KÜRT MEDRESELERİNE GENEL BIR BAKIŞ

KÜRT MEDRESELERİNE GENEL BIR BAKIŞ

Kürtlerde medrese geleneği oldukça eskidir. Hatta bu medreselerin Nizamiye medreselerinin geleneğine dayandığı söylenebilir. Ama Osmanlı devrindeki Kürt medreseleri Resmi medrese sistemine alternatif eğitim kurumları statüsündeydi. İstanbul ve Konya gibi büyük merkezlere gidip resmî medreselerde okuma imkânı bulamayanlar, doğudaki Kürt medreselerine gidip ders alıyorlardı. Buralarda, A’dan Z’ye kadar her türlü ilim tahsil edilirdi. Nitekim bu medreselerden icazet alan bir hoca efendi, eğer Osmanlı medrese sistemine dâhil olmak ve resmi kurumlarda görev almak istiyorsa bir komisyon tarafından imtihana tabi tutulurdu. İmtihanı başaran hoca efendi, tıpkı Osmanlı medreselerinden mezun olan hocalarla aynı haklara sahip oluyordu.

Kürdistan medreselerinde eğitim dili Kürtçedir. Kaynakların belirttiğine göre medreselerde eğitim dilinin Kürtçe olması Salahaddin Eyyûbî döneminde başlatılmıştır. Salahaddin Eyyûbî, medreselerde eğitimin Kürtçe olması ve bunun sistemleşmesini istemiş, bu gelenek ondan sonra da devam etmiştir. Medresede ders veren Seyda Arap kökenli olsa bile, eğer Kürt medreselerinde okumuş ise, dersin takririni Kürtçe yapardı. Bugün hala bu gelenek bozulmadan devam etmektedir. Bunun bir tek istisnası vardır; o da Kürt medreselerinde okuyan Türklerin Kürtçeyi çok zor öğrenmeleri sebebiyle, Türkler için dersler Türkçe takrir edilir. Bu yüzden Türk öğrenciler de sadece Türkçe’yi iyi bilen Seydaların yanına gelirlerdi. Kuşkusuz medrese dilinin Kürtçe olması, Kürt kültür ve edebiyatına ve Kürt geleneklerinin bilinmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Bilindiği gibi, Mevlana Halîd Bağdadî’nin kurduğu Nakşibendî tarikatı Kürtler üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Bu tarikat, medreseleri Kürdistan’ın en ücra köyüne kadar yaygınlaştırdığı gibi, hem Kürtlerin ağırlıklı bir şekilde bu tarikatlara tabi olmalarını sağlamış; hem de Şâfiî mezhebinin tüm Kürdistan’da yaygın olmasını temin etmiştir. Bu sebeple, Mevlana Halid Bağdadî’den itibaren diğer milletlere nazaran Kürtlerde, medrese eğitimi büyük gelişme göstermiştir. Başka bir deyimle, Halidî-Nakşî tarikatının denetiminde kurulan medreseler, İslâm tarihinin bir dönemine damga vurmuştur denilebilir. Yine denilebilir ki, Kürdistan’daki medreselerin ekserisi Halidî-Nakşî geleneğine bağlı bir şeyhin ya da onun halifesinin denetiminde sayılırdı. Norşin, Orhin, Tillo, Cizre, Zaho, Erbil ve Silvan medreseleri bunların başında gelirler. Kuşkusuz bu medreselerde tarihe damga vurmuş birçok âlim de yetişmiştir.

Aslında bu medreselerin varlığı Osmanlı devletinin eğitim sektöründe güçlü bir rekabete de yol açıyordu. Çünkü Kürtlerin ekseriyeti dağlık bölgelerde yaşadıkları için büyük kentlerde olan resmi medreselere gitme imkânına sahip değillerdi. Bu yüzden, hemen hemen her köyde oluşturulan medrese (Hicre) sistemi, Kürt çocuklarının tahsil görmeleri için büyük bir imkân sunuyordu. Eğer bu kadar yaygın medrese eğitimi olmasaydı Osmanlı devleti, resmi medreseler yoluyla bu kadar insana eğitim imkânı sunamazdı. Dolayısıyla birçok Kürt asıllı alim, Osmanlı ilmiye sınıfında yer alamazdı.