Kentel: STK'ların Sorumluluğu Büyük
Doç. Dr. Ferhat Kentel'nin katılımıyla "Demokratik Açılım ve Anayasa" konulu konferans verildi.
Suruç AK Parti ilçe teşkilatı tarafından düzenlenen "Demokratik Açılım ve Anayasa" konulu konferans dizisinin ikincisi Pazar günü Vali Ziya Çöker Konferans Salonunda saat 16;00 verildi. Konferansa; AK Parti MKYK üyesi Mehmet Oymak, AK Parti Şanlıurfa İl Yönetim Kurulu üyeleri ve çok sayıda Suruçluların katılımıyla yapıldı.
Konferansta ilk sözü alan Suruç AK Parti İlçe Başkanı İzettin Aslan: Her şeyin başı eğitimdir. Genç yaşta araba sürmesini öğrenemeyen bir kişi ileri yaşlarda öğrense de profesyonel bir sürücü olamaz. Mürşitpınar sınır kapısı ve sulanılabilir tarım arazilerimizin projesi hayata geçirilmesiyle Suruç halkına yüzde yüz oranında pozitif faydası olacak. Suruç'ta özelikle ekonomik anlamda iyileştirme yapılmadığı için profesyonelce bir yaşamdan söz edilemez. Doğru dürüst bir eğitimden ve gelişmişlikten bahsedilemez. Ünlü bilim adamları yetiştirilemez.
Konferansta konuşan Ferhat Kentel "Demokratik Açılım"ın uzun vadede meyvesini vereceğini ve çok aceleci olmamamız gerektiğinizi" ifade etti. İşte Ferhat Kentel'in konuşmasından satır başları;
Şanlıurfa'yı önce görmüştüm ama Suruç'a ilk kez geliyorum. Son yıllarda her şeyi konuşmaya başladık. Üstü örtülü konular konuşulmaya başlanınca gerginlikler çıkabiliyor ki; bu çok doğaldır. Bastırılmış konular konuşuldukça ortak akıl devreye girer.
Modernleşme ne demek?
Tarımda kullanılan araç gereçler, internet, telefon, okuma alanında ve günlük ihtiyaçlarımızda Modernleşme başladı. Modernleşme dünya kadar iyi hasletlerimizi bizden aldı götürdü.
Modernleşmeyi eğitim ve öğretim alanında özgürlük alanında daha önceleri hiç düşünemezdik, ama şimdi düşünmeye ve tartışmaya başladık.
Modernizm de; her sabah andımız okutularak ve nice dayatmalarla Türkiye böyle olmalı dediler. "Demokratik açılım" ile birlikte dayatılan tek tipçiliğin bir hayalden ibaret olduğu ortaya çıktı
Burjuvazi sınıfı
Burjuvazi sınıfı var ve bunlar çok güçlüydüler. Ücra illerde, köylerde yaşayanlar bu sınıfa giremezler. Bu sınıf mensuplar ister Kürt, İster Türk, İster Ermeni, İster Müslüman İster Hıristiyan olsunlar fark etmez. Bunlar sabah fabrikaya veya iş yerine giden işçi sınıfındakilere "etnik ve dini" düşüncelerinin bulunduğu kalplerini evde bırakmalarını zorunlu kıldılar. Tek tip insan istediler.
Kürt sorunu ve ehilleştirme
30 yıldır neden Kürt sorunu yaşıyoruz? Neden din sorununu yaşıyoruz? Neden başörtülüleri eğitimden mahrum bırakılıyor? Neden Ermeni sorununu her yıl yaşıyoruz? Ve bir sürü sorun daha!... Bu sorunlar neden hiç çözülmüyor. Mağdurlar ve mazlumlara seslerini çıkaramıyorlar?
Çünkü ne zaman bir Kürt, Bir Müslüman bir Ermeni bunları dile getirmeye çalışsa hemen "bu netameli konuları karıştırmayın" diye diye bizi ehilleştirmeye çalıştılar.
