Çiller ve Ağar AK Partiye Katılacaklar!!!

Çiller ve Ağar AK Partiye Katılacaklar!!!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın Şanlıurfa daki sözlerinin anlamı ne? Ak Parti 2011 de ne yapacak? Eski Başbakan Tansu Çiller ve Mehmet Ağar ,Ak Partiye mi geçecek? İşte ayrıntılar

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğluna yakınlığı ile bilinen Gazeteci Barış Yarkadaştan Siyaset gündemini sarsacak bomba iddialar. Yarkadaş Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı Gercekgundem.com adlı internet sitesinde CHPnin BDP ile ilgili ittifak iddialarını konu aldığı yazısında Ak Parti hakkında inanması güç bir iddia ortaya attı. Yarkadaş ,Başbakan Recep Tayyip Erdoğanın sık sık eski Başbakanlardan Tansu Çillerle görüştüğünü ve Erdoğanın Çillerden fikir alışverişinde bulunduğunu iddia etti.

Barış Yarkadaşın iddiaları bununla sınırlı değil , Yarkadaş ayrıca Başbakan Erdoğanın, 2011 seçimlerinde “Çatı ve Merkez Partisi” olmak için, “yeni” isimleri partisine katacağını söylerken, “bunların rahatsızlık yaratmaması gerektiği”ni ifade ediyor. Erdoğanın Partisinin tabanı ile partisinin medyasını “yeni dönem”e hazırladığını ifade ederek  Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Ahmet Özal gibi isimlerin Ak Partide siyaset yapacağının işaretlerini verdiğini iddia eden Yarkadaş,CHPnin iktidar olabilmesi için ise partinin “yüzde 20 bize yeter” anlayışından vazgeçmesi gerektiğini ifade ediyor..

Ağar - Çiller AKP’ye katılırken CHP…

CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum “söylemediği bir söz”den ötürü infaz edilmeye çalışılıyor. Batum’un Kurban Bayramı ziyaretleri sırasında “BDP’yle ittifak yapacak mısınız?” sorusuna verdiği cevap sürekli olarak çarpıtılıyor. Batum, “Demokratik cumhuriyeti büyütme ve eşitsizliği giderme konusunda herkesle işbirliği yapabiliriz” demesine rağmen, AKP medyası bu sözleri “ittifak sinyali” olarak sunuyor. CHP içinde artık marjinalleşmeye başlayan küçük bir grup ise “mal bulmuş mağribi gibi” davranıyor. Batum’un çarpıtılan sözleri üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu yıpratılmak isteniyor.

Şimdi bantı biraz geriye saralım ve o güne dönelim:

Süheyl Batum, o ziyaret esnasında “Biz hiçbir koşulda BDP ile işbirliği yapmayız” deseydi, AKP medyası bu kez de “Bakın Kürtlere düşman gibi davranıyorlar” mesajını verecek, CHP ile Kürt seçmenin arasındaki makası daha da açmaya çalışacaktı. Batum’un verdiği “politik cevap” aslında CHP’lilerin elini rahatlatmıştır. “Demokratik Cumhuriyet” çizgisine davet edilen BDP’ye de “dönüşmen gerekir” mesajı verilmiştir.

BDP’NİN İŞGÜZARLIĞI…

Bu gereksiz ve anlamsız tartışmanın ana aktörü olan BDP ise “CHP ile ittifak” sözünü ortaya atarak, kendince bir meşruiyet arayışına girdi. CHP’yi hala “devlet” olarak gören BDP, ana muhalefet partisiyle yapabileceğini düşündüğü bir “ittifak”ın “devlet katında” kendisine meşruiyet sağlayacağını düşünüyor. Oysa; devlet 10 sene önceki devlet değil. Artık her kademede AKP ve yandaşlarının sözü kabul görüyor. BDP’nin bu politik yanılgısı, CHP’yi anlamsız bir tartışmanın içine çekiyor. Yaşar Okuyan gibi geçmişin MHP’lileri ise “olmayan” bir ittifak planını “varmış gibi” göstererek CHP yönetimine akıl vermeye çalışıyor. CHP’yi ısrarla MHP çizgisine çekmeye çalışan Yaşar Okuyan zihniyeti, en büyük zararı ise CHP’ye veriyor.

