İnsanlık onuru 6-7 Ekim vahşetiyle bitap düştü
7 Ekim 2014'te Kürdistan'ın mazlum tarihinin omuzlarına kaldırılması imkânsız, acısı ve kederi tarifsiz bir yük yüklendi. Mazlum mustazaf halka bir parça kurban eti taşıyan nadide bedenler, PKK'nin vahşet tufanında kırıldı.
Tarih 7 Ekim 2014’ü gösterdiğinde insanlık yeni bir katliam, eşine Arakan’da rastlanan bir vahşet ve barbarlığa şahit oldu. Diyarbakır’a Suriye’den, Kobenî’den gelen mazlumlara kurban eti taşıyan Yasin Börü isimli 16 yaşındaki bir çocuk ve arkadaşları PKK/HDP’liler tarafından barbarca katledildi.
6-7 Ekim vandalizmi olarak tarihin kanlı, zulüm dolu sayfaları arasına giren ve insanlık onurunun, yaşanan barbarlık karşısında bitap düştüğü o günlerde neler oldu…
2014’ün Kurban Bayramı’nı eşi ve çocuklarıyla, anne ve babalarıyla değil; Suriye’den, Kobanî’den gelen mazlum ve mustazaflara bir parça kurban eti ulaştırmakla geçiren 6 yufka yürekli, iman katıklı genç, PKK/HDP’liler tarafından linçe tabi tutuldu, görülmemiş bir vahşetle katledildi.
Emperyalizmin başat aktörü ABD başta olmak üzere uluslararası güçler tarafından Suriye’de gün geçtikçe daha çok derinleştirilen kaos sebebiyle silahların ve bombaların patlamadığı hiçbir bölge kalmamıştı. Çatışmaların ivme kazandırıldığı bir başka bölgede Suriye Kürdistan’ındaki Kobanî kentiydi.
Dünya kamuoyunda oluşturulan IŞİD algısı ve bunun üzerine bina edilen İslam karşıtı propagandalar ve Müslümanlara karşı başlatılan sistematik saldırılara, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye Kürdistan’ında da start verilmişti.
Kobanî’de şiddetlenen IŞİD ve PKK/PYD arasındaki çatışmalar, Türkiye’de Batılı emperyalist devletlere angaje kimi medya unsurları ve PKK’nin basın organları tarafından bilinçli olarak “İslam-Kürt, Müslüman-Kürt Savaşı” olarak lanse edildi. Aynı algı merkezinde programlanan bu sinsi plan, baskın propagandalarla halkın zihnine kazınmaya başlandı.
İslam ve Müslümanları ötekileştirme projesi, aslında daha sonradan mütedeyyin kişi ve kurumlara yapılacak saldırılar için oluşturulan bir zemindi. Taşlar planlandığı şekilde yerine oturunca da Kürdistan’ın, Türkiye’nin, dünyanın unutamayacağı 6-7 Ekim vahşeti, barbarlığı, vandalizmi sadistçe gerçekleştirildi.
İhtiyaç sahibi ailelere, özellikle de savaşın kıyımından kaçıp gelen Kobanî’lilere Müslüman halkın Kurban Bayramı’nda kestiği kurban etlerini ulaştırmaya çalışan 6 fedakâr genç, PKK/HDP yetkililerinin çağrısıyla sokaklara inen fanatikler tarafından acımasızca katledildi.
Müslüman Kürt halkına karşı gerçekleştirilen saldırıların fitili, 6 Ekim’de Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan üzerinden verdiği mesaj ile KCK’nin “Kuzey halkımız IŞİD çetelerine, uzantılarına ve destekçilerine hiçbir yerde yaşam şansı tanımamalıdır” çağrısı ve aynı akşam HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından yapılan açıklamada, "7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bundan böyle her yer Kobanî'dir." ifadeleriyle ateşlenmiş oldu.
Saldırılardan önce yine dikkat çeken bir diğer gelişme ise HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 6-7 Ekim’den birkaç gün evvel ABD gerçekleştirdiği temaslar ve ardından Türkiye dönüşünde verdiği beyanatlar olmuştu. Demirtaş’ın İmralı, Kandil ve ABD üçgeninde mekik dokuması, kamuoyu zihninde saldırılarla ilgili, geniş, derin ve kapsamlı bir koalisyonun oluşturulduğu izlenimi bıraktı.
Kobanî’de PKK/PYD ile IŞİD arasında yaşanan çatışmalar üzerinden başta Diyarbakır olmak üzere bölgedeki İslami kimlikli kişi, kurum ve kuruluşlar özellikle de HÜDA PAR ve Mustazaflar Cemiyeti planlı saldırıların hedefi oldu.