Bakın ben İstanbul'da yaşıyorum siz Urfa'da. Ama giyim tarzımız aynı. Evlerimiz aynı şekildeler. Halbuki böyle olmaması lazım. Buraya özgü bir giyim şekli olmalıydı değil mi? Buranın havasına ve coğrafyasına özgü giyim tarzı olmalı ve kimse ayıp olarak görmemeli. Buranın sıcaklığına has evler yapılmalıydı. Gerçi eski yapılar korumaya alınmış ama keşke yeni yapılar apartman değil de eski mimariye uygun olsa. Demek bizi her alanda ehilleştirmeye çalışıyorlar. Bu ehilleştirme ise modernleşme olarak sunuluyor. Modernleşme ise herkesi aynı olmaya zorluyor.
Tarihi Darbelerle dolu ülkem
60, 70, 82, darbeleri 28 Şubat post modern darbesi, 27 Nisan elektronik darbeleriyle toplumun önünü kestiler. Şiddetle toplumsal gelişmemizin önüne set kurdular. Bizi toplumsal olarak gerilettiler. Toplumsal değişmemizi engellediler. Ulus devlet olarak gerici bir mekanizma kurdular. Aslında onların deyimiyle kendileri "gerici" oldular.
Özümüzden utandırma baskısı
Eskiden bir köylü olarak şehre gitmek istediğimde burjuva kesimi "önce lehçeni değiş, çatal bıçak kullanmayı öğren, elbiseni değiş ve bizim toplumumuza uy" dediler. Kısaca kendi yaşamından "utan" dediler.
Ama bu "Demokratik Açılım" sürecinden sonra artık kendimden utanmıyorum. Dilimden utanmıyorum. Kültürümden utanmıyorum.
Bakın Fransız sosyolog nasıl bir benzetme yapıyor; toprak altında humus tabakası var ve tüm bitkiler bu değeri paylaşırlar. Toprağın üstüne çıktıkları zaman kimi elma olur, kimi çilek, kimi çiçek olur. Her biri farklıdır. Bizlerde öyle olmalıyız. Aynı değerleri paylaşıyor ve renklerimiz dillerimiz ve elbiselerimiz farklıdır. İnsanız. İnsan Kürtçe konuşuyorsa Kürt'tür. Başını örtüyorsa Müslüman'dır. Ama bizi bütünleştiren değerlerimiz var. Bu değerlerimizi unutturmak isteseler de unutmayalım.
Demokratik açılım ve muhatapları
Ulusal medya da; düne kadar bu böyle çatışma ayrışma yoktu. Ne olduysa "Demokratik Açılımla birlikte geldi" diyorlar. Yok, kardeşim bu yaladır. Şimdiye kadar bastırılmış duygularımız, unutturulan değerlerimizi bu demokratik açılım adımıyla konuşmaya başladık. Dile getirirken elbette bazen tansiyon yükselebilir. Ama neticede ortak akılla demokratik sürecimizi tamamlayacağız.
Şimdi anayasa değişikliği için Anayasa Mahkemesi karar verecek. Ne karar verirse versin fark etmez. Çünkü cin şişeden çıktı bir kere. Bu süreçten sonra bütün bu konuştuklarımızı bu açılımları yok sayamayız.
Demokratik Açılımda en büyük sorumluluk Sivil Toplum Kuruluşlarındadır.
Hükümetler bir yerde devletle eklemlenmiş durumda. Bazen devlet adına konuşmak ve davranmak zorundalar. Demokratik Açılımı STK'lar sürdürmeli ve genişletmeliler. En acı olan ise CHP ve MHP gibi muhalefetimizin olmasıdır. Ellerinde urganlarla asmaktan kesmekten bahsediyorlar. Muhalefet devlet adına konuşamaz. Fakat Türkiye ne yazık ki en devletçi muhalefeti görüyor. STK'lar toplumsal gelişmemize katkı sağlamak ve tam demokratikleşme sürecinde önemli rol sahibidirler. Kendi sorumluluklarını iyi analiz etmeli ve yerine getirmeliler. Dedi.