KÜRTLER KAZANIMLARINI KAYBETMEK İSTEMİYORLAR

KÜRTLER KAZANIMLARINI KAYBETMEK İSTEMİYORLAR


Bir düşünün; on yıl öncesine kadar “Ben Kürdüm” diyen bir insan mutlaka sorgu hâkiminin önüne çıkardı. Artık o hâkimin insafına kalmıştı:  Eğer hâkim insan haklarından anlayan, Kürtlerin de Türklerin de Allah’ın kulu ve İslam kardeşi olduklarına inanıyorsa belki takipsizlik kararı verir ve olay bu şekilde kapanmış olurdu. Ama eğer hakim şövenist ve ırkçı yaklaşımlarla konuya yaklaşan birisi olsaydı, “Ben Kürdüm” diyen kişi yanmıştı: En azından iki yıl hapis cezasına çarptırılırdı. Eğer devlet memuru olsaydı kesin memuriyetten ihraç edilirdi.
Doktora yapmak için Yök tarafından yurt dışına (YLS) projesiyle gönderilen bir araştırma görevlisi Londra’da 29 Ekim resepsiyonuna çağrılıyor. Araştırma görevlisi toplantıda gördüğü bir hemşerisiyle Kürtçe konuşuyor. Bunu gören birileri onu ihbar ederek “Resepsiyona PKK’lıların da katıldıklarını” söyleyince o araştırma görevlisinin bursu derhal kesildi ve çocuk Türkiye’ye çağrıldı. Baştan beri bu olayın tanığıyım.
Şimdi ise, Ak Partinin reformları sayesinde Kürtler hem dillerini konuşuyorlar, hem televizyonlarda propagandalarını yapabiliyorlar, hem de hapisteki liderlerinin posterlerini taşıyıp ona “Sayın” ifadesini kullanabiliyorlar; Ayrıca eyleme ve şiddete dönüşmedikçe her türlü ayrılıkçı söylemi de dile getirebiliyorlar. Ama ne yazık ki, birileri gelinen bu seviyeyi çok küçümsüyorlar.  Oysa gelinen bu nokta, 80 yılda Kürtlere verilmeyen hakların 8 yılda verilerek gelinmiş bir noktadır. Buna rağmen, demokratik hak talepleri uğruna İlla da şiddet taraftarı olup sokağı provoke etmeye gerek var mı? Kanımca, sokaktan medet uman bu adamların barıştan nasipleri hiç yok. Onlar, Kürtlerin bu kazanımlarını kaybetmelerinden hiç endişe etmiyorlar. Ama biz endişe ediyoruz. Kürtlerin 50-60 yıl geriye gitmelerinden endişe ediyoruz.
Türk milliyetçilere de bir çift sözüm vardır: Onlar da diyorlar ki: Bu Kürtler ne istiyorlar? Her türlü hakları verilmiş, daha ne istiyorlar? Am bunu söyleyenler, beş yıl öncesini çabuk unutmuşa benziyorlar. Daha beş yıl önce bu memlekette “Kürtlerin” varlığından bahsedilebilir miydi? Bir devlet memuru dairede Kürtçe konuşabilir miydi? Ya da “Ben Kürdüm” diye bilir miydi?
Şu halde, ne Kürtler elde edilen kazanımları küçümsemelidirler; ne de Türkler, beş yıl öncesine kadar Kürtlere yapılan baskıları görmemezlikten gelsinler. Türkler, Kürtlerin yaşadıkları tramvayı hiçbir zaman unutmamalıdırlar.
Bir HDP’li dostumla konuşuyoruz: Diyor ki: “Hocam ne barışı? Barış nedir? Bu kadar ağır bedeller ödeyen Kürtleri barış tuzaklarıyla oyalamak istiyorlar. Bugünkü demokratik kazanımlar, birilerinin babasının hayrıyla bize verilmiş haklar değildir. Biz bu kazanımları kanımızla elde ettik. Biz artık bu tuzaklara düşmeyiz. Kürt halkı artık kendi öz güvenliğini sağlayabilecek güçtedir. Ne gerekiyorsa o yapılacaktır. Bundan sonra kimse Kürtleri durduramaz. Bundan daha elverişli bir ortam da yoktur. Irak ve Suriye’de ortam, dünya şartlarını Kürtlerin lehine çevirmiştir. Türkiye Kürdistanı artık başklaarının sözüyle hareket edecek bir konumda değildir. Herşeye halkımız karar verecektir.”
Bugünkü demokratik kazanımları, tamamen örgütün kanlı mücadelesine bağlayan dostuma dedim ki: “Sana katılmıyorum. Eğer bağımsız bir Kürdistan’dan söz ediyorsan, bilmelisin ki, bin yıldan daha fazladır bu toprakları koruyan ve yöneten Türkler, ne pahasına olursa olsun buraları hiç kimseye bırakmazlar. Bunu anlamalıyız. Türkiye Suriye gibi bir devlet değildir. Gerekirse Türkiye’de her türlü demokratik ortama son verilir, ama yine de ülkenin bölünmesine izin verilmez. Biz Kürtler aklımızı başımıza toplayalım. Çocuklarımızı sokak eylemlerine gönderip devletin öfkesini kabartmayalım. Türkler, beş-altı yıldan beridir, Kürtlerin kardeşliğini ve Türklerle eşit olduklarını kabul etmişler. Kürtlerin lehine bunca reformları yapanlar bizden sadece birlikte yaşamayı ve hoşgörüyü bekliyorlar. Bu imkânları Kürtlerin aleyhine heba etmek Kimsenin yararına değildir.”
Doğrusu bütün Kürt siyasetçilerin bu dostum gibi düşündüğüne inanmıyorum. Ama bu düşünceleri paylaşanların sayısı bir hayli fazla… Oysa Abdullah Öcalan Kürtlerin ne kadar Türklere ve Türklerin de ne kadar Kürtlere muhtaç olduklarını çok iyi biliyor ve bu konuda hep olumlu mesajlar veriyor. Türklerin ve Kürtlerin birbirilerine ne kadar muhtaç olduklarını her halde en iyi bilenlerden birisi de Apo’dur. Ama ne yazık ki, Apo’yu bay-pass edip kendilerine uygun bir alan oluşturmak ve Kürtler üzerinde baskıcı bir egemenlik kurmak isteyen kesimler vardır. Onlardan ricamız, boş hayallerin peşine düşmemeleri ve İngiliz İle Almanların tahriklerine kapılmamaları ve kendi kardeşleri olan Türklerin yanında yer almalarıdır. Allah bin yıl daha bu topraklarda birlikte ve kardeşçe yaşamayı nasip etsin.