KUMALAR ARASINDAKİ KISKANÇLIK

KUMALAR ARASINDAKİ KISKANÇLIK

Abbasi Halifesi Harun Reşid’in eşi Zübeyde Hanım’dan Emin adında bir oğlu vardı. Fakat bir de Harun Reşid’in cariyesinden olma bir oğlu daha vardı. Onun adı da Memun idi. Memun Abbasilerin en zeki ve Mutezileyi desteklediği için en akılcı halifelerinden birisi kabul edilir. Emin’e göre Memun daha zeki olunca Harun Reşid de ister istemez onunla daha çok ilgileniyordu. Bu durum Zübeyde hanımın kıskanmasına yol açtı. Bir gün Harun Reşid’e, “Efendi Hazretleri, görüyorum ki, sen cariyenin oğlunu benim oğlumdan daha çok seviyorsun. Yaptığın doğru mu?” dedi. Harun Reşid ise, “Hanım, her çocuk değeri kadar babasının sevgisini hak eder. İkisi de benim oğlumdur ve nazarımda ikisi de eşittirler.  Ancak eğer Memun benim sevgimi çok hak ediyorsa bu, onun sahip olduğu zekâ ve ferasetten ileri geliyor. Emin’e gelince, o bazen benim ne demek istediğimi çok geç anlıyor. İstersen her ikisini de imtihan edelim. İmtihanın sonunda kimin ne adar değere sahip olduğunu gözlerinle görürsün.” dedi. Zübeyde Hanım bu durumu kabul etti.

Çocuklardan Emin 12 yaşında, Memun ise 10 yaşındaydı. Harun Reşid önce oğlu Emin’i çağırdı ve “Oğlum git bana Bağdat’ın merkezinden on sarıklı öküz getir. Ancak bunu benim istediğimi kimseye söyleme” dedi. Emin babasının sözünü yalınve gerçek olarak anlamıştı. “Sarıklı Öküz” deyiminin mecazî bir anlamı da olabileceğini düşünmedi. “Bu benim için bir emirdir” dedi; koşarak gitti ve çarşıdan on öküz satın aldı; sonra başlarına birer sarık sararak babasına getirdi. Harun Reşid Emin’in yaptığı işten memnuniyetini bildirdi ve ona teşekkür etti. Fakat sözünü yanlış anladığını ona sezdirmedi.

Bu kez oğlu Memun’u çağırarak, “Oğlum git, Bağdat çarşısından on sarıklı öküz getir. Ancak bu sözümü kimseye söyleme” dedi. Memun, babasının ilk defa böyle bir istekte bulunduğunu görünce düşünmeye başladı. “Acaba sarıklı öküz başka ne anlama gelebilir?” diye düşünmeye başladı.  Sonra anladı ki, bu söz hakikat değil, mecazî bir sözdür. Altında başka manalar vardır.

Bir Cuma günüydü. Memun camiye gitti ve hutbeyi dinledi. Cuma namazından sonra camiden çıkan ve başlarında koca sarıklar bulunan adamlara sormaya başladı: “Amca, imamın az önce hutbede neler anlattığını hatırlıyor musun?” dedi. Ya dünyevi işlerinin yoğunluğundan ya da bu kutsal günde kendilerini ibadete verememelerinden, adamların çoğu imamın hutbede nelerden bahsettiklerini hatırlamıyordu. Memun’un sorduğu soruya, “Hayır, hatırlamıyorum” diye cevap veren adamlardan on tanesini ayırıp, “Doğru söylediğiniz için Halife sizi ödüllendirecek” dedi ve onları alıp babasına götürdü.

Babası Harun Reşit, karşısında bu adamları görünce, “Bunlar kim oğlum?” dedi. Memun, “Baba, sen benden on sarıklı öküz istemiştin. Cuma hutbesini dinlediği halde, namazdan sonra Hocanın neler söylediğini hatırlamayan adamların öküzden ne farkı vardır?” dedi. Halife Harun Reşid 10 yaşındaki Memun’un zekâvetine hayran kalmıştı. Memun’un getirdiği on adama birer atiye vererek onları gönderdi. Emin ile Memun’un zekâ seviyeleri arasındaki farkı Zübeyde’ye de gösterdi. Nihayet Zübeyde Hanım da, her çocuğun kendi aklî değerlerine göre babasının sevgisini hak ettiğini anladı ve gereksiz kuma kıskançlığına son verdi.