Kibir Ve Tevazu-1
Kibrin zıddı TEVAZU dur; Tevazu alçakgönüllülük, haddini bilmek demektir. Tevazünün anlamı dikkate alındığında kibirli olmanın ne anlama geldiği daha iyi anlaşılmaktadır. İnsanın sahip olduğu nimet arttıkça bu artış oranında tevazusunun da artması gerekir. Bu insanın nimete karşı nankörlük etmemesi, şükretmesi demektir. Bundan dolayıdır ki takva sahibi kimseler sahip oldukları ilim, mal, mülk, makam, mevki, güç v. b. nimetlerle orantılı olarak daha çok tevazu sahibi olurlar. Tıpkı malı fazla olanın daha çok zekât vermesi gerektiği gibi… Bugün dünyada genelde insanların, özelde tüm dünya Müslümanlarının sürekli karşılaştıkları en büyük hastalıklarından biri olan kibir’i ele alacağız. Bu hastalık öyle bir illettir ki bu hastalığa ilk tutulan (Şeytan) iblistir. (Allah) "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen neydi?" buyurdu. (İblis) "Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın" dedi. (7-A'râf 12) ondan sora Allah’tan kıyamete kadar mühlet alan Şeytan yeryüzüne yaydığı en büyük hastalıklardan biri de kibirdir. Tevazu ise bunun tam tersi davranıştır… “Allah, bir kulun hoşgörülü olması sebebiyle izzetini artırır, Allah için tevazu gösteren kişiyi ise yüceltir.” (Müslim, Birr 69)“Allah bana, mütevazı olup birbirinize karşı övünmemenizi ve birbirinize karşı haddi aşan davranışlarda bulunmamanızı vahiy etti.” (Müslim, Cennet 64)
Tarih boyunca gönderilen peygamberlerin gönderildiği toplumların kibirli elebaşlarıyla olan mücadelelerinden ve mücadeleleriyle kıyamete kadar tüm Müslümanlara örnek olacak bir tavır sergilemişlerdir. Bu mücadele hak ve batılın mücadelesi yâda büyüklük taslayan Allah’a kulluktan kaçınanlarla Allah’a kayıtsız ve şartsız kulluk eden teslim olanların mücadelesidir. KİBİR: Kibir sözcük olarak “büyüklenme, kendini beğenme, başkalarından üstün görme” anlamlarına gelmektedir. K-b-r kökünden türeyen kibir kavramını, Kur’an genellikle toplumsal statüsünden, soyundan, zenginliğinden, gücünden v. b durumlardan dolayı kendini büyük gören ve kendini beğenen kimselerin takındıkları tavrı tanımlamak için kullanmaktadır. Kibir, birey ve toplumu çöküşe doğru götüren önemli ahlaki sorunlardan biridir. İslam öncesi cahiliye döneminde çok olumlu sayılan ve övünç kaynağı olarak kabul edilen bu davranış, Yüce Allah tarafından kınanmış ve yasaklanmış davranışlar arasında sayılmıştır. “Kibir, insanın kendini beğenmesinden, başkasını küçük görmesinden doğan, insana mahsus bir tutum, davranıştır.” Kibir, İnsanın, sahip olduğu bazı özelliklerden dolayı kendini başkasından üstün görmesidir. Resullerine ve onların davetine karşı koymak, davete sırtını dönmek, daveti ve davetçiyi beğenmemek ve kendini diğer insanlar nezdinde büyük ve üstün görmek anlamlarında birçok ayette yer almaktadır.
İblis’e gelince; Allah'ın kesin hükmüne rağmen, kendisinin de bir görüşü olabileceğini ileri sürdü. Allah'ın kesin emri ortada olduğu halde, şeytan kendisinin gördüğü sebeplere ve illetlere dayanarak kendisi hakkında hüküm verme yetkisini kendisinde gördü.( tıpkı bu günün isyancı ve inkârcıları gibi) Hâlbuki kesin ilâhi hüküm ve apaçık emir ortadayken tartışma olamaz. Düşünmek boşunadır. Kesin itaat gerekir. Uygulama zorunluluğu doğar. Lanet olası iblis de yüce Allah'ın yaratıcı, mülkün sahibi, rızık verici ve her şeyi düzene koyan, her şeyin ancak O'nun izni ve belirlemesiyle meydana geldiğini çok iyi biliyordu. Fakat buna rağmen kendisine ulaştığı biçimde emre itaat etmedi ve bu emri kendi mantığına göre yorumlayıp başka yollara girdi: "O da "Ben ondan üstünüm; beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın" dedi. Evet, bu günün insanları da Allah’ın sistemi de ne imiş, peygamberin getirdikleri de, ne imiş biz daha iyi biliriz, daha iyi yasa yapar, daha iyi kanun kor daha iyi düşünürüz demiyorlar mı bunun şeytanın kendi mantığına göre bir savunma geliştirmesinden farkı nedir? Aynı değil mi? Bu isyanın büyüklüğünü ortaya koymak amacıyla vakit geçirilmeden derhal cezalandırıldı: (Allah) "Öyleyse oradan in, orada büyüklenmek senin hakkın-haddin değildir. Hemen çık çünkü sen zelil (aşağılık) olanlardansın" (buyurdu). (7-A'râf 13) İnsanların iblis gibi davrananlarına da girin cehenneme ve Allahın azabını tadın denecektir.
İblisin Allah'ı tanıması, O'na fayda vermedi. Allah'ın varlığına ve sıfatlarına inanması da O'na bir yarar sağlamadı... Allah'ın emirlerini öğrendiği halde bu emri kabul ve reddetme yetkisini kendisinde gören, yüce Allah'ın daha önceden kendisi hakkında hüküm verdiği bir meselede hâkimiyet yetkisini kendisinde gören, bu hâkimiyet yetkisiyle Allah'ın söz konusu meseleye ilişkin hükmünü reddedebileceğini söyleyen her insan da iblisin konumundadır. Demek ki, bu bilgiye ve itikada (inanç sistemine) rağmen meydana gelen bir küfürdür. Çünkü iblisin ne bilgisi eksikti, ne de itikadı. İblis bu tutumuna karşılık olarak cennetten kovulmuş, Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmış ve Allah'ın lanetine müstahak olmuştur. Alçaklık damgası yemiştir. ALÇAKLIK: kendi kendini zelîl eden, haysiyetini çiğnettiren anlamına gelir. Yani, "Açıktır ki sadece bir mahlûk ve Allah'ın kulu olduğun halde, kendini beğenen, büyüklük taslayan düşüncenle, zillet içinde olmayı bizzat kendin istedin. Bunun, senin asaletini ve şerefini alçaltacağını düşünerek seni yaratanın emrine küstahça karşı gelmendir. Yücelik ve mükemmeliğin hakkında, sanki bunlar sana aitmiş gibi gurur, kibir ve kendini beğenmişlik tasladın. Bu durum, seni aşağılayacak, sefil ve düşmüş bir hale sokacak ve bu alçaklığın sorumlusu da bizzat sen olacaksın. Devamı gelecek yazıda… Selamla Kalın Selamette Kalın.