KELEBEK KANADINA DERC EDİLEN DOKU

KELEBEK KANADINA DERC EDİLEN DOKU

Tabiatın birçok yerinde musiki bir ses vardır. Öyle olmasaydı; suyun haşırtısı, kuşların cıvıltısı, bazen rüzgarın hafif esmesinden oluşan ses, insanların kulağına hoş gelir miydi?

  Düşünün bir şelalenin sesi, yada bir akar çay başında durup dinleniyorsunuz, o suyun dağlardan akış sesini dinliyorsunuz…

  Yine bir ormanda veya bir bahçedesiniz kuşların cıvıl cıvıl sesleri ve ötmesi, ne kadar kulağa hoş gelir ve insan ruhunu okşar.

  Bir yerde okumuştum,  hoşuma gitmişti. Şöyle diyordu;

“Şiir sevmeyen, Türkü dinlemeyen ve çay içmeyenlerle arkadaşlık olmaz” diye… Tabi bu biraz latife gibi görünse de; bana göre gerçeklik payı vardır.

  Çünkü şiir ahenktir, şiir uyumdur, şiir duygudur… Şiir güzel sözlerin bir araya gelmesidir. Şiir aşkı, yoksulluğu, gurbeti, hasreti en güzel sözlerle, en duygulu mısralarla dile getirme sanatıdır.

  Şarkı ve şiirlerde geçen;
"Yol ver dağlar"
"Aramızda yüce dağlar olmasaydı"

“Benim meskenim dağlardır”
gibi sözler her ne kadar âşıklar için engelleyici bir unsur olarak gösterilse de; aslında hepimiz biliyoruz ki, dağların hiçbir suçu yoktur.
Kavuşama-makta dağların engelleyici hiçbir rolü de yoktur...

  Tabi ki burada dağlar imge olarak kullanılıyor, şair şiirine, bestekâr bestesine ‘dağ, yol, ova’ gibi kulağa hoş, gönüllere her zaman cazip gelen meskenlerle ahenk katıyor.

Tıpkı Mevlana’nın;

“Gönülde şimdi gam var, ey neşe..

Şimdi gelme, misafir üstüne misafir olmaz..!” demesi gibi.

  Aslında şair burada dolaylı olarak, maşukuna ‘gel’ diyor, gelmesi için çağrıda bulunuyor. Sen yoksun bende, gönlümde gam var diyor.

  Yine Şair Mehmet Oymak hocanın;

“Tutuğumda kalemi elimle

Rüyada da yazdım

Sana yazdım

Kâğıda, deftere değil

Hücre hücre yazdım

Can’a yazdım

Ömrümün yılı günüyle

Nefes nefes yazdım

Ana yazdım

Hasret ile sabırla

Doya doya yazdım

Kana yazdım

Tuttuğumda kalemi elimle

Rüyada da yazdım

Sana yazdım..”

  Mısralarıyla hasreti ve umudu gönüllerimize nakşettiği gibi… Öyle ya, sevdiğine “rüyada” da yazabilecek kadar sadakatle bağlı.  Her zaman ve her yerde, uyurken ve uyanıkken hep sevgiliye yazıyor, Oymak hoca!

  Yine burada aklıma Bekir Urfalı’nın ‘ZAMAN’ şiiri geldi.

“Su gibi hayatımdan akarak gitti zaman

Yaprak yaprak dökülüp ömrümde bitti zaman

Uçup gitti elimden biriktirdiğim her şey

Toz gibi sermayemi savurup yitti zaman

Asuda günler varmış diyorlar ki atide

Uzaklar görünmüyor yarın n’etti zaman?

Gasp etti bağışlanan bütün gücü-kudreti

Anneye muhtaç olan bir sebi etti zaman

Kanmamış iken daha hayat pınarlarından

Kesip bütün yolları dedi ki yetti zaman

Bir damla suymuş meğer bir avuç toprak insan

Öğütüp dişlerinde bana öğretti

Ah ne kadar mazlumum, kopuverince daldan

Kurumuş yaprak gibi bir yana attı zaman”

  Şair Bekir Urfalı’nın yüreğine sağlık, zamanı ne güzel dile getirmiş, zamanla birlikte mısraların içine insanı, anneyi,  hayata doymadan dünyadan göçüp gitmeyi.. Hepsini bir arada bizlere sunmuş…

  Kadın şairlerimizden Zehra Şahinalp hanımefendi, ‘Şiir, Şair Ve Sair’ başlıklı şiirinde;

  “Yeniden doğabilmek her güne, güneş rengiyle bir daha... Usul usul serpiştiren yağmurdur, ıslak sıla kokusunu yâd ellere taşıyan… Çamur bulaşmamış, kararmamış, lekesiz minik çocuk safiyeti, kuşça çırpınan sol yanında… Karınca yüreğinde sürgün vererek yeşillenen niyet temizliği,  Lût sabrıyla… Kelebek kanadına derc edilen doku, renk ve zerâfet hassasiyeti, tefekkürlü bir dokunuş anında… Yaslı Ada’lara sürgün hükümlü vuslâtları kucaklamak milatlık bir hasret dernekşiliğiyle, masalımsı râüya tanıklığında…”

  Şaire Zehra Hanım bu şiirinde gönülleri diyardan diyara götürüp gezdiriyor, kah bir umut veriyor, kah bize sabırla beklemeyi öğretiyor.

Bir çocuk masumiyetiyle kelebeklerin özgürlüğünü birleştirerek adeta ruhlarımıza dokunuyor…!

 Tıpkı Büyük Şair Ahmed Arif’in;

“Terketmedi sevdan beni

Aç kaldım

Susuz kaldım

Hayın karanlıktı

Can garip

Can susukun

Can paramparça…

Ve ellerim kelepçede

Tütünsüz,

Uykusuz kaldım

Terketmedi sevdan beni…”

  Mısralarıyla şairin sevdasını tarif ettiği gibi… şair başına ne gelmişse, sevdasını unutmamış, unutmak istemiyor. Zaten hangi aşık unutmak ister ki maşukunu?

 Ve bir Dörtlük de âcizane bizden olsun dedik!

“Seni Bulmak” şiirimiz:

Sevgili;

Şehrin en kalabalık yerlerinde dolaştım
Tenha yerlerde arayamadım seni
Öyle ki; sensizlik korkutuyor beni
Üşenmedim
Genç-yaşlı demedim…

Tek tek herkese seni sordum
Yırtık resmini gösterdim insanlara...
İğne ile kuyu kaziyorum sanki!
Seni bulmak ne mümkün!Tek tek herkese seni sordum
Yırtık resmini gösterdim insanlara...
İğne ile kuyu kaziyorum sanki!
Seni bulmak ne mümkün!Tek tek herkese seni sordum

Yırtık resmini gösterdim insanlara

İğneyle kuyu kazıyorum sanki

Seni bulmam ne mümkün!

 “Aşk aşığın meyvesidir” misalince belki de sevgi ve aşk şairlerin en büyük hayali ve beklentisidir. Çünkü şairlerin ortak noktası “Sevgi İnsana Yakışır” ilkesidir.

  Şair; insanları sever, bitkiyi sever, hayvanı sever, doğayı sever… kısacası Allah’ın yarattığını sever… Çünkü şair bilir ki; “Sevgi” tüm güzelliklerin toplu ifadesidir… Bu yüzden sevgiyle kalınız…