Kimse Güvende Değil
Son zamanlarda ilimizde yoğun bir şekilde yaşanan hırsızlık olayları vatandaşları tedirgin etmekle birlikte aynı zamanda can güvenliği korkusu da vermektedir. Çünkü evlere giren hırsızlar tam teşekküllü bir şekilde evlere girip gerektiğinde bayıltıcı sprey, bıçak, silah, levye ve diğer tehdit unsurlarını kullanmaktalar. Ayrıca tanınmamak için maske, parmak izi bırakmamak içinde eldiven kullanıyorlar. Bir gün evde olmadığınız veya uyuduğunuz bir zaman da daireniz kaçıncı kat olursa olsun fark etmez hırsızlar sizi gözlerine kestirdi ise kurtuluşunuz yok mutlaka bir şekilde bir gün evinize girip kendilerince değerli olan ne varsa alırlar. Çelik kapı, demir korkuluk, pencerelerin kapalı olması hiçbir güvenlik önlemi değil çünkü her kapıyı pencereyi demir korkuluğu rahatlıkla açabiliyorlar.
Bu hırsızlık olaylarına bende maruz kaldığım için biliyorum ve başımdan geçen bu olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay 8 Kasım 2012 tarihinde akşam takribi saat 19 civarı idi çünkü Cuma gecesi olması dolayısı ile yatsı namazını Cami de kıldıktan sonra hanımla birlikte akraba ziyaretine gitmiştik, giderken kapılarımızı da sağlam bir şekilde kilitleyip öyle çıkmıştık. Biz misafirlikte çaylarımızı yudumlarken hırsızlar da bizim ev işbaşı yapmışlar meğer. Saat 21 sıralarında da kalkıp evimize döndük sokak ve giriş kapılarımızın kilitlerini açıp eve girdiğimizde gördüğümüz manzara bizleri şok etmişti. Salonumuzun penceresi bahçe tarafında ve demir korkulukludur.
Salonun lambası yanıyordu ve penceremiz açıktı dikkatlice bakınca demirlerin arasının da bir insanın kafasının girebileceği kadar açılmıştı. Daha sonra polis arkadaşlardan öğrendiğime göre bu tür demir korkulukları araba krikosu ile açıyorlarmış. Diğer odalara bakınca daha da şoka girmiştik çünkü her şey darmadağınıktı yataklar devrilip açılmış sandıklar açık çekmeceler açılmış eşyalar savrulmuş ilaç poşetlerinin içine dahi bakılmış. Kutu ve benzeri yerler didik didik aranmış elbise dolabında bulunan elbiselerin ceplerine kadar bakılmıştı çünkü hepsi ters olmuştu. Hatta tencerelerin, fincanların, kısaca kapalı olan her şeyin içine bakılmış ama bir şey bulamamışlardı. Çünkü ne altın nede para yoktu. Sadece F82-507 B 3HD LCD seri numaralı bir plazma televizyonumuz ve eski bir cep telefonumuz vardı onları alıp gitmişlerdi.
Tabi ben hemen polisi aradım polis arkadaşlar gelip parmak izi ve yukarıda verdiğim TV nin seri numarasını alıp birkaç resim çekip gittiler sonuç çıkarmı çıkmazmı? Onu zaman gösterecek. Unutmadan polisler bizim evde iken telsizlerden birkaç hırsızlık anonsu daha yapıldı, yani bu organize bir şebeke işiydi sanırım. Ben buna da şükür ediyorum çünkü biz evde iken eve girselerdi ne olacaktı? Hırsızlar eli boş gelmezler görseydim herhalde hoş geldiniz demeyecektim, sonunu düşünmek bile istemiyorum. Bu benim şahsi meselem değil. Bu bütün vatandaşların maruz kalabileceği bir durumdur. Hem can hem de mal güvenliğimiz kesinlikle yok. Bundan dolayı da yasaların daha caydırıcı olması gerekiyor.
Vurduğunuz zaman siz suçlu durumuna düşüyorsunuz vurmazsanız bile hırsız yüzümü gördü diye o sizi vuruyor ve belki de Allah muhafaza bıçaklayarak öldürüyor. Bu tür örnekler zaman zaman basında çıkıyor. Siz masumane bir şekilde evinizde uyurken başınız belaya girebiliyor. Hırsız ve ya hırsızlarla karşı karşıya kaldığı zaman insan o anda ne yapılması gerekiyorsa sanırım yapacak ve onlarda karşılık verecek. Bu aynı zamanda gasp sayılır. Tabiri caiz ise hem suçlu hem güçlü bunların elini böyle güçlendiren mevcut yasalardır. Bu yasaların tez elden değiştirilip caydırıcı kanunlar yapılması aciliyet arz etmektedir. Bir insan evinde rahat edemiyorsa, tedirgin yatıyorsa bu bir garipliktir. Sosyal dokunun yaralarıdır. Kim bu insanları bu hale getirmiş, bu zemini hazırlamış işin o yönü ayrı sorgulanması gereken bir konudur. Adaletsiz paylaşım, materyalist eğitimin hâsılatı bu olsa gerek. Her eve bir polis dikilemeyeceğine göre o zaman her insanın kalbine bir manevi polis yerleştirmek lazım ki, bu da yeterlidir sanırım.
Bir taraftan yakalamak arka kapıdan hırsızı bırakmak ta çözüm değildir. Asıl hırsızlar manevi değerlerimizi çalanlardır unutmayalım. Görevimiz bu görünmeyen hırsızlarla mücadele etmektir. Dinimizde hırsızlık yapanın eli kesilir. Ne için? Caydırıcılık vardır da ondan, hırsızlık yapanın eli kesilsin bakalım kimse hırsızlık yapar mı? Tabi bu el kesmede şartlara bağlıdır buda dini bir konudur. Her hırsızlık yapanın eli kesilmez. Bu cümlelerime çağdaş geçinenler alınabilir. O zaman hırsızlığı önleyici tedbirlerini getirin, getiremezler. Darbi meseldir Hz. Ömer zamanında hırsızın biri birinin evine girmiş. Tüm yiyeceklerini götürmüş, adam durumu Hz. Ömer’e arz etmiş, neticede hırsızı bulmuşlar sorgulanmış niçin hırsızlık yaptın denince, hırsız param pulum yok açtım mecbur kaldım açlıktan mı öleyim demiş, Hz. Ömer başını önüne eğerek hüngür hüngür ağlamış oğlum demiş bu hırsızlığın faili benim demiş demek benim idaremde aç kalmışsın. Adam af edilmiş eşyası çalınan adamın eşyası halifece karşılanmış, İşte hırsızlıkla ilgili dinimizden bir mesele hırsız niçin hırsızlık yapıyor. Hırsızı yakalamak sineği öldürmektir. Asıl hırsızlık bataklığını kurutmak lazım gelir ki toplum evinde rahat uyusun ve hırsızlardan emin olabilsin. Hırsızlığın yapılmadığı bir toplum olmamız dileklerimle…