İNSAN ZÜLMEDER AMA KADER HER ZAMAN ADİLDİR

İNSAN ZÜLMEDER AMA KADER HER ZAMAN ADİLDİR

Bağdat’ta kasaplık yapan bir adam vardı. Her gün köylerden hayvan satın alır, keser ve etlerini satarak geçimini sağlardı. Durumu iyi sayılırdı; namerde muhtaç değildi. Ancak bir sıkıntısı oluğu her halinden belliydi.  Evde olsun iş yerinde olsun hep dalgındı; çoğu zaman gözünü bir noktaya diker, uzun süre böyle kalırdı. Hanımı defalarca bu dalgınlığın sebebini sormuş, ancak ikna edici bir cevap alamamıştı. Soranlara, “Hayır, bu benim her zamanki halimdir” der, işi geçiştirir ve sırrını kimseye söylemezdi.

Derken bir gün akşamüstü evine doğru giderken sırtında bir hançer ile yerde yatan bir kadın gördü. Hemen atından indi ve kadına yardım etmek istedi. Ne var ki, kadın çoktan ölmüştü.  Fakat o da ne, çevresinde toplanan insanlar “Bu adam bu kadını hançerleyerek öldürdü” diye onu karakola şikâyet ettiler. Kasap adam ne kadar yemin ederek kadını bu halde gördüğünü ve sadece ona yardım etmek istediğini söylediyse de kimseyi inandıramadı. Karakoldan gelen polisler hemen onu derdest edip mahkemeye götürdüler. Gerçekten kadını vuran adamı gören olmadığı için bütün şüpheler kasabın üzerindeydi. Hâkim, şahitlerin ifadelerine dayanarak kendisini, adam öldürme suçundan idam cezasına çarptı.

Önce onu zindana attılar. İki ay sonra idam edilecekti. Tutuklandığı günden beri çok düşünceliydi ve yemek yiyemiyordu. Zindandaki arkadaşları onun masum olduğuna inanmışlardı. Fakat kendisi masum olmadığını biliyordu.  Nihayet idam edileceği gün bir Savcı ve görevli memurlar onu infaz yerine götürmek üzere geldiler. Ancak adamı son derece halsiz ve perişan bir vaziyette gördüler. Savcı kendisine, “Duyduğuma göre yemek yemiyor ve üzüntüden perişan olmuşsun. Ölümden çok mu korkuyorsun?” dedi. Adam, “Hayır savcı bey, ben o kadını öldürmedim ama başka bir cinayet işlediğim için Allah bu cinayeti başıma sardı. Lütfen beni idam etmeden önce, başkalarına ibret olsun diye içimdeki bir sırrı size açıklamak istiyorum.” dedi. Savcı, “Anlat bakayım, ne yapmışsın” dedi. Adam şöyle dedi:

“Ben kasap olmadan önce Fırat nehri üzerinde kayık çalıştırıyordum. İnsanları bir yakadan diğer yakaya taşıyordum. Bir gün kayığıma çok güzel bir kadın bindi. Kadın yanında küçük bir çocuğuyla her gün kayığa biner ve karşı yakadaki villalarda hizmetçilik yapıyormuş.  Kadın kayıktan iner inmez onu takip ettim ve evini öğrendim. Onun tek başına yaşadığını öğrenince de kapıyı çalıp benimle evlenmesini istedim. Fakat kadın beni şiddetle reddetti. Onu zorla kaçırmaya karar verdim. Yaptığım plana göre bir gün kayığa bindirir ve onu uzaklara götürürdüm.”

“Fırat nehri üzerinde benim gibi kayıkçılık yapan bir arkadaşım daha vardı. Bu kez kadın benim kayığıma binmek yerine her gün onun kayığına binmeye başladı.  Bunun üzerine arkadaşımı ayarladım ve bir gün işe çıkmamasını söyledim. Kadın ister istemez benim kayığıma binmek zorunda kaldı. Kadın çocuğuyla kayığa biner binmez hızla hareket edip onu kaçırdım. Kadın önce kaçırıldığını fark etmedi. Fakat nehirde ilerleyince kaçırıldığını anladı ve bana dönerek, “Benden ne istiyorsun be adam?” dedi. Ben de, “Benimle evlenmeni istiyorum. Aksi takdirde seni ve yavrunu nehre atıp öldüreceğim.” dedim. Ancak kadın bu isteğime şiddetle karşı çıkınca hem onu hem de çocuğunu nehirde boğarak öldürdüm.”

“Kimse beni görmemişti. Kadının ve çocuğunun cenazelerini tenha bir yere gömdüm ve eve döndüm. Sonra kayık işletmekten vazgeçip kasaplığa başladım. Ancak o gün bugündür, onu öldürmenin verdiği pişmanlık acısıyla yaşıyorum. Bu kez sokaktaki kadını öldürmediğim halde Allah cani olduğumu bildiği için ben katil sayıldım. Anlayacağınız, ben boş yere idam olmayacağım. Ben bu idamı hak etmiş bir insanım.”

İnsanlar zulmetseler bile kader her zaman adalet eder. Başımıza gelen her işte mutlaka parmağımızın bir hissesi vardır.