İslam dünyasındaki ihtilafın gerçek sebepleri

İslam dünyasındaki ihtilafın gerçek sebepleri

Yaklaşık 200 yıldan beridir İslam dünyasının siyasi liderleri, ulema ve elitleri arasında süren ihtilafların asıl sebebinin, iman kardeşliğinde görülen zafiyetler olduğu şüphe götürmez bir hakikattir. Bediüzzaman İslâm toplumunun dini ve manevî hayatında sorumluluk mevkiinde bulunan bir kişi veya elit bir zümre olmanın getirdiği miikellefiyet açısından kardeşliğin, ittifakın ve ihlâsın önemine işaret eder.

 

Bediuzzaman, bu noktada, İslâm dünyasında aktif rol oynayan "ehl-i din, eshab-i ilim ve erbab-i tarikat" gibi dini gruplardan, ittifak ve vifakın meydana gelebilmesi için öncelikle ihlâslı olmalarını beklemektedir. Dini grupların birbirileriyle olan münasebetlerinde ihlâsın önemine işaret eden Bediüzzaman, ihlâssızlığın bu gruplar arasındaki ihtilafın da gerçek sesebi olduğunu vurgular. "Elim ve feci ve ehl-i hamiyeti ağlattıracak bir hadise-i muthişe" olarak kabul ettiği İslâmî cemaatler arasındaki ihtilaf hastalığının yegane tedavisinin yine iman kardeşliği ve ihlâs ile mümkün olabileceğini dile getirir.

 

Bediüzzaman'a göre temelde ihlassızlığın yol açtığı ihtilafın vahim sonuçlarını önlemenin ve Müslümanların uhuvvetini sağlamlaştırmanın yegâne çaresi dokuz emirdir:

 

1-Müspet hareket etmek, yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek.

2-İslâm dairesi içinde hangi meşrepten olursa olsun medar-i muhabbet, uhuvvet ve ittifak olacak noktaları düşünüp ittifak etmek.

3- Kişi "mesleğim haktır veya daha güzeldir" diyebilir. Ancak başka mesleklerin çirkinliğini ima eden "Hak yalnız benim mesleğimdir" veya "güzel benim meşrebimdir" diyemez olan insaf düsturunu rehber edinmek.

 

4-Ehl-i hak ile ittifak etmenin tevfik-i ilâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmek.

5- Ehl-i dalalet cemaat şeklinde ve kuvvetli bir şahs-ı manevî dehasıyla hücum ettiği için, o sahs-ı manevîye karşı her türlü ferdi mukavemetin zayıf düştüğünü anlayıp Ehl-i hak ile ittifaktan bir şahs-i manevî çıkarıp hakkaniyeti muhafaza ettirmek.

 

6-Hakkı batılın hücumundan kurtarmak,

7-Nefsini ve enâniyetini,

 

8- Ve yanlış düşündüğü izzetini,

9- Ve ehemmiyetsiz, rekabetkarane hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.

 

Görüldüğü gibi Bediüzzaman, Müslümanların ihtilaf etmelerine sebep olarak ihlâssızlığı görmektedir. Ona göre müminlerin bir birilerine karşı adavet etmeleri onları ihlâslı iş yapmaktan alıkoymaktadır.  Çünkü ona göre insanın manevi hayatı ve ibadetlerinin sıhhati, adavet ve inatla sarsılır. Yani adavet sebebiyle, kurtuluşun vesilesi olan ihlâs zayi olur. Çünkü taraf tutan bir muannit, yaptığı hayırlı işlerde hasmına üstün gelmek ister. Bu yüzden ihlâslı amele muvaffak olmaz. Ayrıca hüküm ve muamelâtında taraf tuttuğu kimseleri tercih eder, adalet edemez. Sonuçta, hayırlı işlerin esasları olan ihlâs ve adalet, husumet ve adavete dönüşür.

 

 Dikkat edilmesi gereken diğer önemli noktalardan birisi de şudur: Ehl-i diyanet ve ehl-i dünya açısından başarı veya başarısızlığa baktığımız zaman sıfatların ve nitelikli davranışların galip geldiğini göreceğiz. Yani güzel hasletler, yüksek ahlak ve değerli sıfatlar kimde ise o başarılı olur. Bediüzzaman, Müslümanlarda olması lazım gelen sıfatların gayri Müslimlerde olması halinde galibiyetin de yer değişeceğine işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle, kâfirdeki Müslüman bir sıfat kâfiri muvaffak kılar, aynı şekilde Müslüman'daki kâfir bir sıfat Müslüman mağlup eder. Onun için "Hak daima üstündür"  hadisi netice ve sıfatlar itibariyle doğrudur.  Çünkü sıfat-ı kelamdan gelen teşri'i emirlere karşı itaat ve isyan olabileceği gibi sıfat-ı iradeden gelen tekvini emirlere karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde ceza ve mükâfat genellikle ahrette olur. İkincisinde ise, ekseriyet itibariyle dünyada galip olmak veya mağlup olmak şeklinde tecelli eder.

 

Meselâ, sabrın mükâfâtı zaferdir, tembelliğin cezası fakirlik ve sefalettir, çalışmak ve çalışmada sebat etmenin mükâfatı galebe etmek ve üstün gelmektir. Bu durumda kâfirin tekvini emirlere karşı itaatte bulunması, ona galibiyet ve üstünlük gibi bir avantaj sağlarken, Müslüman'ın aynı emirlere karşı isyan etmesi ve onları dikkate almaması Müslüman'ın mağlubiyetine yol açmıştır, denebilir. Eğer bugün Müslümanlar ittifak edecekleri yerde ihtilaf ediyorlarsa başarmaları ve düşmanlarına galip gelmeleri mümkün değildir. Ayni şekilde kâfirler işlerinde ve çalışmalarında samimi bir ittifak sergiledikleri zaman galip gelirler.

 

Bediüzzaman tüm bu açıklamalarıyla, Müslümanlardaki ittifaksızlığın ve ihtilafın en büyük sebebinin ihlâssızlık olduğunu, hatta bu ihlâssızlığın bir hastalık ve bir ahlaki zaaf olduğunu kabul eder.