İslim Sezonu Başladı - 2
Önceki yazıdan devamla: Hemen belirteyim bu yazdıklarımı anı olarak algılamayın lütfen. Vermek istediğim mesaj, il dışına bu işlerde çalışmaya giden mevsimlik kardeşlerimin bu tür sorunlarla sıklıkla karşılaştığını, helal kazancın hiç kolay olmadığını, fakirliğin ise ateşten gömlek olduğunu ve hazır olarak sofralarımıza gelen nimetlerin çok büyük zahmetlerle hazırlandığını hatırlatmak içindir. Tecrübesizlikle geçen 40 günün sonunda ailecek evimize gelmiş olmanın huzurunu yaşıyorduk. Gel zaman git zaman sene döndü önceki yıl bizi götüren çavuş beni arayarak bu sene de kaysı toplamaya ikna çabalarına başlamış ben ise ret cevabı vermiştim. Olmadı bir akşam eve gelerek geçen yıldan tecrübe sahibi olan aile bireyleri de beni ikna etmeye çalıştılar. Hâsılı kelam o yıl da İslimin sıcaklığını nefes aldırmayışını kabul etmiş olduk. Önceki yıla göre çalışma konusunda daha iyiydik çadırımız ve cibinliğimiz hazırdı. Beraberimizde götüreceğimiz erzakımızı almaya, hazırlık yapmaya başladık.
Önceki yıl Elazığ ile Malatya arasında olan bir bölgeye gitmiştik. Sonraki yıl ise Malatya’nın Yazıhan ilçesine yakın bir yere gidecektik. Gün geldi yine dolmuş ile sabah namazından sonra yola koyulduk öğleden sonra varacağımız yere gelmiştik. Fakat önceki yılın tam tersi bir yerdi ve çadırlarımızı bahçe kenarına kuracaktık. Bahçe sahibi bize yer göstererek o yere çadırlarımızı kurmaya başlamıştık. Ancak bu sefer bize emanet edilen bir aile vardı ve erkekleri yoktu. Emanet oldukları için önce onların çadırlarını kurmaya başladık. Bu arada bahçe sahibi elimizi çabuk tutmamızı ikindiden sonra burada fırtına çıktığını söyledi. Lakin havada fırtınalık bir durumu yoktu ve fazla önemsemeyerek işlerimize devam etmiştik.
Bir ara etrafıma baktım bulunduğumuz yerin kuzey doğusunda bir bulut bize doğru geliyordu. Yine önemsemeyerek emanetimiz olan ailenin çadırını kurmaya devam etmiştim. Birden hava karardı bir rüzgâr esmeye başladı ve kısa bir zaman sonra çok şiddetli yağmur ve fırtınaya maruz kalmış her şeyi bırakıp yanı başımızda bulunan ahır gibi yere eşyalarımızı yerleştirip sığınmıştık. Yağmur ve fırtına tüm şiddetiyle devam ediyordu. Derken akşam oldu ve fırtınadan dolayı elektriklerde kesilmiş karanlıkta kalmakla beraber akşam yemek yapacak fırsatımız bile olmamıştı. Öyle bir ortamdı ki sığındığımız yerin içinde derme çatma başka bir küçük kapı vardı ve içeride ne olduğunu bilmiyorduk. Orada da telefon çekmiyor ve bahçe sahibinin telefonu bizde yoktu. Bu arada bahçe sahibi fırtına öncesi gitmişti. Biz yine yalnız, sahipsiz, garip ve çaresiz kalmıştık. Ama sahipsizlerin sahibi olan Allah’ sığınıyorduk.
Oralarda yılan ve akrep bolluğunu biliyorduk. Lakin tedbir alacak hiçbir şeyimiz yoktu. Yol geldiğimiz için öğlen yemeği de yeme fırsatımız olmamış çocuklar aç ve yemek yapma imkânımız yoktu. “Neredeyse ağlayacak durumdayken” biri bize seslendi fakat fırtınanın şiddeti ve gecenin zifiri karanlığından dolayı göremiyorduk. Çakmak yardımıyla anladık ki gelen bizim elçinin oğlu Ömer’di. Ömer küçük tüpün alev yayan kısmını çıkararak metal bir para gazın çıkış yerinin üzerine bırakarak gazı hafif açarak mum gibi yanmasını sağladı. Gece geç saatlerde o ışıkta yemek olarak bir şeyler hazırlandı ve çocuklar karınlarını duyurmasalar da sabaha kadar idare edeceklerdi. Yolculuğun ve çadır kurma işlerinden dolayı yorgun olan çocuklar uykuya dalmışlardı. Ömer bize teselli verip sakinleştirmeye çalışıyordu ki birde baktık ki benim küçük oğlum Ramazan’ın ayakları arasında bir akrep dolaşıyordu. Ömer bir hamleyle ayakkabı ile akrebi ezdi ama bende çocuklara bir şey olacak korkusu iyice artmıştı. Derken Ömer gitmiş biz yine yalnız kalmıştık. Saat 01 gibi elektrik geldi fırtına da dinmişti. Emanetimiz olan abla ile sabaha kadar uyumayıp akrep ve yılan nöbeti tutmuş ve sabahlamıştık.
Sabahleyin bizim bahçe sahibi ile beraber çadırlarımızı kurmuş kaysı toplama işine başlamıştık. Orada bulunan bahçeler bitmişti ve 10 günümüzü almıştı. Diğer bahçelerde çalışmak üzere mezraya taşınmamız gerekliydi çünkü bahçelerin çoğu oradaydı. Çadırları söküp mezraya gitmiş ve birde orada çadır kurmuştuk. Üç çadır yan yanaydık emanet olan abla ve çocuklarının çadırlarını iki çadırın arasına kurmuştuk. Bir gün akşam yemeğinde sofranın içinden bir akrep çıkmış ablanın ayağını üç yerden sokmuştu. Hemen bahçe sahibine haber vermiş ve Yazıhan ilçesine sağlık merkezine götürmüş iğne serum vasıtasıyla ablayı ölümden Allah kurtarmıştı. Çadırlarımızın olduğu yerde eski bir okul binası vardı ve binanın ön tarafında beton zemin vardı üç aile birlikte orada akşam yemeği yemiştik. Yemek sonrası çayı beklerken yeğenlerle sohbet ediyorduk ki çıplak ayağımın üzerinden bir şey geçtiğini fark ettim baktım kırmızı ve oldukça iri bir akrep o korkuyla ayağımı öyle bir sirkeledim ki uzağa fırlatmama rağmen tekrar bize doğru geliyordu yeğenlerden biri ayakkabı ile basıp öldürmüştü. Korku ve bol cefalı bir otuz günün sonunda dört gözle beklediğimiz dönüş vaktimiz gelmişti. Bahçe sahibi ile helalleşip ayrılmıştık. Ve bir daha kaysı işine gitmedik. Fakirliğin gözü kör olsun… Allah kimseyi mecbur etmesin inşallah. Rabbim bizleri helal yoldan kazananlardan eylesin. Selamla kalın selamette kalın.