Yapılan çağrıların ardından ilk saldırı Batman’da gerçekleşti. 7 Ekim gecesi saat 00.30 sıralarında Turgut Özal bulvarında yürüyüş yapan bir grup PKK’li, Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) il binasına taşlı saldırıda bulunarak, il binası önünde bulunan 7 otomobili ateşe verdi. HÜDA PAR Batman il binasına yönelik taşlı, sopalı ve silahlı saldırılar gün boyu devam ederken saldırılarda birçok parti üyesi atılan taş ve molotoflarla, bir kişi de silahla yaralandı. Saatlerce süren saldırılar sırasında polisin saldırganlara müdahale etmemesi de dikkat çekmişti.
İkinci saldırı ise Adana’da gerçekleşti. Adana’nın Gülbahçesi Mahallesi’nde bulunan Mustazaflar Cemiyeti Adana Şubesine gece 03.00’e kadar PKK’liler tarafından molotof ve silahlı saldırı düzenlenmiş, binada maddi hasar meydana gelmiş, saldırılara müdahale etmesi için ısrarla çağrılan polis ise olay yerine gelmemiş, saldırganlara müdahale etmemişti.
6-7 Ekim öncesinde İslamî kuruluşlara yönelik yapılan ara ara saldırılar PKK/HDP yetkililerinin çağrılarıyla artık şiddetlenmeye başlamış, saldırlar sistematik bir şekilde bölgenin farklı il ve ilçelerinde yoğunlaşmıştı. Batman, Adana derken Şanlıurfa’nın Ceylanpınar, Viranşehir, Birecik ilçeleri, Van’ın Muradiye ve Erciş ilçeleri, Mardin’in Derik, Nusaybin, Dargeçit ve Kızıltepe ilçeleri, Bingöl’ün Genç, Şırnak’ın Cizre, Mersin’in Tarsus ve Bitlis’in Tatvan ilçesi başta olmak üzere birçok il ve ilçede Müslüman Kürt halkı saldırıların hedefi olmuştu.
6 Ekim’de başlatılan İslamî camialara yönelik saldırılar, artık 7 Ekim’de katliama dönüşerek, Müslüman Kürt halkının unutamayacağı bir vahşete sahne oldu.
Kürdistan’ın makûs tarihinde yeni bir kanlı sayfa açan katliamın adım adım geldiğini aslında DBP Diyarbakır il Başkanı Zübeyde Zümrüt’ün ağzından dökülen sözler işaret ediyordu. Zümrüt, katliamdan bir gün önce Diyarbakır merkez Bağlar ilçesindeki Koşuyolu Parkı’nda, sokaklara döktükleri kendi partililerine yaptığı konuşmada, "Sadece Diyarbakır'da 400'e yakın dernek üzerinden IŞİD çetelerine destek verildiğini biliyoruz." demiş ve kentte faaliyetlerde bulunan İslamî Sivil Toplum Kuruluşlarını, sokaklara salınmış çetelere IŞİD nitelemesiyle hedef göstermişti.
Zümrüt aynı zamanda Diyarbakır’da yayın yapan bir radyo programındaki konuşmasında da İslamî dernekleri hedef göstermeye devam etmişti.
En nihayetinde şehre dağılan PKK/HDP'liler kendilerine hedef olarak gösterilen İslamî kimlikli kişi ve kurumlara saldırıya geçmiş ve vandalizmin doğurduğu kâbus, Diyarbakır’ın üzerine çökmüştü.
Diyarbakır’daki saldırıların ilk adresi, merkez Bağlar ilçesinde faaliyetlerde bulunan Köy-Der olmuştu. HÜDA PAR’a yakınlığıyla bilinen bu derneğe saat 17.00 sıralarında ellerinde pompalı silah ve tabancalar olan bir grup tarafından saldırı gerçekleştirilmiş, dernek bir süre kuşatma altında tutulmuş, saldırı sonucunda Turan Yavaş katledilmişti. Ömrünü İslami hizmetlere adamış olan Turan Hoca, evli ve iki kız çocuğu babasıydı. Çevresi tarafından Kur’an bülbülü diye anılan Turan Hoca, geride hasta ve yaşlı bir anne, dul bir eş ve masum iki yetim çocuk bıraktı.
