İnsanlar için çalıştıklarının karşılığı vardır

İnsanlar için çalıştıklarının karşılığı vardır

       Kur’an-i Kerimin Necm suresi 39. Ayetinde “İnsanlar için ancak çalıştıklarının karşılığı vardır” diye buyrulur.
       Ayette Müslümanlar için veya şunlar, bunlar için şu vardır denilmiyor. İnsanlar için diyor, genelleme var. Yani kim ne isterse, ne yaparsa, meyli, ne tarafaysa ona göre verilir.
       “Hani dervişin zikri neyse, fikri de o olur” diye bir atasözümüz vardır. İşte insanlar neye göre çaba sarf ederlerse yaratıcı da ona göre onlara yön verir. Zira “Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez” (Bakara Sûresi, 286)  ayeti gereği Yüce Allah ancak insanların yapabileceği, onların gücünde olanı onlardan ister.
       Fakat insanların kendi nefislerine tabii olarak işledikleri günahlar sebebiyle onlara azap edilir. Yâda tam aksine Allah’ın emirlerine uyarak, Allah’tan ittika ederek işledikleri, salih amel, iyilik ve yardımlar, takva sonucu kazandıkları sevaplar ve rıza-i ilahiye uygun işlere binaen Yaratıcının/Yüce Allah’ın onlara ‘Rahman ve Rahim’ sıfatıyla merhamet ederek cennetle mükâfatlandırmasıdır.
       Esasen insanların çoğu gaflettedir. Ayet bunu şu şekilde anlatır; “Asr’a yemin olsun ki, muhakkak insanlar kesin bir ziyandadır (hüsrandadır). Ancak, iman edip de salih amel ve hareketler de bulunanlar ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariçtir (onlar ziyandan kurtulmuşlardır).” (Asr, 1-3)
       İnsanlar, fıtraten/yaratılışları icabı nisyana/yanılmaya müpteladır. Her insanın hayatında pek çok nisyan (unutkanlık sonucu) yanılma/hata/günah örnekleri vardır. İlk insan Hz. Âdem de aynı nisyanı yaşamıştır. Yüce Allah Ayette bunu şöyle anlatır: “Doğrusu daha önce Âdem’den ahid almıştık da, o unuttu...” (Taha Suresi, 115.)
       Hz. Âdem’e, yasak ağaca yaklaşmaması emredilmiştir. Şeytanın vesvesesiyle yaklaşır ve o ağaçtan yer. Bunun sonucunda dünyaya gönderilir. (Bakara Suresi, 35-37.)
       Hz. Âdem’in tabiatı aynen Âdemoğullarında da vardır. Nisyanın en kötüsü, insanın kendini unutması, ne için yaratıldığını aklına getirmemesidir. Buna, gaflet denir. Cenab-ı Hak, bazı musibetlerle insanı gaflet uykusundan uyandırır. Onu, yaratılış gayesine yöneltir. Fakat pek çok insan yine unutur.  Kur’an, bu hali şöyle bildirir:
      “İnsana bir zarar dokunduğunda gerek yatarken, gerek otururken, gerek ayakta iken bize dua eder durur. Fakat ondan o zararı giderdiğimizde, daha önce o zarar için bize dua etmemiş gibi, geçer gider/bizi unutur...” (Yunus Sûresi, 12.)
       Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, ikinci bir vadi dolusu altını ister...” (Müslim, Zekât, 117.)  Aslında bu hadisi Şerif bu beşeri zaafımıza dikkat çekmektedir ki bebeklerde bile aynı tabiatı görmek mümkündür. Onun elindekini almak çok zordur, ama sizin verdiğinizi hemen alır.
       İnsanlar aynı zamanda aceleci varlıklardır, istediği şeye hemen/anında ulaşmak, onu hemen ele geçirmek, anında sahip olmak isterler. Bunun aksine kâinatın sahibi tek ilah olan Yüce Allah ise çok sabırlıdır. O vakti zamanı gelmeden, va’d etmiş olduğu süre dolmadan bir şey yapmaz. Vakti geldiğinde ise mükâfat ve ceza vermede adalet sahibidir.
      “İnsanlar için ancak çalıştıklarının/yaptıklarının karşılığı vardır” ayeti kerimesinde anlatılmak istenen çoğunluk müfessir âlimlere göre Şudur; Dünya hayatında Allah’ın emirlerine muhatap olan insanların iradi seçimle/kendi iradeleriyle yaptığı her iş mahşer günü insanın önüne konacak, iyilik ve kötülükleri görülecek ve bu konuda tamamen âdil bir yargılama yapılacaktır,
       Sözü edilen yargılamanın sonunda herkese yaptıklarının karşılığı, eksiksiz verilecektir. Yapılanların karşılığı verilirken kimsenin en küçük bir haksızlığa uğratılmayacağı kesin olmakla beraber, ilâhî lütuf ve bağışlama hususu Yüce Allah’ın mutlak iradesine bağlıdır. Bu konuda mümine düşen, ümit var olmak, ama buna güvenerek gevşeklik göstermemektir.
       Azap yönünden fazla bir ceza söz konusu değildir. Fakat mükâfatta öyle değildir. Mükâfatı Rabbimiz rahmeti ile ziyadeleştirecektir. Cenab-ı Hakk, fazl ve kereminden, ibadetlere bire on, bazen bire bin, bazen de Kadir Gecesi’nde olduğu gibi bire otuz bin sevap veriyor. Hatta kadir gecesi tek bir gece iken, ihya eden için bin aydan daha çok sevaplı ve hayırlı bir gece olabiliyor. Bunların hepsi ayet ve hadislerle sabittir.
       Bu yüzden "İnsanlar için Ancak çalıştıklarının karşılığı vardır." (Necm, 53/38) ayetinin umumi hükmünü, sevap noktasında sınırlandırılıp hususileştirmek doğru değildir.
       Bu ayeti kerimeden sadece sevap ve uhrevi ameller noktasında olduğu anlaşılmamalı, bunun yanında dünyevi işler ve icraatlar noktasında da insana yaptığının karşılığının verileceği anlaşılır.
       Rahmetiyle Kâinatı ihata eden Yüce Rabbimizin kanunları; inanan veya inanmayan, ihtiyar veya çocuk, kadın ve erkek, sağlam ve özürlü hiçbir kimseyi ayırt etmeden (özellikle akıl sahibi olan) herkesi kapsar.
       Bu dünyada başarılı olmak isteyen her Müslüman ve her insan Allah’ın kanunlarına göre hareket ederse başarıya ulaşır. Dünya işlerinde Müslüman veya kâfir diye bir ayrım yapılmaz. Bunu da böyle bilelim. Selam ve dua ile…