KARDEŞ KAVGASINI ENGELLEYEN İMAN KARDEŞLİĞİDİR

KARDEŞ KAVGASINI ENGELLEYEN İMAN KARDEŞLİĞİDİR



Maalesef son iki aydır, kendilerini “Milliyetçi” olarak tanıtan bazı kişi ve kuruluşlar, akl-i selimin gerektirdiği gibi hareket etmemekte ısrarlı davranıyorlar. “Vur de, vuralım. Öl de, Ölelim” sloganına verilen cevap gerçekten tüyler ürpertici bir düzeyde…

Ne demek yani?

Şunu mu demek istiyorlar: “Bir zaman gelecek, vuracağız ve öleceğiz.” Öyle mi? El-İnsaf… Milliyetçi demek, bu milleti tanıyan ve onu seven demektir. Siz Türk olarak kabul ettiğiniz Kürtlerle Türkleri mi çarpıştırmak istiyorsunuz yani? Bu nasıl bir milliyetçilik? Bu nasıl bir ülkeye bağlılık?
Hayır hayır… Bunlar Türkleri de Kürtleri de tanımıyorlar. Türkler ki, bin yıldan beri bu topraklarda yaşayan, bırakın Müslüman kardeşlerini, gayri Müslim Ermeni ve Yahudilerin bile can ve mal emniyetlerini sağlamış bir millettir. Türkler hiçbir zaman kardeşlerine düşman gözüyle bakmamışlar ve bakmayacaklardır. Türklerin ve Kürtlerin birbirini sevmedikleri iddia edilemez. Çünkü bu iki kavim kardeşlik bağıyla birbirilerine bağlıdırlar. İslam kardeşliği, bütün ihtilaf ve sürtüşmeleri ortadan kaldıran güçlü bir bağdır. Bu itibarla hakiki mümin ve dindar olan insanlar için söyleyecek olursak, hiçbir milli duygu İslam kardeşliğinin önüne geçemez.  Doğu ve güneydoğuda yaşanan bazı acı olaylardan sonra oralarda yaşayan Kürtlerin Türkiye’nin batısına göç etmeleri, binlerce şehit cenazelerine rağmen bugüne kadar batıdaki Kürtlerle Türkler arasında Ciddi bir sürtüşmenin yaşanmaması bu tezimizi doğrulamaktadır.
Güneydoğulu biri olarak başımdan geçen bir anımı anlatmak istiyorum:  Yıl 1993; Güneydoğuda olayların yoğun yaşandığı bir dönemdi. Resmi bir görev dolayısıyla Manisa’nın bir ilçesinde bulunduğum sırada, Cuma günü İlçe müftüsü, yeni ilçe olmuş bir kasaba camisinde vaaz vermemi teklif etti; kabul ettim. Cuma sabahı Müftülüğün şoförüyle yola çıktık. Fakat şoförde bir tedirginlik hissetmeye başladım; hiç konuşmuyor ve üzgün duruyordu. Meğer bir gün önce gideceğimiz kasabaya iki şehit cenazesi gelmiş.  Müftü Bey, Camide vaaz verirken güneydoğulu olduğumu söylediğim takdirde bazı gençlerin tepki gösterebileceğinden endişe ederek durumu bana hatırlatması için şoförünü uyarmış, ancak şoför bir türlü söylemeye cesaret edememiş
Derken kasabaya vardık. Vaazın sonunda, burada misafir olarak bulunduğumu ve güneydoğudan geldiğimi söyleyerek kürsüden indim. Namazdan sonra cemaat, değil tepki göstermek elimi sıkmak ve kucaklamak için sıraya girdiler. Müftülük şoförünün yüzünde sevinç emareleri belirmişti. Sonra güneydoğudan gelen şehit ailelerinin taziyelerini de yaptıktan sonra memnun bir şekilde kasabadan ayrıldık.
Bazı mevzii olaylar istisna edilirse, tarihte hiçbir zaman Kürtlerle Türkler arasında bir iç savaş olmamıştır. Ancak Tüm Türkiye için geçerli olan bir şey söz konusu. O da şu: Yüzyıla yakın bir zamandan beri İslamî kardeşlik zayıflatılmıştır. Cumhuriyetle birlikte din ve dini kurumlar ağır yaralar aldı. Bin yıllık ortak tarih, kültür ve din şuuruyla perçinlenen bir kardeşliği bozmayı hedefleyen tuzaklar söz konusu. Bunun karşısında, gerek Türklerde gerek Kürtlerde İslami kardeşlik bilincinin geliştirilmesi gerekir. Toplumun bünyesinde kanayan bir yara gibi duran bu sorunu çözmenin tek yolu budur.
Bu yüzden, terör sona erecek ve kardeşlik dönemi başlayacak diye öfke nöbetleri geçiren bir kısım milliyetçilerin sözlerine itibar etmemeliyiz. Muhalefetin kavgacı, sorunu derinleştirici ve menfaatini önde tutmacı söylemlerine aldırış etmeden yolumuza devam etmeliyiz. Sayın Başbakan Erdoğan, hiçbir devlet adamının cesaret edemediği bir yola sadece siyasi hayatını değil, başını da koymuştur. Bize düşen ise, kardeşliği desteklemek ve teşvik etmektir.