KUYRUK ACISI

KUYRUK ACISI

Günlerden bir gün bir bahar mevsiminde; havaların ısındığı, canlıların ortaya çıktığı, insan dâhil her canlının kıpır kıpır olduğu bir günde Ali adında bir çocuk, kendisinden bir yaş büyük arkadaşıyla birlikte dağa çıkıp kırlarda gezmeye başlamışlardı. Arkadaşının adı Ahmet idi. Her şey çok güzeldi. Hava, yeşillik ve kuş sesleri… Kanları kaynayan gençler hızlı adımlarla kırlarda dolaşıyorlardı. Derken deliğinden yeni çıkmış ve güneşlenmekte olan upuzun bir engerek yılanını gördüler. Sessiz bir şekilde güneşin önünde uzanıyordu.

Önce şaşırdılar ve yılanın sessizliğine bir anlam veremediler. Hatta onu ölmüş zannettiler. Ahmet “Kaçalım Ali, bu yılan güneşleniyor ve bize saldırabilir” dediyse de Ali daha heyecanlı olduğu için kaçma taraftarı değildi. Aksine, “Bir sopa bulalım ve yılana saldıralım. Eper burada kalırsa başka hayvanlara veya çocuklara zarar verebilir” dedi. Ahmet mani olmak istediyse Ali’nin maceraperestliğine engel olamadı.

Hemen ormanın içinde daldılar ve uzun iki sopa buldular. Amaçları güneşlenmekte olan yılanı öldürmekti. Ellerinde sopalarla geri dönen gençler yılanın hala güneşlenmekte olduğunu gördüler. İlk hamle Ali’den geldi. Yılanın kuyruk tarafına bir sopa vurdu ve kuyruğunu kopardı. İyice ısınmış olan yılan ise şaha kalkarak Ali’ye doğru saldırıya geçti. Yılanın geldiğini gören Ahmet hızla uzaklaştı. Yılan kuyruk acısıyla Ali’nin ayaklarına dolandı, onu ısırdı ve bir kayanın altındaki yuvasına geri döndü.

Ali yerde kıvranmaya başladı. Yarası çok ağırdı. Ahmet ne yapacağını bilmiyordu. Ali’yi sırtında taşımaya başladıysa da Ali yarım saat sonra baygın bir şekilde yere düştü. Ahmet Ali’yi oracıkta bırakıp köyüne döndü ve olan-biteni Ali’nin babasına bildirdi.

Ali’nin babası Ahmet ile birlikte dağa çıkıp Ali’nin düştüğü yere vardılar. Ali çoktan son nefesini vermişti. Ali’nin babası büyük bir acıyla oğlunun cenazesini alıp köye döndü; o gün cenazeyi defnettiler. Ali’nin evinde büyük bir yas vardı. Herkes çok üzülüyordu. Birkaç hafta geçtikten sonra Ali’nin babası dağa çıktı ve yılanın yuvasının olduğu kayanın yanına gitti. Yılanla barışmak istiyordu.

Ali’nin babası yılana seslendi: “Yılan kardeş, gel dışarı çık da seninle dost olalım. Ölenle ölünmüyor. Ne yapalım kader-i ilahî böyleymiş” dedi. Fakat yılan bu sesin bir dost sesi olamayacağını düşündü.  Fakat adam barışmak konusunda çok ısrarcıydı.Nihayet yılan, adamın ısrarlı dostluk teklifine karşı dile geldi ve: “Dostum; böyle dersin ama biz bir daha asla hakiki dost olamayız. Çünkü ne sen o yeni mezarı unutursun ne de ben kuyruk acısını…”