Kürtçe; Hem Medeniyet, Hem De Edebiyat Dilidir
Daha önce Kürtlerin Tüm hakları verilecektir diyen Sayın Bülent Arınç, daha sonra kendisine hiç de yakışmayan bir açıklama yaparak Kürtçenin bir medeniyet dili olmadığını söyleyebilmiştir. Oysa aklı başında olan ve az biraz mürekkep yalamış (!) olan herkes bilir ki Kürtçe birçok dilden, hatta Türkçeden bile daha zengin, daha köklü ve daha fazla edebiyata yatkın bir lisandır. Şimdi;
Günümüzde her ne kadar Kürtler dağ Türkleridir. Dağda gezerken kart-kurt seslerinden Kürt çıkmış denilmiyorsa da, her ne kadar bu ultrafaşist paradigması iflas etmiş olsa da, yâda en azından bu saçma fikir artık fazla prim etmiyor olsa da, hâlâ Kürt halkının dili inkâr ediliyor, aşağılanıyor ve yok sayılıyor.
Oysa ki, Kürtlerin binlerce yıldır bu topraklarda (Mezopotamya ve Ortadoğu da) yaşadığı bilimsel verilere dayanılarak kanıtlanmıştır. Bu gerçeklik beş bin yıl önce Mezopotamya’da yaşanmış ve bugünkü devlet aygıtının da prototipinin pratikleştirdikleri bilinen Sümer tabletlerinde net bir biçimde görülüyor.
Yani tarihi kaynaklar da açıkça görülüyor ki, bugünkü Kürtlerin ataları olarak bilinen ve bağımsız tarihçiler tarafından da kabul edilen Gutiler ve Kassitler, ayrı ayrı tarihlerde Sümer ve Akad’ların denetiminde bulunan şehir devletlerini işgal edip, uzun yıllar denetimlerinde tutmuşlardır. Zaten Mezopotamya’da uzun süre hüküm sürmüş Kürtlerin en belirgin ataları olan Med’lerin kurdukları ve sınırları Kızılırmak’a kadar uzanan imparatorluğu da herkes tarafından biliniyor.
Kaldı ki; her ne olursa olsun, milyonlarca insan bir dili konuşuyor ve istiyorsa, bu onların en temel haklarıdır. Hiç kimsenin bunu engellemeye ve yasaklamaya, sınırlama ve kısıtlamaya hakkı yoktur. Bu temel insani hakkı yok sayanlara -çok pardon- ama aklıma bunlara faşist demekten başka bir şey gelmiyor.
Çünkü bin yıllardan beri var olan bir halkın elbette ki bir dili de vardır. Fakat ultrafaşist zihniyete sahip olanlar; Kürtçenin “toplama bir dil” olduğunu iddia ediyorlar. Aslında bu iddia ve iddia sahiplerine kargalar bile güler. Ama biz yine de kısa bir hatırlatma yapalım.
Dilbilimciler, tarihçiler ve diğer bu konularda etkin, bağımsız otoriteler, Kürt dilinin bağımsız bir dil olduğunu kanıtlamış durumdalar. Bilindiği gibi Kürt dili Aryen dil grubunun İran’i kolu içinde yer almaktadır. İran’i diller de kendi içerisinde Kuzey İran dilleri, Güney İran dilleri, Doğu İran dilleri ve Batı İran dilleri olarak ayrılır. Yine Batı İran dilleri de güneybatı ve kuzeybatı dilleri olarak ikiye ayrılırlar.
Çokça söyleniyor “Kürtçe Farsça’nın bir lehçesidir” diye. Hâlbuki bu iki dil aynı kolda yer almamaktalar. Farsça güneybatı dilleri içinde yer alırken, Kürtçe ise kuzeybatı dilleri içerisinde yer almaktadır. Zaten bu iki halkın tarihi seyri de birbirinden farklıdır. Komşudurlar; kimi zaman ittifaklar kurmuş olsalar da genelde çatışmalı ilişkileri olmuştur. Fakat Kürtçe, Farsça, Peştunca, Belucice, İngilizce, Almanca ve benzeri onlarca dil aynı dil grubundan oldukları için benzerlikleri mevcuttur.
Kaldı ki dillerin birbirlerinden etkilenmeleri gayet doğaldır. Şu an kullanılan Türkçenin de sadece yüzde 20-30 saf Türkçe olduğu bilinmesine rağmen Kürtçenin “toplama bir dil” olduğu savının milliyetçiler tarafından dillendirilmesi ve savunulması doğrusu yaman bir çelişkidir.
Sebepler ne olursa olsun, mahiyeti, kökeni, zenginliği, üretkenliği veya kısırlığı, kısaca bir dilin niteliği ne olursa olsun, o dilin yasaklanmasına neden değildir. Yine bir dilin yaşama hâkim kılınması, kullanılması; dolayısıyla yaşatılması izne tabi kılınamaz.
(Özelikle) Kur’an-i Kerimi kabul edenler aşağıda ki Ayet-i Kerimeyi iyice okusunlar. Yüce Allah buyuruyor: “O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22)
Bu ayetin açık hükmüne rağmen, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir görüşme sırasında, yaptığı bir açıklamada “kimse anadil için bana gelmesin” demişti. Acaba Sayın Başbakan bir an kendini Kral (!) olarak gördüğü için mi her şeyin izne tabi olduğunu düşünüyor. Çünkü Krallar her şeyi izne tabi tutarlar ve halka verdikleri her şeyi bir lütuf sayarlar.
Biz aynı coğrafyada yaşayan halklar olarak binyıllık süre içerisinde Malazgirt, Çaldıran vb... en son “Kurtuluş Savaşı” da olmak üzere, üzerimize düşeni karşılık beklemeden fazlasıyla yaptık. Fakat bunun karşılığında Kürt halkına reva görülen onların dili yasaklandı, asimile edildiler, ezilip horlandılar… Kürt halkının iyi niyet ve samimi bağlılığına karşı reva görülen bu oldu.
Bu artık böyle devam edemez, devlet üzerine düşeni hemen yapmalıdır. Devletin, Kürt halkının haklı taleplerine yaklaşımı geleceği de belirleyecektir. Bu yaklaşımın en büyük göstergesi, dil sorunu/anadilde eğitime olacak yaklaşımdır. Çünkü devletin Kürt diline vereceği değer ve yaklaşım, Kürt halkının aynı zamanda fiziki varlığına olacak yaklaşımıdır.
Dolayısıyla Bu ülkede barış ve sükûnet isteniyorsa mutlaka bunlar yerine getirilmelidir:
-Türkiyeliliği esas alan yeni bir anayasa...
-Kürt kimliğinin yeni anayasada yer alması.
-Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi ve anadilde eğitimin verilmesi.
-Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınması ve PKK’nın silahsızlandırılması için ne gerekiyorsa yapılması gibi ciddi adımların atılması ve radikal kararların alınması…
Bunlar ivedilikle atılması gereken adımlardır. Bu, böyle biline…