uyar, boş ümitlerle de Allah’a bağlanır, yani hiçbir hayır işlemeden Allah’tan bağış talep eder.”
Yine İbn-i Mesud (ra) rivayet ediyor: bir defasında Resulullah’a soruldu: “Fazilet itibariyle hangi mümin öndedir?” Şöyle buyurdular: “En güzel ahlaka sahip olan. Yine soruldu: “Hangi mümin daha zekidir? Şöyle buyurdular: “Ölümü çok hatırlayan, ölüme en iyi hazırlanan mümin zeki mümindir.”
Peki, ölüme hazırlanıyor muyuz? Allah ve Resulü’nün emirlerine itaat edip yasaklarından/men ettiklerinden kaçınıyor muyuz? Eğer iman ediyorsak ve imanımızı Salih amelle süslüyorsak ne mutlu bize. Yoksa günümüzü gün edip, “Bu ibadeti yarın yaparım” veya “Daha şunun zamanı var” mı diyoruz? Yani, kendimizi kandırıp hayırlı işleri tehir ediyorsak o zaman eyvah.
Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Mü’min kul ölünce dünyanın yorgunluk ve ağırlıklarından kurtulur. Facir/günahkâr/zararlı ölünce ondan kullar, ülke, ağaçlar ve hayvanlar kurtulur.”
Ölüm gelmeden önce hazırlıklı olmak gerekir. Azrail gelirken telefonla veya başka bir şeyle haber vermez. Ölüm anidir. Azrail ansızın gelir ve sen hiçbir mazeret bulamadan ve hiçbir işin sonunu getiremeden gidersin.
Resulullah (sav), “Aniden ölüm kâfir için gadab-ı ilahinin bir yakalamasıdır. Mü’min içinse bir rahmettir” diyerek bu konuya açıklık getirmiştir. Ve Müslümanları uyarmıştır.
Karun gibi servet edinenler, Firavun gibi saltanat sürenler ve zulmedenler, helal haram sınırı tanımayanlar, menfaatlerini her şeyin önünde tutanlar; “ölümü hatırlamayan ve hatırlamak bile istemeyenlerdir.”
Yine Resulullah Efendimiz (sav); “ölüyü kabre kadar üç şey takip eder, ailesi, malı, mülkü ve ameli, bunlardan ilk ikisi geri döner, ameli ise kendisi ile kabre girer.”
İnananlar için durum böyle. Peki, ya inanmayanlar! Onlara da iki çift sözümüz var. Hz. Ali bir inanmayanla tartışırken şöyle demiştir: “Eğer senin dediğin gibiyse benim kaybedeceğim hiçbir şey yoktur. Fakat benim dediğim gibiyse sen kaybedersin. “Yani hesaba çekilmek yoksa ben kaybetmem, hesaba çekilmek varsa (ki vardır) o zaman sen kaybedersin.”
Allah bizi, iman eden, amel-i Salih işleyen ve ölümü hatırlayanlardan eylesin. Âmin…