Kürt Asimilasyonu ve Gülen Cemaati

Kürt Asimilasyonu ve Gülen Cemaati
Kürt Asimilasyonu ve Gülen Cemaati
Son yıllarda PKK ve BDP'liler Gülen cemaatinin sempatizanlarını devletin Kürdistan'daki ajanları olarak gören açıklamalarda sıkça bulunmuş ve işi öldürmeye kadar götürmüştü. Mehmet Öztunç, yazdığı makale ile suçlamalara cevap veriyor.

PKK ve BDP son yıllarda Gülen cemaatini hedef almış durumda. İşi Gülen cemaatine yakın kişileri öldürmeye kadar götürmüş ve son açıklamalarında direk olarak Gülen cemaatinden olan kişileri tehdit edip hedef gördüğünü deklare etmişti. Gülen cemaatinden Mehmet Öztunç, Zaman gazetesinde yazdığı makale ile PKK ve BDP'nin suçlamalarına cevap veriyor. Tartışmayı ilginize sunuyoruz:

Kürt Asimilasyonu ve Gülen Cemaati / Mehmet Öztunç

Gülen cemaatine duyulan kör nefret, bazı zihinleri soluksuz bırakacak bir raddeye gelmiştir. Şu soruyu sormalıyız: Acaba Gülen'e yakın Kürtler nasıl bir milliyetçilik performansı içindeler ki onların asimile oldukları hükmüne varıyorsunuz? Kanımca bu mücadelenin özü 'Hubb-ı Ali'den değil (Kürt sevgisinden çok) buğz-ı Muaviye'den (İslam nefretinden)' kaynaklıdır.

Kürt sorununda hassasiyet sahibi olduğunu bildiğim çok değerli bir büyüğüm, yıllar önce Gülen cemaatini eleştirirken bana, "Eğer onlar Kürtleri, Türk kardeşleri kadar sevselerdi, gidip Türkistan'a, Türkmenistan'a okul açmak yerine gelip Doğu'da, Güneydoğu'da Kürt çocukları için de okullar açarlardı." demişti. O gün, Gülen cemaatinin gelmeyişi üzerinden kendi milliyetçilik söylemlerini kuran dil, bugün Gülen cemaatinin gelmesi karşısında aynı pozisyonda aynı söylemini sürdürüyor. Asimilasyon alarmı ile Kürtleri Gülen cemaatine karşı mobilize etmeye çalışan merciler Türk olan Gülen'den esirgedikleri saygıyı yazık ki Kürt olan Şivan Perver, Kemal Burkay, Muhsin Kızılkaya, Orhan Miroğlu veya Mehmet Metiner'e de göstermiyorlar. Neresinden bakarsanız bakın, totaliterlik kokan bu dil, tahammülsüzlük kadar panik ve kibir de barındırıyor.

İddialar şu yönde ki; Kemalizm'in bir noktaya kadar getirip tıkandığı asimilasyon bayrağını Gülen cemaati İslam katkılı bir söylemle devraldı. Önce bu iddianın üzerinde durmak gerekiyor. Kemalizm'in asimilasyoncu karakteri herkesin farkında olduğu bir hakikat. Daha 1920'li yıllarda Yakup Kadri'nin Yaban romanında Ahmet Celal'in "Siz Türksünüz" diye hitap ettiği köylüden aldığı, "Tövbe de beyim, biz Müslüman'ız" sözünün üzerinden seksen sene geçmişken Türkiye'nin en ücra köylerinde bile insanların kendilerini Türk olarak tanımlamaları, Kemalizm'in ulus kurucu ve asimilasyoncu karakterini gösteriyor. Kürtleri bugün "Beri her tiştî Kurdim (Her şeyden önce Kürt'üm)" sözü etrafında toplamaya ve bundan bir ulus kimliği çatmaya çalışan zihniyet karşısında en büyük engel İslam olacaktır. Çünkü İslam, kişinin etnik kimliğini her şeyin önünde tutmasına izin vermez. Kaldı ki Kürtler, yaşadıkları onca acıdan sonra da salt etnik kimlik etrafında bir çözümden çok, bu kimliklerinin de içinde yer alacağı daha külli bir çözümün peşindeler.

Şimdilerde Gülen cemaati ve AK Parti üzerinden şiddetini meşrulaştırdığını sanan zihniyet, daha önce İslam'ı doğrudan karşısına alıyor ve şu iddiayı öne sürüyordu: "İslam, Kürt ulusunun inşasına engel olmuştur, eğer Kürtler Müslüman olmasalardı bugün bağımsız bir devletleri vardı." Acaba gerçekten böyle mi? İslam öncesi herhangi bir Kürtçe eserden söz etmek mümkün değilken bugün Kürt kimliğinin temel yapıtları sayılan eserlerin hepsi İslamî dönem içinde yazılmıştır. Bugün Kürt milliyetçilerinin söylemlerini kurarken atıflar yaptığı Ahmedî Xanî, Feqîyê Teyran, Melayê Cizirî, Melayê Bateyî hepsi İslam inancı etrafında yapıtlar vermiştir. İslam, iddia edildiği gibi Kürt kimliğini zayıflatan bir din olsaydı bu yapıtlar nasıl yazılabilir ve Kürtler, yüzyıllarca yıl süren İslamî devletler egemenliğinde kendi kimliklerini nasıl koruyabilirlerdi? 80 yıllık Kemalizm döneminde Kürt kimliğinin nasıl çözüldüğünü hep birlikte gözlemleyebiliyoruz.

