KILIDAROĞLU NEDEN ÖFKELİ VE HIRÇIN?

KILIDAROĞLU NEDEN ÖFKELİ VE HIRÇIN?

Cerbeze ve öfke CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun en temel özelliğidir. Genel başkan olduğu günden beri, stratejisini olumsuzluklar ve korkular üzerine kurduğu için bütün konuşmalarında öfke kokan cerbezeli bir üslup kullanır. 14 Mayıs akşamından beri de adeta sirke küpü gibi, öfke kusan bir duruş sergilemektedir. El-kol hareketlerine dikkatle baktığınız zaman onun beden dili öfkesini, hırçınlığını, tutarsızlığını ve ikiyüzlülüğünü kolayca ele veriyor. Konuşurken gülümsemeye çalışsa da bir türlü öfkesini yenemiyor.  

Mesela, 15 Mayıs günü halkın önüne çıktı ve oldukça anlamsız bir söz söyledi: “Vallahi de billahi de ben buradayım” dedi. Halkı çok sevdiğini ima etmek için elinin göğsüne vurdu ve: “Siz de buradasınız” dedi. Oysa halkın gönlüne giremeyen birisinin ekranlarda, ”Siz benim gönlümdesiniz” demesi inandırıcı olamaz. Samimi olmadığının en büyük delili de elini hızlıca ve üç kere masaya vurmasıydı.

Şimdi Kılıçdaroğlu’unun neden bu kadar öfkeli ve hırçın olduğuna bir bakalım:  

1) Aslında onun en büyük öfkesi altılı masayı bir arada tutmaktan duyduğu pişmanlıktan kaynaklanıyor. Çünkü oyları 0.5’lede dolaşan dört partinin (Gelecek, Saadet, Deva ve demokrat) ona katkısı sadece 2 puan olurken maliyeti tam 38 milletvekili oldu. Şimdi Kılıçdaroğlu kara kara düşünüyor; seçimleri kazınamadığına mı yansın, 2 puan uğruna heba olan 38 milletvekiline mi, yoksa seçimden önce masayı sadakatle tuttuğu halde şimdilerde milletvekillerini alıp partilerine geri dönmeyi planlayan dört hayırsız partinin tutumuna mı? Hangisine yanarsa yansın, kaybettiği 38 milletvekilini bir daha geri alamaz. Öfkesinin en büyük kaynağı bu.

2) Onun asabını bozan hususlardan birisi de masanın beşinci ortağı İyi Partinin tutumu. İyi parti lideri Akşener, hiçbir zaman Kılıçdaroğlu’na güven vermedi ve ona karşı samimi olmadı. Samimi olmadığını her fırsatta dile getirdi. Anlayacağınız Kılıçdaroğlu, her an

2 / 4

başına bela olabilecek potansiyele sahip Akşener gibi bir liderle karşı karşıya olduğunu çok iyi biliyor. Bakınız, seçim yenilgisini hazmedemeyen Akşener Seçimden sonra bugüne kadar tek kelam etmiş değildir. O da en az Kılıçdaroğlu kadar öfkeli ve hırçın. İhtimal, altılı masanın seçimden sonraki gizemli toplantısında Akşener paydaşlarına, “Beni dinlemediniz, burnunuzun istikametinde gittiniz, hem bizi hem kendinizi rezil ettiniz” demiştir. Bu da Kemal beyi öfkelendirir tabi.

3) Malum Kılıçdaroğlu kapalı kapılar arkasında HDP ile yaptığı anlaşmasının hemen ardından hem terör baronları hem de onların meclisteki temsilcileri Kılıçdaroğlu’na açıktan destek verdiklerini açık-seçik beyan ettiler.  Terör örgütünün meclisteki temsilcilerine bazı sözler verilmemiş olsaydı, “Seçimden hemen sonra cezaevlerinin kapıları kırılacak, Öcalan ve Demirtaş dâhil tüm tutsaklar (!) salıverilecektir” diye bar bar bağıramazlardı. Eğer HDP’ye bazı sözler verilmemiş olsaydı, ne Ahmet Türk tehditler savurabilir ne de Sırrı Sakık, “Kapalı kapılar arkasında verdiğiniz sözleri çıkın halka da söyleyiniz” diyebilirdi. Kılıçdaroğlu seçim propaganda dönemi boyunca bu yöndeki eleştirilere hiç cevap vermeden sessizliğini korudu.

