İSLAMIN FEDAİSİ EBU BASİR

İSLAMIN FEDAİSİ EBU BASİR

Vakıdi’nin mağazisinde geçtiğine göre, Resûlullah (s) Hudeybiye’den Medine’ye gelince, Ebû Basîr Müslüman olarak Resûlullah’ın (s) yanına geldi.

Kavminden kaçarak kurtulmuş ve yaya olarak Medine’ye, Rasûlulah’ın yanına gelmişti. Bunun üzerine müşrikler Resûlullah’a bir mektup yazdılar ve bir deve karşılığında, Huneys b. Cabir adında bir adam kiralayıp Medine’ye gönderdiler. Huneys ile birlikte Kevser adında bir kölesi de yola çıktı.

Onlar Mektupta, aralarındaki antlaşmaya atıfta bulunuyorlar ve Ebû Basîr’in kendilerine iade edilmesini istiyorlardı. Onlar Ebû Basîr’den üç gün sonra Resûlullah’ın (s) yanına geldiler. Huneys, “Ey Muhammed! Al, bu bir mektuptur.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s) Übey b. Kaʻb’ı çağırdı. Übey, mektubu ona okudu. Mektupta şunların yazılı olduğunu gördüler: “ Ey Muhammed! Hudeybiye’de üzerinde anlaştığımız şartları biliyorsun. Bizden sana gelecek birisinin geri çevrileceği konusunda aramızda şahit tutmuştuk. O halde arkadaşımızı bize geri gönder.”

Bunun üzerine Resûlullah (s) Ebû Basîr’in onlarla birlikte dönmesini emretti ve onu onlara teslim etti.

Ebû Basîr dedi ki: “Ey Allah’ın Resulü! Beni müşriklere geri gönderip dinimden döndürmelerini mi istiyorsun?” Bunun üzerine Resûlullah (s), “Ey Ebû Basîr! Bildiğin gibi biz bu kavme bir söz verdik. Bizim dinimizde ahdi bozmak olmaz. Kuşkusuz Allah sana ve seninle birlikte olan Müslümanlara bir hayır ve bir çıkış yolu verecektir.” dedi.

Ebû Basîr ise, “Beni müşriklere geri mi veriyorsun ey Allah’ın Resulü?” dedi. Resûlullah (s), “Git ey Ebû Basîr! Meraklanma! Allah sana bir çıkış yolu verecektir.” dedi ve onu Huneys ve arkadaşına teslim etti. Ebû Basîr onlarla birlikte yola çıktı. Müslümanlar da gizlice Ebû Basîr’e, “Müjde sana ey Ebû Basîr! Allah sana bir çıkış yolu verecektir. Bazen bir adam 1.000 adamdan daha hayırlı olur. Yapabilirsen yap.” diyorlardı. Müslümanlar, yanındaki adamları öldürmesi için Ebû Basîr’e akıl verdiler.

Müşrikler Ebû Basir’i alıp Medine’den yola çıktılar. Tam öğle vakti Zu’l-Huleyfe’ye yetişmişlerdi. Ebû Basîr Zü’l-Huleyfe mescidine girdi ve iki rekât yolcu namazı kıldı. Yanında da yiyecek hurma vardı. Hemen mescidin duvarının dibine yanaştı; yiyeceğini önüne koydu ve yemeye başladı.

İki arkadaşına da: “Yaklaşın siz de yeyin.” dedi. Adamlar, “Bizim senin yiyeceğine ihtiyacımız yok!” dediler. Ebû Basîr, “Ama eğer siz beni yemeğinize davet etmiş olsaydınız, gelir, sizinle birlikte yerdim.” dedi. Adamlar utanmaya başladılar ve yaklaşıp ellerini onunla birlikte hurmanın içine koydular. Ayrıca önüne, içinde kırıntılar bulunan bir sofra koydular ve hepsi birlikte yediler.

