İSRAİL’İN VE ABD’NİN POLİTİKALARINA TERS DÜŞMEK

İSRAİL’İN VE ABD’NİN POLİTİKALARINA TERS DÜŞMEK

İkinci dünya savaşı sona erip de Nazi Almanya’sı Amerikan ve İngiliz politikalarına teslim olunca dünya Yahudileri için de gün doğmuştu adeta. Batı, bölerek ve parçalayarak İslâm dünyasından alamadığı intikamını bir başka şekilde almaya çalışıyordu. O da, İslâm topraklarının orta yerinde ve Müslümanların ilk Ka’besinde bir İsrâil devletini kurmaktı. Plan, Batılı stratejistler tarafından çok iyi düşünülmüştü. Bir taşla iki kuş değil, kuş sürülerini vuracaklardı ve vurdular.

Bir taraftan Yahudiler kışkırtılarak asıl düşmanlarının Müslümanlar olduğu telkin edilirken, diğer taraftan tarihteki düşmanlıklar ve soy kırımlar hiç yaşanmamış gibi, Batılı ülkeler, Hıristiyanların Yahudi dostu olduklarını ispatlamak için Yahudileri koruma kanunlarını meclislerinden çıkardılar. Amaç, Müslümanları masonların hedefine tam yerleştirmekti. Bugün Almanya dâhil hiçbir Batı ülkesinde bir Yahudi aleyhinde konuşamazsınız. Konuştuğunuz takdirde, karşınıza “antisemitizm” dedikleri bir suçla yargılanacak ve ceza alacaksınız. Bu yüzden İsrail’in ve dünya masonlarının Batı ile bir sorunu şimdilik görünmüyor.

Oysa Yahudileri fırınlarda yakan, onları çıplak ederek eksi 10 derecede donduran ve Yahudilere türlü türlü işkenceler yapanlar Müslümanlar değil, Protestan Almanlar ve Katolik İtalyanlardı. Almanya ve İtalya Yahudilere bu işkence ve soykırımları uygularken, canını kurtarabilen Yahudilerin bir kısmı Türkiye’ye, bir kısmı Rusya’ya, bir Kısmı da İran ve Pakistan gibi diğer İslam ülkelerine sığındılar. Almanya Üniversitelerinde çalışan birçok Yahudi bilim adamı, İsrail devleti kuruluncaya kadar Türkiye Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalıştılar.

1948 yılında, İslâm âleminin merkezinde “İsrail” devletini kurduran Batılılar bir taraftan da Yahudileri kışkırtmaya devam ettiler. Böylece tarih boyunca Yahudilerle Hıristiyanların amansız düşmanlıkları sona ermiş ve Yahudilere yeni ve taptaze bir düşman bulunmuştu. Batının egemen politikalarını oluşturan ABD ve İngiltere, her hal ve şartta Yahudileri himaye etmek, fakat onların karşısında yer alan ve kendi topraklarını İsrail’in işgalinden kurtarmaya çalışan Müslüman Arapları suçlamak, onları terörist ilan etmek gibi genel bir politikayı benimsediler.

Yani stratejiye göre, Filistin Müslümanların başına ne gelirse gelsin, hiçbir zaman İsrail kınanmayacak, her zaman Filistinliler suçlanacak ve onların terörist oldukları tüm dünyaya ilan edilecekti. Bu iğrenç politikalarının tezgâhını birleşmiş milletlerde de kurdular. ABD ve İngiltere, dünyanın beş büyük devleti diye Rusya, Çin Fransa’yı da yanlarına alarak, Birleşmiş milletlerde İsrail aleyhine alınabilecek kararları veto hakkına sahip olduklarını dünyaya ilan ettiler. Öyle de yaptılar. İsrail’in Kudüs’ü işgal edip kendisine başkent yapmasını meşru gösterdiler.

Tarih boyunca Müslümanlara ve mustazaf insanlara karşı hep ikiyüzlü davranan Batılı devletler, “insanlığın medar-i iftiharı” olarak kabul ettikleri sözde demokrasileriyle övünseler bile, bugün gelinen noktada, yine ezilenler mazlum Müslümanlardır. Dikkat edin; bütün İslam topraklarında savaş çıkartılıyor ve savaşanlar silahlarını aynı merkezden temin ediyorlar. Batı, savaş çıkarmakla hem Müslümanların ekonomik yönden geri kalmalarını sağlıyor; hem de silahlarını Müslümanlara satmakla zenginleşiyor. Akif merhumu çileden çıkarıp ona,“Zalim geziyor dipdiri, can vermede masum **** suç başkasınındır da Yâ Rab, neden başkası mahkûm?” dedirten Batının bu ikiyüzlülüğü olduğu gibi, Sayın Cumhurbaşkanını çileden çıkaran da aynı ikiyüzlülüktür.

Yaklaşık 70-80 yıldır dünyayı bu şekilde idare ettiler. İslam ülkelerinin başına kendi casuslarını yerleştirip İsrail ve ABD politikalarına aykırı davranan devletlere bunu pahalıya ödettiler. Fakat bugün, artık “One Minute” diyerek bu emperyal ve zalimce perdenin altından başını kaldırıp dünyaya haykıran bir Türkiye vardır. Zaten ne olduysa Sayın Tayyib Erdoğan’ın “One Munite” ünden sonra yavaş yavaş olmaya başladı. “Dünya beşten daha büyüktür” dediği için Türkiye’ye psikolojik bir harekât uygulanıyor. Dikkat ederseniz o günden sonra Türkiye’ye karşı içerden ve dışarıdan bir kuşatma başlatıldı.

“Vay efendim, sen kim oluyorsun da İsrail ve ABD politikalarına aykırı bir politika güdersin?” dediler ve bu kuşatma çabası hala sürüyor. İçerden ve dışarıdan olan işbirlikçiler, Gezi olaylarıyla başlattıkları operasyonlarına ara vermeden devam ediyorlar. Yanlarına, Persilvanya’da olduğu günden bugüne kadar İsrail politikalarına aykırı bir tek söz bile söylemeyen, fakat Filistin’in aleyhinde çok sözler söyleyen adamları da aldılar. Bu ekip, şu anda Avrupa’da ve ABD’de, Türkiye’nin İşid’le işbirliği içinde olduğunu, el-Kaide’ye yardım ettiğini kapı kapı dolaşıp anlatıyorlar.

Bu tutum, bana bir hadis hatırlattı: Resûlüllah (s) buyurdu:

“Bir zaman gelecek, yemek yiyiciler sofranın başına toplandıkları gibi, milletler de sizin başınıza üşüşecekler.” Kendisine, “O zaman az olduğumuz için mi böyle olacak Yâ Resûlellah?” denildi. Resûlüllah (s), “Hayır, o gün çok olacaksınız. Fakat tıpkı selin üzerindeki köpük gibi olacaksınız. Allah düşmanınızın kalbinden korkuyu söküp atacak; sizin kalbinize de “vehn”i atacaktır” dedi. Kendisine, “Vehn nedir Yâ Resûlellah?” denildi. Resûlüllah (s), “Dünya sevgisi ve ölümden korkmaktır” dedi.

Ama Türkiye’yi yemeye kimsenin gücü yetmeyecek. Deccaliyete sahne olan Anadolu toprakları elbette ki, mehdiyyete de mazhar olacaktır. Bence Türkiye’yi yemeye kalkışanlar kendi akıbetlerinden korksunlar.

Yazıklar olsun, Müslümanları yemek için üşüşen alçaklara ve onlara yardım eden Müslüman kaselislere!