Eğer gerçekten Kılıçdaroğlu’nun terör örgütüyle hiçbir ilişkisi olmasaydı, pek ala televizyonlara çıkıp terör baronlarına cevap verebilirdi. Mesela, “Siz kim oluyorsunuz ki, inlerinizden başınızı çıkarıp bizi desteklediğinizi söylüyorsunuz? Bizim sizin desteğinize ihtiyacımız yoktur. Unutmayın, iktidara gelirsek nefesimiz enselerinizde olacaktır” diyebilirdi. Ama hiçbir cevap vermediği gibi, HDP temsilcilerinin çıkışlarına karşı da sessiz kaldı.

4) Bir diğer husus Kemal beyin, PKK’yı ve FETÖ’yü açıktan destekleyen ABD’nin ve Batı medyasının desteğini kaybetmiş olmasıdır. Hatırlayın hem Batı’lı medya, hem ABD medyası, Kemal beye desteklerini ve Sayın Erdoğan’a öfkelerini gizlemediler.  Günlerce, “Erdoğan mutlaka gitmelidir” şeklinde manşetler attılar. Kılıçdaroğlu, “Ülkeye demokrasiyi getireceğim, peşinden de 300 milyar dolar

3 / 4

getireceğim” dediğinde Batıdan aksi bir ses çıkmamıştı. Her iki terör örgütü destekçileri de Batı başkentlerinde Kılıçdaoğlu’nun lehinde sloganlar attılar.

Seçimden sonra, umudunu kaybeden Batı medyası dil değiştirdi. Batıda oluşan ana fikir şu: “Erdoğan’ın aldığı bu sonuç, iki hafta sonraki ikinci tur seçimin sonucu ne olursa olsun, muhalefetin parlamenter demokrasiye geri dönüş girişimlerine darbe vurmuştur. Kılıçdaroğlu yine de yarışa girecek. Ancak iktidarda olmanın avantajı ve Ak Partinin parlamento galibiyetiyle oluşan ivme, Erdoğan’ın iktidarının büyük ihtimalle üçüncü bir 10 yıla gireceğini gösteriyor.” Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak böyle bir şey olmalı.

5) İlk Turda biraz daha ılımlı mesajlar veren Kılıçdaroğlu, öfkeli halinin belirtisi olarak ikinci turda kampanya dilini de oldukça sertleştirdi. Mesela, kimsenin inanamayacağı bir şey söyleyerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı "Terör örgütleriyle gizli görüşmeler yapmakla" suçladı. Kılıçdaroğlu ayrıca, “Açık ilan ediyorum, ben terör örgütleriyle masaya asla oturmadım ve hiçbir zaman da asla oturmayacağım” dedi. Ama Kılıçdaroğlu kendi kendisiyle çelişiyor. HDP’nin terör örgütünün sözcüsü olduğunu unutuyor. Galiba, “Ben terör örgütleriyle değil onların temsilcileriyle masaya oturtuyorum” demek istiyor. Nitekim kendi partisi içerisinde (Sezgin Tanrıkulu ve Canan Kaftancıoğlu gibi) bile, HDP’den geri kalmayacak kadar terör sözcülüğünü yapan milletvekilleri bile vardır. İşte onu öfkelendiren hususlardan birisi de, içine düştüğü bu yaman çelişkidir.

6) Bugüne kadar onlarca seçim kaybeden Kılıçdaroğlu’nu öfkelendiren en önemli hususlardan birisi de 2. Turdan sonra koltuğunu koruyup koruyamayacağı kokusudur. Kuşkusuz 2. turdan yenilgiyle çıkan Kemal bey koltuğunu bırakmak istemeyecektir. Peki, onunla birlikte kapalı kapılar arkasında HDP’ye verilen gizli sözlere şahitlik yapan arkadaşları bu sırları sızdırırlarsa, acaba Kemal

4 / 4

Kılıçdaroğlu koltuğunu koruyabilecek mi? İşte asıl onun kimyasını bozan ve onu şirazeden çıkaran bu korkudur.