Ebû Basîr onlarla arkadaş oldu. Müşrik adam Huneys kılıcını duvardaki bir taşa asmıştı. Ebû Basîr, müşrike, “Ey Benî Âmirli kardeş, ismin nedir?” dedi. Adam, “İsmim Huneys’tir.” dedi. Ebû Basîr, “Kimin oğlusun?” dedi. Huneys, “Câbir’in oğluyum.” dedi. Ebû Basîr, “Ey Câbir’in oğlu! Kılıcın keskin mi?” dedi. Huneys, “Evet keskindir.” dedi. Ebû Basîr, “İstersen bana ver de ona bir bakayım.” dedi. Huneys kılıca daha yakın olduğu için kılıcı Ebû Basîr’e verdi. Ebû Basîr kılıcın kabzasından tuttu. Ucu da Huneys’in elindeydi. Hemen kılıçla onu vurdu ve öldürdü. Kölesi Kevser ise Medine’ye doğru koşar adım kaçmaya başladı.

Ebû Basîr de peşine düştü. Ancak Kevser onu geride bıraktı ve Resûlullah’ın (s) yanına kadar gelebildi. Ebû Basîr, “Vallahi eğer ona yetişseydim onu da arkadaşının yoluna gönderirdim.” diyordu.

Bir ara Resûlullah (s) ikindiden sonra Ashâbının arasında oturuyorken baktı ki, Huneys’in kölesi Kevser koşuyor. Resûlullah (s) onu görünce, “Bu paniğe kapılmış bir adamdır.” dedi. Adam Resûlullah’ın (s) yanına kadar geldi ve durdu. Resûlullah (s), “Yazık sana! Neyin var?” dedi.

Adam, “Sizin arkadaşınız benim arkadaşımı öldürdü. Ben elinden kurtuldum; fakat neredeyse beni de öldürecekti.” dedi. Derken, Kevser ayakta dikildiği yerden henüz ayrılmamıştı ki, Ebû Basîr de çıkageldi. Ebû Basîr deveyi Mescid’in kapısında çökertti. Huneys’in kılıcıyla kuşanmış bir şekilde Mescid’e girdi, Resûlullah’ın (s) yanında durdu ve Resûlullah’a, “Ey Allah’ın Resûlü! Sen üzerine düşeni yerine getirmiş oldun. Vermiş olduğun sözü, Allah sana eda ettirdi. Ben  ise dinimden döndürülmekten endişe ediyordum” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s), “Vay anasını! Adam tam bir savaş kışkırtıcısı; hele eğer yanında bazı adamlar olursa…” dedi.

Ebû Basîr, Huneys’in devesini ve kılıcını getirdi ve “Humusunu al, ey Allah’ın Resûlü!” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s), “Eğer humusunu alırsam, benim onlara verdiğim sözü yerine getirmediğimi düşünürler. Fakat sen (öldürdüğün) adamın eşyalarını ne yapıyorsan yap!” dedi. Resûlullah (s) “Nereye gidiyorsan git.” dedi. Ebû Basîr çıktı; nihayet el-Îs’e geldi. el-Îs’te, deniz sahiline yakın bir yerde, Kureyş kervanının Şam yolu üzerinde konakladı.

Ebû Basîr’in kendisi anlatıyor:  “Yola çıktım; yanımda bir avuç hurma dışında yiyecek yoktu. O bir avuç hurmayı üç gün yedim. Deniz sahiline gelip, denizin kenara attığı balıkları alıp yiyordum. Benim haberim, Mekke’de hapsedilen Müslümanlara ulaşmıştı. Onlar Resûlullah’ın Ebû Basîr için kullandığı, “Vay anasını! Adam tam bir savaş kışkırtıcısı; eğer adamları olursa…” sözü üzerine gizliden Ebû Basîr’in yanına gitmeye başladılar.

Resûlullah’ın Ebû Basîr için böyle söylediğini Mekke’deki Müslümanlara yazan Ömer b. el-Hattâb idi. Ömer mektubunda, Ebû Basîr’in Kureyş kervanının Şam yolu üzerinde ve deniz sahilinde olduğunu söylüyordu. Ömer’in mektubu onlara gelir gelmez birer birer Ebû Basîr’in yanına gittiler ve orada yaklaşık 70 adam bir araya geldiler.

