İnsanın Yaratılış Fıtratı ve İmtihanı-1
O halde sen, yüzünü bir hanif (muvahhid) olarak dine, Allahın o fıtratına cevir ki; (Allah) insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allahın yaratılışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte Kayyım (Dim dik ayakta duran) Din budur! Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. (Rum süresi-30) işte görüldüğü gibi yaratılış sabit olduğu değiştirilmediği gibi öyle de İslam dini de mutlak olarak sabittir, asla değiştirilemez Hiç şüphesiz Allahın katında (tek ve mutlak) Din İslamdır. (Al-i İmran süresi-19) Hani Rabbin, Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı da: Ben sizin rabbiniz değil miyim? (demişti onlar da) evet, (Rabbimizsin) şahid olduk! Demişlerdi. ( bu şahid kılış) kıyamet günü biz bundan habersizdik! Dememeniz içindir. (Araf -172) bu ayetler yaratılışın ve dinin sabit olduğu başka bir yol ve açık kapının da olmadığını kesinleştirmiştir.
Şunu her akli selim insan bilir ki; her varlık kendi yapısına-tabiatına yani; yaratılışına uygun özellikler gösterirse-fiillerde bulunursa normal-olağan bir karakter taşımış özünün gereğini yerine getirmiş böylece diğer varlıklar içerisinde kendine özgü değer kazanmış olur. Aksi takdir de varlıklar içerisinde bütünlüğü bozan-yıkıcı ayrıca diğer varlıkları tehdit eden kendi yok olmazsa başkalarını yok eden bir varlığa dönüşür. Bu hakikat çerçevesinde İslam fıtratı üzerine yaratılmış olan insan, bu İslami şahsiyet ve kimliğini koruyup muhafaza ettiğin de Kuran-ı Kerimin diliyle Mükerrem ve Ahsen-i Takvim bir varlık olarak hayatın her yönünde gayet faydalı ve kutsal bir misyonu ifa eden ve etrafına nur saçıcı bir görünüm arz eden yeryüzünün halifesi olacaktır. Andolsun ki; biz insanı Kerim (yüce kerem sahibi bir varlık) kıldık (İsra-70) Muhakkak ki biz insanı Ahsen-i Takvim suretinde (en güzel bir kıvam ve olgunlukta) yarattık (Tin-4) gibi ayeti kerimeler insanın fıtratını ifade ederken Ben cinleri ve insanları (başka bir gaye için değil) ancak ve ancak bana ibadet etsinler diye yarattım (Zariyat-56) ayeti kerimesinde insanın yaratılış gayesinin yalnız Allaha kulluk ve ibadet etmesi yani; insanın yaratılış fıtratı olan Yüce İslama uyması, hayatını ona göre düzenlemesi ve yaşayan İslam, tabiri caizse yürüyen İslam haline gelmesi gibi İlahi gaye için yaratılmış olduğunu ifade etmektedir.
İşte insan yaratılış gayesini, İlahi yapısını-fıtratını, İslami kimliğini-Müslümanlığını koruduğu ve o doğrultu da hayatını sürdürdüğü takdir de varlıklar içerisinde mümtaz -ayrıcalıklı- olumlu- düzenli bir konum edinmiş ve kendisi için verilen her türlü nimetlerin şükrünü yerine getirmiş- getirmeye çalışmış olur. Böylece hem dünyada hem de ahiret de yüce makam ve değere de kavuşmuş olur. Aksi taktir de yaratılışında ki fıtratından yani Din-i İslam ın dışına çıkar. Ona ters ve aykırı bir çizgiye, düşünceye ve fiillere dönerse (Allah korusun) anarşist, vahşi ve hastalıklı bir yaratık durumuna düşmüş ayrıca kâinattaki ve insan hayatındaki düzeni- intizamı- huzuru- saadeti- ahengi bozmuş ve fesada uğratmış hayatı yaşanmaz hale getirmiş olur ki böyle bir insanın dünyada da ahirette de yeri esfeles-safilin (aşağıların aşağısı) olacağı açıktır.
Düzene konulup-ıslah edilmesinden sonra, yeryüzünde fesat (bozgunculuk) çıkarmayın (Araf-56) Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın! Denildiğinde biz yalnızca ıslah edicileriz! Derler. Haberiniz olsun ki gerçekten onlar ifsat edici/ fesat çıkarıcıdırlar. Velâkin böyle olduklarını (belkide) bilincinde değillerdir.(Bakara-11,12) gibi pek çok ayeti kerimeler ile fıtratının (islamın) dışına çıkan insanın yıkıcı-bozguncu-zararlı ve ifsat edici rolüne yapısına dikkat çekilmekte ki ozon tabakasının delinmesi, havanın kirletilmesi- zehirletilmesi, iklimin değişikliği ile bozulup zararlı hale getirilmesi, su ve gıdaların v.b hayatın temel unsurlarının doğal faydalarının ve güzelliklerinin yok edilip bozulması ve insan yaşamı için yaratılmış tüm eşyanın, varlığın, insanlığın aleyhine ve zararına kullanılması gibi ifsat ve bozgunculuk karakteri taşıyan yani yaratılış fıtratından (islamdan) çıkan insan toplumsal hayatın tüm alanlarında da fitne fesat- cinayet- anarşi içeren çok boyutlu bir yıkıcılık faaliyeti sergileme pozisyonuna gelmiş olmaktadır ki insanlık tarihinin geçmiş yaşamında (nemrut, firavun v.s) ve günümüz dünyasında (Amerika, İsrail, Avrupa, Rusya gibi) hem devlet boyutunda hem de fert boyutunda bunun canlı örneklerini görebilmekteyiz.