KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM, ESKİ TÜRKİYE YOK

KENDİMİZİ KANDIRMAYALIM, ESKİ TÜRKİYE YOK

Bazı kimseler hala bugünkü Türkiye'yi, 20-30 yıl Önceki inkar politikasını sürdüren Türkiye olarak görmek istiyorlar. Kendi adları gibi, Türkiye'nin atık o Türkiye olmadığını bildikleri halde, yapılan terör olaylarını görmezden gelip ısrarla Türkiye'nin faşistliğinden, katliam yapmasından söz ediyorlar. Bunlar, resmin tümünü görmek istemeyenlerdir. Niyetleri farklıdır; barış da istemiyorlar. Onlara göre barış, devletin bütün doğuyu ve güneydoğuyu onlara teslim etmesi ve maaşlarını da düzenli vermesidir.

Bazı Türk milliyetçileri de, Eski Türkiye'nin politikalarını çabuk unutmuşlar. "Yahu ne istiyorsunuz? Her türlü hak size verilmedi mi?" diyorlar. Doğru... Ama bu tür şeyleri anlamak sosyal bir süreci gerektirir. Şu andaki teröristler 3. nesildirler. Yani birçok dede torunu için molotof hazırlıyor. Bunu anlamalıyız. Çünkü bir nesil 15 yılda yetişmiyor. O halde her iki taraftaki mağdur insanları anlamaya çalışmalıyız.

KÜRTLERİ DİN İLE KANDIRMAK

Ya da Kürtleri dinsizleştirmek... Kobani’den gelen Kürtlerin genelinin dine ve dini değerlere karşı olmaları, bizimkilerden de, "Güneydoğu Kobanileşecek" solganlarını işittikçe önemli bir şey öğrendik: Demek ki, yabancı bir el, Kürtleri dinsizleştirmek için kesenin ağzını açmış... Hatta Kürtleri Hıristiyanlaştırma projesinden bile bahsedilebilir. Çünkü papa Türkiye'deki terör olaylarından bir tek laf bile etmiyor.

Bunun ilk işaretleri de, "Teröre destek olanların, birden bire dini her motife düşman kesilmeleridir. Sakallı adamlara, namaz kılanlara ve Allah'tan söz edenlere "Bunlar işidçi" demek bunun işaretidir. Ve birileri çıkıp diyor ki: "Ey Kürtler! Akıllı olun, sizi din ile kandırmasınlar!” Bunu söyleyenler el atından dine sahip çıkan herkesi "işidçi" ilan ederek gençleri dinden uzak tutmaya çalışıyorlar. Hatta birisi şöyle dedi: "Kendimizi kandırmayalım. Biz marksist-leninist ve ateist olmazsak batılı devletler ve Ruslar, hatta Ermeniler bizi destekler mi?"

HER ŞEYDE BİR HAYIR VARDIR

Hatta şerlerde bile, sonuçları itibariyle bir hayır vardır. İnsanlar perdenin arkasındaki sırları bilemedikleri için şer zannedebilirler, ama kader-i ilahinin sırları sonradan ortaya çıktıkça insanlar da bunu anlamaya başlar.
           Doğu ve Güneydoğuda cereyan eden olaylar da, halkın suret-i haktan görünenlerin gerçek mahiyetlerini anlamaya bir vesile oldu. Bir-iki yıl önce kendi imamlarını ve kendi camilerini oluşturmak isteyenlerin, Diyarbakır'da ve diğer yerlerde camilerin başına neler getirdiklerini, Hz. Resul-i Ekrem'e (s) nasıl hakaretler yağdırdıklarını bu halk nasıl anlayacaktı?

Arap hükümdarlarından birisinin bir veziri vardı. Padişah ne derse desin, ne kadar olumsuzluklar yaşarsa yaşasın veziri, “Padişahım, her şeyde bir hayır vardır” derdi. Bir gün evde bir işle meşgul olurken padişahın serçe parmağı kesildi ve koptu. Ciddi bir sargıyla işine gelen padişahı bu halde gören veziri, “Ne oldu sana padişahım?” dedi. Padişah üzgün bir şekilde, “Parmağım kesildi” dedi. Vezir, “Bunda da bir hayır vardır” der demez, padişahın tepesi attı ve veziri zindana gönderdi.

Kendisine başka bir vezir tayin etti ve onunla yola devam etti. Bir gün bir av partisi için yeni veziri ve saraydan iki kethüda ile ormana gittiler. Fakat yolları bir yamyam kabilesinin obasına düştü. Yamyam askerler hemen onları yakalayıp reisin yanına götürdüler. Reis, “Bakın bakalım, kurbanlık için elverişliler mi?” dedi. Askerler kontrol ettiler. Padişahın serçe parmağının olmadığını görünce, “Bu kurban olmaz” deyip onu serbest bıraktılar ve diğerlerini kurbanlık olarak reise sundular.

Padişah kurtulur kurtulmaz çoktan unuttuğu vezirin zindanına gitti ve ondan af diledi. “Kusura bakma vezirim; senin o sözünün değerini bilemedim. Boş yere seni zindana attım. Hakkını helal et” dedi. Vezir ise, “Meraklanma padişahım; beni zindana atmanda da bir hayır varmış. Yoksa ben de kurbanlık olarak kesilirdim” dedi.

Allah bu memleketi, İslam düşmanı devletlerin tahrikleriyle harekete geçenlerden muhafaza etsin. Ne diyelim...