1937de başlayan Dersim Katliamının en önemli mağdurlarından Seyit Rıza, resmi kaynaklara göre bölgedeki isyanın da en azılı ele başıydı. Tarih kitaplarında Dersimde devlete karşı isyanları teşvik ettiği ve yönlendirdiği yazıyordu. Ancak ulaşılan belgeler, Seyit Rızanın kanı durdurmak çabaladığını hatta Atatürke mektup yazarak yalvardığını ortaya koyuyor.
KANLI DERSİM HAREKATI'NI O MU BAŞLATTI
Seyit Rıza, bugüne kadar Dersim'deki isyanın sorumlusu gösterildi. Hedef haline getirildi. Daha fazla kan dökülmesinin önüne geçmek için 12 Eylül 1937de oğlu ve iki adamıyla teslim oldu. 15 Kasım 1937de ise önce çocukları sonra da kendisi apar topar idam edildi. Hakkında yalan yanlış pek çok şey yazıldı, söylendi. Resmi tarihe göre Seyit Rıza Dersim Başkomutanıydı ve binlerce kişinin canına mal olan Dersim harekatının başlamasına neden olmuştu. Peki öyle mi?
RESMİ TARİHİ YALANLIYOR!
Cumhurbaşkanlığı ve TBMMnin arşivlerinden ortaya çıkan belgeler, resmi tarihi yalanlıyor. 1938den beri gizli tutulan vesikalar, Seyit Rızanın sadece kan dökülmesini önlemek için üstün gayret gösterdiğini kanıtlamakla kalmıyor; yaklaşık 70 yıldır onun ismi etrafında yürütülen psikoljik harpin de boyutlarını gösteriyor.
BM'DEN YARDIM İSTEDİ Mİ?
Arşivlerden çıkan 10un üzerindeki mektuplardan belki de en önemlisi, Dersim Başkomutanı Seyit Rıza imzasıyla Birleşmiş Milletler'in temelini oluşturan Uluslar Kurumu'na başvurduğu iddia edilen mektupla ilgili. Seyit Rıza, Dersimin bağımsız olması için BMden yardım istemekle suçlanıyordu. Ancak bu belge, mektubun Seyit Rıza tarafından yazılmadığını ortaya koyuyor. 18.10.1937 tarihinde İçişleri Bakanı Şükrü Kaya imzasıyla Cumhurbaşkanlığına sunulan belgede bu mektubun Seyit Rıza tarafından değil, onun imzası kullanılarak Suriyeden Yusuf isminde biri tarafından yazıldığı belirtiliyor.
"KAYMAKAM BEY'İN ZULÜM VE HAKSIZLIĞININ ÖNÜNE SET ÇEKİLMESİNİ İSTİRHAM EDERİM"
Seyit Rızanın 14.06.1933 tarihinde Elazığ Valisine gönderdiği ilk mektup şu cümlelerle başlıyordu: Hürmet ve tanzimle elerinizden öperim. Uğradığımız haksızlığın boyutlarını arz etmeye mecbur kaldım
Sonraki cümlelerde Seyit Rıza, jandarmanın ve devleti temsil eden memurların Dersim halkına yaptığı zulümleri anlatıyordu. Mektubun ortasına gelindiğinde bugüne kadar söylenegelinen ancak bir türlü belgesi ortaya koyulamayan o meşhur hikayeye kendi ağzından vurgu yapıyordu: Harbi umumiye de hükümetin verdiği emirleri öpüp başıma koydum. 10 bin kadar milis kuvveti topladım. Halit Paşa kumandasındaki orduya katılarak topraklarımızı Ruslara karşı savundum. Cansiparane bir mücadele ortaya koydum. Komutanların ve paşalarım takdirine mazhar oldum. Bugüne kadar hükümete hizmet etmekten biran geri durmadım. Hakkımızda kaymakam beyin yapmak ve yaptırmak istediği zülüm ve haksızlığın önüne set çekilmesini istirham ederim.