O sırada saldırılardan bihaber olan Yasin Börü ve arkadaşları Hüseyin Dakak, Hasan Gökgöz, Riyad Güneş ve Yusuf Er kurban etlerini dağıtmaya devam ederlerken bir sokakta karşılarına çıkan yaklaşık 200 kişilik PKK/HDP’li grubun saldırısıyla karşılaşır. Saldırganların gözlerinin döndüğünü gören gençler, kaçmaya başlar ve girdikleri bir binanın üçüncü katındaki eve sığınır.
Girdikleri binayı gören çevredeki kimi evler, pencere ve balkonlardan gençlerin saklandığı binayı PKK’li gruba gösterir ve bu ihbar neticesinde Yasin Börü ve arkadaşlarının sığındığı bina kuşatılır. Tek tek daireler dolaşılarak gençler aranır. O sırada Yasin ve arkadaşlarının bulundukları evin sahibi gelir ve eşine onların kim olduklarını sorar. Eşi de dışardaki gruptan kaçıp kendi evlerine sığındıklarını söyler. Evin sahibi adam gençlere, “Siz IŞİD’çisiniz” deyip evden çıkmalarını istese de gençler “IŞİD’li olmadıklarını kurban eti dağıttıklarını” söyleyerek dışarı çıkmaları halinde öldürüleceklerini adama anlatıp onu ikna etmeye çalışır. Bu sırada bir üst kattan ip sarkıtarak evin balkonuna inen silahlı bir kişi, Yasin ve arkadaşlarına ateş ederek onları yaralar. Apartman dairesinin kapı önünde biriken azgın grup ise kapıyı zorlamaya başlamıştır. Bu sırada ev sahibi evin içine giren eli silahlı PKK’liye anahtarı atıp dış kapıyı açmasını işaret eder. Kapının açılmasıyla içeri giren grup, yerde yaralı yatan gençleri defalarca bıçaklar ve keserlerle kafalarına vurmaya başlar. Gözü dönmüş PKK’liler hıncını alamaz ve gençleri evin balkonundan, çevredeki kimi evlerin pencerelerine çıkmış kadınların zılgıtları ve alkışlarıyla beraber aşağıya atar.
Yaşanan bu barbarlık esnasında bir fırsatını bulup evin banyosuna gizlenen Yusuf Er isimli genç ise tekrar aşağıya inen grup tarafından son anda fark edilir ve o da yakalanıp defalarca bıçaklanır. Grubun içindeki birinin, “bunu da ötekiler gibi aşağıya atalım” demesi üzerine bir diğer kişi, “hayır, bunu sağ bırakalım ki, nasıl bir ders verdiğimizi gidip arkadaşlarına anlatsın” der ve Yusuf isimli genci merdivenlerden sürükleyerek binanın önüne kadar götürürler. Baygınlık geçirmiş olan Yusuf bir ara kendine gelir ve barbar grubun elinden kaçar. Ciğerlerinden bıçak darbeleri aldığı ve çok kan kaybettiği için fazla ilerleyemeden bir sokakta yere yığılır. Yolda kendisini gören yaşlı bir adam çevirdiği bir taksiyle Yusuf’u hemen hastaneye götürür. Kolu kırılmış, kaburgaları çatlamış, vücudunun çeşitli yerlerinden ve başından onlarca bıçak ve keser darbesi almış olan Yusuf, hastanede tedavi altına alınır.
Yusuf Er ve başka mahallelerde kurban eti dağıtırken saldırıya uğrayıp yaralanan gençler özel bir hastanede tedavi ediliyorken PKK’li gruplar bu defa uzun namlulu silahlarla hastaneyi tarar ve burada da Cumali Güneş isimli genç katledilir. Bayram için çalıştığı Şanlıurfa’dan ailesini ziyarete gelmiş olan Cumali, arkadaşlarıyla beraber kurban eti dağıtırken saldırıların hedefi olup yaralananları hastaneye getirmiş ve onların tedavileri için beklerken bu elim saldırı gerçekleşmiş.
Saldırıda ağır yaralı olarak kurtulan Yusuf Er, daha sonra olup biteni anlatırken Türkiye kamuoyu irkilmiş, defalarca polisi aramalarına rağmen kimsenin saldırılara müdahale etmediğini anlatması da dikkat çekerek günlerce gündemde ilk sırasında yer almıştı.
Yasin Börü, Hüseyin, Dakak, Riyad Güneş ve Hasan Gökgöz’ü binadan aşağıya atan barbarlar kana daha doymamış ki, binanın önünde yerde cansız yatan gençlerin taşlarla kafalarını ezmeye başlar ve molotoflarla yakıp araçlarla üzerlerinden geçerler.
