Kabe İmamı Gözyaşını Tutamadı
İletişim teknolojisi alanında yaşanan gelişmeler, yaşanan hadiselerin küresel anlamda etki oluşturmasına zemin hazırlıyor. İnsanlık artık herhangi bir olay karşısında beraber hüzünlenip beraber sevinebiliyor.
Örneğin bir dünya kupası maçında gol olduğunda, en fazla 2 saniyelik bir sapma ile dünyanın dört bir yanında insanlar ‘goooll' diye aynı anda havalara fırlayabiliyor.
Yada, Kabe'de okunan ezan, eşzamanlı olarak dünyanın her yanında anında dinlenebiliyor. İnsanlar dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, Kabe'de kılınan namazı ve tavafı sanki oradaymışçasına canlı olarak aynı anda izleyebiliyor.
Ve yaşanan hadiseler, iletişim kaynakları ile anında ulaştıkları yerlerdeki iklime uygun bir yorumlanma ile yeni bir boyut kazanıyor.
Başbakan Erdoğan'ın dün AK Parti grubunda yaptığı ve sadece Türk diplomasi tarihi açısından değil, dünya siyasi tarihi açısıdan da yeni bir dönem başlatabileceği ifade edilen konuşması 25 ülke televizyonu tarafından canlı olarak yayınlandı.
Başbakan Erdoğan'ın, "tüm dünya sırtını dönse de, biz Filistin'in arkasında duracağız" sözlerinin dünyada ve İslam aleminde nasıl yankılandığını en çok merak ettiğim noktalardan biri de Mekke oldu. Umre ziyareti vesilesiyle dünyanın dört bir yanından Mekke'ye giden Müslümanların, Gazze açıklarında yaşanan insanlık dışı olay karşısında Kâbe'de duaya durduklarında acaba neler hissetmişlerdi?
Kâbe'de dua için elleri kaldırıp da, Gazze'yi, bu yolda şehit edilen gönüllüleri, tutuklananları unutmak mümkün mü? Hangimiz, ülkemizin ve insanlığın en kritik süreçten geçtiği son birkaç günde Kâbe'de olup dualarımızı oradan semaya yükseltmek istemezdik ki...
Malum, öğle ve ikindi namazlarında cemaatle namazda imamlar sureleri sessiz okuyorlar. Akşam da genelde kısa sureler okunuyor. Yatsı namazı vakti geldiğinde elime kameramı aldım, çocuklarımı da ekran karşısına davet ettim ve başladım beklemeye.
Kâbe'nin imamının o akşam okumak için seçeceği ayetlerin özel bir mahiyetini olacağını hissediyordum. Nitekim Kur'anı- Kerim'in 25. Suresi olan ve 77 ayetten oluşan Furkan Suresi'nin son 2 sayfasını okudu, her rekatta bir sayfa okuyarak.
"Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik" ayeti ile başladı okumaya, ardından "Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et" ayetiyle devam etti. İlerleyen ayetlerde Allah'ın biz kulları için sunduğunu nimetler sıralanırken daha fazla dayanamadı ve ağlamaktan hıçkırıkları boğazına düğümlendi.
Sadece süreçlerin değil, an'ların tarihi not olarak düşüldüğü bir dünyada yaşıyoruz.
İkinci rekatta da devam etti aynı durum. "Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir" ayeti ile devam etti okuması. "İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır" ayetine geldiğinde ise, yeniden ağlamaktan hıçkırıklara boğuldu. (Kaydettiğim videonun linkini tıklayabilirseniz, dilerim sorunsuz izleme imkanı bulursunuz)
Kâbe'de namaz içinde oluşan duygusal iklimde hiç kuşkusuz, hiçbir insaf ve insanlık kriterine uymadan Müslüman halka zulmeden ceberrut yönetimlere karşı, Allah'ın merhametine ve koruyuculuğuna sığınma duygusundan başka birşey değildi.
İsrail'in "Rotamız Filistin, Yükümüz İnsani Yardım" sloganıyla Gazze'ye yardım götüren gemilere gerçekleştirdiği terör saldırısının ardından Türkiye'nin öncülüğünde dünya genelinde bir "vicdan kampanyası" başlatıldı. Kapitalizmin vahşi yüzünün tüm değer sistemlerini alt üst ettiği dünyada insan canının kutsallığı ve dokunulmazlığı ve herşeyden aziz olduğu ilk kez tüm gökkubede yankılanacak şekilde haykırıldı.
İnancım odur ki, mesaj yerine ulaştı. İnsanlık vicdanı ilk kez bu ölçüde ortak birşekilde kıpırdanma emaresi gösterdi.
Hatırlanacağı gibi Peygamber Efendimizin risaletinin yedinci yılında Mekke döneminde Müslümanlara yönelik 3 yıl süren bir tecrit ve boykot dönemi uygulanmış, dayanılması güç mahrumiyetler yaşanmıştı. Sonunda sabırla hareket edenler ve herşeye rağmen küfre boyun eğmeyenler zafere ulaşmış ve direnişin sonu selamet olmuştu.
Son yüzyılda yaşlı dünyamız iki büyük savaş gördü. Yüzmilyonlarca insan öldü. Hele son 10 yılda dünya, insanlık tarihinin sivillere yönelik en büyük katliamlarına tanıklık etti. İsrail'in Gazze'ye yönelik uyguladığı amborgo, hem de şu iletişim çağında dünyanın gözü önünde insafsızca sürdürüldü. Filistinli uygulan tüm şiddete rağmen onurunu satmadı. Dünyanın görmezden geldiği bu tecride Allah'a güvenerek adeta tek başına dayandı.
İnsanlar yaşarken şahit oldukları kimi olayların, sebep sonuç ilişkileri açısından gelecekte tarih kitaplarında bir ülke yada insanlık tarihi açısından kırılma noktası olacağını fark etmezler. Fakat gelecekten geriye dönüp bakıldığında kimi olayların bir ülke yada insanlık tarihi açısından yeni bir eşik olduğu görülür.
İşte insanlık tarihi şu an öylesine bir süreçten geçiyor.
1 Haziran 2010 tarihi, sadece Türk diplomasi tarihi açısından değil, dünya tarihinin uluslararası ilişkiler boyutu açısından da yeni bir dönemin başlangıcı olarak tarih kitaplarında yer alacaktır. Nitekim dün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Gazze'ye insani malzeme götüren sivil gemilere yönelik kanlı İsrail baskını için "Türkiye'nin 11 Eylül'ü" benzetmesi yaptı.
Türkiye'nin cesur çıkışı karşısında Mısır yardımlar için geçici olarak Gazze sınırını açacağını duyururken, NATO'dan da, olayla ilgili uluslararası soruşturma açılması, siviller ve gemilerin serbest bırakılması çağrısı geldi.
Belki 30 yıldır babamla ne zaman telefonla konuşsak, kapatmadan önceki son cümlesi kesinlikle, "Zafer bizimdir" olur.
"İnanıyorsanız, üstünsünüz" buyurur ayeti kerimede ( Al-i İmran 139).
Duaları ihmal etmemek lazım. Kâbe'de edilen dualara iliştirmek lazım dualarımızı. O, O'na inananları hiçbir zaman yüzüstü bırakmamıştır.
Gerisi teferruat...
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7
www.osmanozsoy.com.tr