SEYİT RIZA'DAN HOZAT KOMUTANI'NA SİTEM DOLU MEKTUP
09.07.1933 tarihli Seyit Rızanın Hozat Jandarma Komutanına yazdığı mektubu sitem dolu. Kaymakamın görüşelim çağrısı üzerine oğlunu görüşmeye yollayan Seyit Rıza, bu mektupta oğlunun dönüş yolunda haince pusuya düşürülüp öldürülmesinden yakınıyor. Ve işten kendisine görüşme teklifinde bulunan Kaymakamı suçluyor. Mevsim kış ben de yaşlı olduğum için görüşme davetinize gelemedim ancak oğlumu Kaymakama yolladım. Talebinizi Cumhuriyet hükümetinin emri kabul ettim. Evlat benim değildi sizin evladınızdı. Biz vatan evladı değil miyiz? Oğlumu katledenleri, Kaymakam Bey korudu. Allah merhamet versin! Şimdi kaymakam aşiretleri üzerine sevk ediyor. Benim bir kusurum yoktur, adalet aradığım için haksız mı oldum. Hükümete düşmanlığım yoktur, hükümeti düşman olan haşa Allaha düşman olur.
ALPDOĞAN PAŞAYA: KAN DÖKÜLMESİN, SÜRGÜNE RAZIYIM
1937 yılında Dersimde bir iç savaşın yaşanmasından endişe eden Seyid Rıza, bir yakınını Alpdoğan Paşaya yollayarak kanın durdurulmasını istedi. Dönüşte Sin Köyüne misafir olan arabulucu Alpdoğanın emriyle Kırgan aşiretinden iki kişi tarafından öldürüldü. İki suikastçi Hozata giderek askeri kışlaya sığındı.
Seyid Rıza da yanına aldığı 100 kişilik silahlı gücüyle Sin Köyünü ve bir karakolu bastı, katillerin kendisine teslim edilmesini istedi.
Bu sırada tekrar Seyit Rıza ile bir takım temaslar kurdu. Seyit Rıza yine kan dökülmesini istemiyordu. 20.5.1937 tarihinde Alpdoğan Paşaya şöyle bir mektup yazdı Seyit Rıza: Kan dursun yeter ki! Beni ve aşiretimi, Erzuruma yollayın. Ya da hükümet benden şüphe ediyorsa Halepe gideyim. Veyahut Türkistana geri gönderin.
CUMHURBAŞKANLIĞI GENEL SEKRETERİ'NİN İMZALARI VAR
Bu ve buna benzeyen birçok mektup, bugün gün ışığına çıktı. Bir dönemin asi adamının aslında kan dökülmemesi için yoğun uğraş gösterdiği bu mektuplarda görülüyor. Seyit Rızanın yürek burkan ve belki de Dersim Harekatının gerçek yüzünü ortaya koyan bu mektupları İçişleri Bakanı Sükrü Kayaya ulaşıyor ve o da Atatürk başta olmak üzere üst düzey devlet yetkililerine gönderiyordu. Çünkü mektuplarda hem Şükrü Kayanın hem de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin imzaları mevcut.
Ancak bu mektupların hiç biri Dersimde binlerce kişinin katledildiği harekatı durduramadı. Çok kan döküldüğünü gören Seyid Rıza, birkaç ay sonra Canına bir zarar gelmeyecek sözü üzerine teslim olmaya giderken 12 Eylül 1937de adamlarıyla beraber tutuklandı. Bu olayı Başbakan İsmet İnönü, aynı tarihli yazısında Atatürke şu cümlelerle anlatıyordu: Seyit Rızanın teslim olması, Cumhuriyet ıslahatının yeni bir safhasıdır. Lutufkar iltifatlarınız bizim için çok kıymetli bir teşviktir.
15 Kasım 1937de de idam edildi. İdamdan önce son dileğini soran cellada oğlumdan önce beni asın diyecekti. Öyle olmadı; önce oğlu sonra da o asıldı. Ağzından dökülen son cümleler içleri acıtıyordu: "Kerbelanın evladıyız, ayıptır, zulümdür, cinayettir!"
HABERTÜRK