Kürdistan tarihinde görülmemiş bu katliamı barbarlık, vahşet, canilik, sadizm ve vandalizm gibi kavramlarla dile getirmek bile yapılan fiili anlatmakta yetersiz kalıyor.
İslam’a olan düşmanlığın tezahürü, dışa vurumu, HÜDA PAR ve Mustazaflar Cemiyeti üzerinden 6-7 Ekim saldırılarıyla gerçekleşmişti. Saldırılarda sakallı olduğu, yanındaki eşi çarşaflı olduğu için katledilen 55 yaşındaki Mahmut Enez, Diyarbakır’da katledilen başka bir mazlumdu.
2014’ün Kurban Bayramı’nda yaşanan bu katliam elbette ki, Diyarbakır’dan ve 6-7 Ekim’den ibaret değildi. Sonraki günlerde de saldırılar hız kesmeden devam etti. Bingöl’de Cengiz Tiryaki ve Fethi Yalçın, Van’da M. Latif Şener isimli mütedeyyin insanlar acımasızca katledildi.
Defalarca PKK tarafından tehdit edilmiş olan Cengiz Tiryaki, 9 Ekim Perşembe günü HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın gün ortasında yaptığı ‘sukünet’ çağrısından sonra Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Serpmekaya (Alpiran) köyündeki evinde gece yarısında silahlı saldırıya uğradı. Ağır yaralı olarak sevk edildiği Malatya’da 10 gün tedavi gören Cengiz Tiryaki Rabbine kavuştu.
Saldırılar, suikastlar durmak bilmiyordu. Bu defa Karlıova’nın Kale Mahallesi’nde evinden çıkmış işine gitmekte olan Fethi Yalçın, yine defalarca tehdit edildiği PKK tarafından uzun namlulu silahlarla taranarak katledildi. Vücudunun çeşitli yerlerine 5 kurşun isabet eden Yalçın, evli ve 4 çocuk babasıydı.
Müslüman halka karşı öylesine pervasızca saldırlar yapılıyordu ki; tesettürlü, çarşaflı oldukları için sokaklarda taşlanan, ağır hakaretlere maruz kalan kadınlar, sırf sakallı olduğu için katledilen Müslümanların en be an haberleri geliyordu. Mardin’in Kızıltepe ilçesinde iki yakın akraba olan Suudi Arabistan uyruklu Fehad İbrahim Elduveric (45) ile Suriye'deki iç savaştan kaçarak Kızıltepe'de ikamet etmeye başlayan ve manavlık yapan Suriye uyruklu Abdullah Muhammed Latif (43) sakalı oldukları için arabaları durdurulur, araçtan indirilerek acımasızca katledilirler.
İslam ve onun şiarlarının hedef alındığı saldırılarda, Kurban Bayramı’nı matem sarmıştı. Birçok ilde camilere, Kur’an Kurslarına saldırılar, kundaklamalar olmuş, PKK marşları cami hoparlörlerinden zorla halka dinletilmişti. Muş Varto’da Müftülük binasına ve lojmana saldırı yapılmış Müftü ve ailesi son anda kurtarılmıştı. İslam’a, onun şiarlarına, mütedeyyin kişilere farklı tarihlerde saldırlar olmuş ama böylesine top yekûn, sistematik bir saldırıyla Türkiye kamuoyu ilk defa karşılaşmıştı. PKK’nin İslam’ın değerlerine, Müslüman halka olan saldırı ve katliamlarının uzun bir çeteleye, eskimemiş bir geçmişe sahip olduğu, Susa ve Başbağlar örnekleriyle de hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor.
6-7 Ekim ve sonrasındaki süreçte bu ve benzeri vahşet olayları artık sıradanlaşmaya başlamıştı. Hiçbir hukuk ve insani değerleri tanımayan PKK, Stalinist hegemonya ile Müslüman halkı hedefine almış ve emperyalistlerin geceleri rahat uyumasını sağlayacak katliamlara imza atmıştı.
14 gün boyunca İslamî kimlikli kişi ve kurumlara düzenlenen saldırılarda, HÜDA PAR’ın onlarca parti binası, üyelerinin ikamet ettiği evler, işyerleri hedef alındı. Başta Mustazaflar Cemiyeti olmak üzere bölgedeki İslamî sivil toplum kuruluşları saldırıya uğradı. Bu saldırılarda onlarca kişi yaralanırken 9 kişi de vahşice katledildi. Ama akıllarda 16 yaşındaki Yasin Börü ve arkadaşlarının tarif edilmez bir caniliğe kurban gitmesi kaldı. (İLKHA)