MEDRESELERİ KAPATILAN DİNDAR KÜRTLER

"Kürtler zaten Müslümanken onlara Müslümanlık götürmek asimilasyona hizmet etmekten başka nedir?" diye bir başka iddia var ki, dillendirenin eleştirdiğiyle ya da mağdurun cellâdıyla nasıl benzeştiğinin acı bir örneğidir. Çünkü bu sav üzerinden birilerini Kemalizm'le suçlayanlar, yazık ki kendi Kemalizmlerinin farkında değiller. Kemalizm de yıllardır din üzerine kurduğu totalitarizmi gerekçelendirirken dindarın geri planında kirli bir ajandasının olduğu savını ileri sürdü. Bugün Müslümanların birbirleriyle kurdukları cemaat ilişkilerini "Ne iş?" mantığı ile baskı altına almaya çalışanlar mı Kemalizm'e yakın duruyorlar, yoksa kendi aralarında inançları etrafında örgütlenen insanlar mı? Kaldı ki Kürt dindarlığı, Kemalist asimilasyonun önünde her zaman bir ayak bağı olarak görüldü. Medreseleri kapatılmış, âlimleri öldürülmüş, sürgüne gönderilmiş, Şafi iken kendilerine Hanefi imamlar verilmiş, camilerinde bile birkaç kişiden fazla kişinin oturup sohbet etmelerine müsaade edilmemiş insanların bu kimliksel aidiyetleri her zaman Kemalizm'in başını ağrıtmıştır. Şimdi bu insanların dindarlarının asimile olduklarını ya da dindarlaşmaları karşısında asimilasyon yaşayacaklarını iddia etmek, beter bir hezeyandan başka bir şey değildir.

Kürtlerin asimile edilmeleri tehlikesi karşısında alarm durumuna geçenlerden biri de Prof. Dr. Yasin Ceylan. Ceylan, 6 Mart 2011'de Radikal 2'de kaleme aldığı yazısında şu cümleyi kullanmaktan imtina etmiyor: "Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, Kürtçeye çevrilmiş Kur'an'ı, imam ve vaizlerin eline vererek, Kürt illerine salma projesi, bu entrikanın resmi olan versiyonudur." Kur'an'ın Kürtçe mealinin Diyanet tarafından basılması, yayımlanması Kürtlerin Kur'an'a ulaşabilmelerine yardım mı edecektir, yoksa onları Türklük potasında asimile mi edecektir? 'Kürtçeye çevrilmiş Kur'an'ı, imam ve vaizlerin eline vererek Kürt illerine salma projesi' ve 'entrika' sözlerini yapı-sökümle okursak sanırım Ceylan'ın sözlerinin nereye vardığını daha iyi görürüz. Prof. Ceylan, bugünün gerçekliğinden bir hayli uzak bir şekilde anakronik bir yargıda daha bulunuyor: "İsmini hatırlayamadığım bir yabancı gözlemci, 'İslam âleminde bütün din kitapları imha edilse, Kürt ulemasının hafızasındaki bilgiler, bu kaybı telafi etmeye yeter' demiştir." diyor. Oysa Kemalizm'in demir yumruğu altında Kürt İslam'ı çok ciddi bir biçimde dumura uğradı. Bugün Kürt ulemasının İslami hafızası yazık ki ya yok oldu ya da çok az kaldı.

Bugün Gülen cemaatine duyulan kör nefret, bazı zihinleri soluksuz bırakacak, gözlerini kan bürüyecek bir raddeye gelmiştir. O insanlara şu soruyu sorma hakkımızın olduğuna inanıyorum: Acaba Gülen'e yakın Kürtler nasıl bir milliyetçilik performansı içindeler ki; onların asimile oldukları hükmüne varıyorsunuz? Sanırım bazıları için din sadece milliyetçiliğe, örgüte tahvil edildiği sürece meşru olabiliyor. Diğer biçimi ile kösteklenmesi, baskı altında tutulması gereken bir olgu, bir değer olarak algılanıyor.

Dünyanın din meselesinde ulaştığı ufku milliyetçilikten dolayı hâlâ Kürtlere çok görmek olsa olsa totalitarizmle çakışır. Çünkü bütün bu mücadelenin özü 'Hubb-ı Ali'den değil (Kürt sevgisinden çok) buğz-ı Muaviye'den (İslam nefretinden)' kaynaklıdır.

ZAMAN