Müşriklerin yolları üzerinde konaklayan Ebû Basir ve arkadaşları Kureyş’e dünyayı dar etmişlerdi. Yakaladıkları her Kureyşli’yi öldürüyor, hurma taşıyan her kervanın yolunu kesiyorlardı (soyuyorlardı). Kureyş’i mahvetmişlerdi. Şam’a gitmek isteyen bir kervan oradan geçerdi. Yanlarında 30 deve vardı.

Bu, Ebû Basîr ve arkadaşlarının soydukları son kervandı. Onlardan her birisine 30 dinar değerinde eşya düşmüştü. Onlardan bazıları, “Bunun humusunu Resûlullah’a gönderin.” dediler. Ebû Basîr şöyle dedi: “Resûlullah kabul etmez. Ben Huneys’in eşyalarını ona götürdüm; kabul etmedi ve ‘Eğer bunu yaparsam, onlara verdiğim sözü yerine getirmemiş olurum.’ dedi.”

Arkadaşları, Ebû Basîr’i kendilerine emir yapmışlardı. Ebû Basîr onlara imamlık yapıyor, dinlerini öğretiyor ve onları bir araya getiriyordu. Onlar da ona itaat ediyorlar, onu dinliyorlardı. Ebû Basîr’in Huneys’i öldürdüğü haberi, müşriklerin ileri gelenlerinden olan Süheyl b. Amr’a ulaşınca çok zoruna gitti ve “Vallahi Muhammed bunun için bizimle antlaşma yapmamıştı.” dedi. Diğer müşrikler ise, “Muhammed o işin sorumluluğundan uzaktır. Adam yolda fırsat bulmuş ve arkadaşınızı öldürmüştür. Muhammed’in bunda ne sorumluluğu var?” dediler. Bunun üzerine Süheyl, “Vallahi Muhammed’in sözünde durduğunu biliyorum. Bizim başımıza gelen, o iki elçi (nin tedbirsizliği) yüzünden gelmiştir.” dedi.

Ebû Basîr Kureyş’e karşı ulaşabildiği kin ve öfkeye ulaşınca, Kureyşliler Resûlullah’a bir adam gönderip ona bir mektup yazdılar. Mektuplarında, akrabalıklarını vesile yaparak, Ebû Basîr ve arkadaşlarını Medine’ye yerleştirmelerini, Resûlullah’tan (s) istediler. Müslümanlar açısından Hudeybiye antlaşmasının şartlarından en ağır olanı, Medine’ye gelecek olan bir müminin Mekke’ye geri gönderilecek olmasıydı. Fakat Ebû Basîr ve arkadaşlarının el-İs’te karargâh kurup Kureyş’i ticaret ve türizm açısında zora sokmaları, iade şartını gözden geçirmelerine, hatta o şartı tek taraflı olarak ahitnameden çıkarmalarına yol açtı.

Artık Mekke’den Medine’ye gelen bir mümin emniyet içinde olacak ve iade edilmeyecekti. Müşrikler bunu Resûlullah’a (s) bildirdiler. İşte müşrikler mektuplarında: “Ey Muhammed! Artık iade şartı tarafımızdan kalktığına göre Ebû Basîr ve arkadaşlarını Medine’ye sokabilirsin. Onların orada kalmalarına ihtiyacımız kalmadı” demek istediler.

Resûlullah (s) da Ebû Basîr’e bir mektup yazarak arkadaşalrıyla birlikte kendisine (Medine’ye) gelmelerini istedi. Mektup ona geldiğinde Ebû Basîr ölmek üzereydi. Mektubu okumaya başladı ve öldü. Vefat ederken Resûlullah’ın mektubu elindeydi. Arkadaşları cenaze namazını kılıp onu orada defnettiler ve kabri üzerinde bir mescit bina ettiler. Sonra Medine’ye geldiler; 70 kişiydiler.