CHP’Yİ YAŞAR OKUYAN MI YÖNETECEK YOKSA…

Yaşar Okuyan zihniyeti Ulusal Kanal’da konuşarak CHP’yi faşist bir çizgiye çekmeye çalışıyor. Verdiği malzemeyle de Başbakan Erdoğan’a “hareket alanı” yaratıyor. Erdoğan, CHP’nin BDP ile ittifak yapacağını söyleyerek “İçine düştükleri hale bakın” diyor.

Şanlıurfa’da bir milletvekilinin cenaze töreninin ardından konuşan Erdoğan, CHP’ye yüklenerek Habur’da yaşanan rezaleti unutturmaya çalışıyor. Halbuki; BDP ile yapılmış bir ittifak aranıyorsa, önce Habur’a ve “Demokratik Açılım” denilen içi boş pakete bakmak gerekir. BDP ile ittifakın gerçek adresi orasıdır. Öcalan ile İmralı’da yapılan pazarlıklar ve “imzalanan iki protokol” de unutulmamalıdır.

OKUYAN’IN UNUTTUĞU GERÇEKLER

“Eski” MHP’li Yaşar Okuyan, Ulusal Kanal’da AKP’ye bunu hatırlatsa sanırız daha iyi olurdu. Okuyan, bunu yapmak yerine, etnik kökeninden dolayı bir türlü hazmedemediği Kılıçdaroğlu’na “siyaseten yüklenmeye” çalışıyor.

CHP’yi teslim almak isteyen bu zihniyet, ana muhalefet partisini “etki alanı”na sokup marjinalleştirmeye ve yüzde 20’ye hapsetmeye çalışıyor. Okuyan’ın sözlerinde vücut bulan “küçük olsun, benim olsun” zihniyetine göre, “ne yaparsan yap, Kürtler, türbanlılar ve yoksullar CHP’ye oy vermez.”

Peki o halde, CHP nasıl iktidar olacak?
CHP hep ‘’ana muhalefet partisi” olarak mı kalacak?
Türkiye’nin kaderi, eşe, dosta, akrabaya dağıtılan üç – beş milletvekilliğine mi kurban edilecek?

SİYASET NE İÇİN YAPILIR?

Perşembe gecesi TV 8’deki “Haber Aktif” programında da anlattım. Siyaset “iktidar” için yapılır. İktidar iddiası ve talebi olmayanlar, ya marjinalleşir ya da tarih sahnesinden silinir. Kılıçdaroğlu ve ekibi, bu yüzden halkın ilgisini çekiyor. Kılıçdaroğlu, Önder Sav ile yollarını ayırmadan bir gün önce çok yakın bir çalışma arkadaşına “Eğer iktidar olmayacaksak, siyaset yapmamıza da gerek yok” diyerek iddiasını ortaya koyuyor. CHP lideri, partisinin iktidar olmasının önündeki engellerden biri olarak gördüğü Sav ve ekibiyle bu yüzden yollarını ayırma ihtiyacı hissediyor.

Kılıçdaroğlu’nun bugün yapmaya çalıştığı şey, CHP’yi “gerçek ekseni” olan sosyal demokrat kimliğe kavuşturarak iktidar olmaktır. Bu yüzden, solun - sosyal demokrasinin kavramları ile sembolleri yeniden dolaşıma sokuluyor. “İktidar” olmak için de toplumun geniş kesimleriyle “ittifak arayışı”na giriliyor. “Yeni koalisyonlar” oluşturulmaya çalışılıyor. Bunların tümü “iktidar” olmak ve CUMHURİYET’İN TASFİYESİNİ ENGELLEMEK için yapılıyor.

İKTİDARDAYSAN DÖNÜŞTÜRÜRSÜN…

Unutulmasın ki; sekiz yıldan bu yana iktidarda olan AKP bunu başardığı için Türkiye’yi yönetebilme şansına sahip oldu. Temel ilkelerini ortaya koyan, toplumun değişik kesimleriyle de geçici ve kalıcı ittifaklar kuran AKP, bir anlamda aslında “koalisyon” partisidir. Mustafa Kemal, cumhuriyeti kurarken nasıl “herkesle” işbirliği yaptıysa, AKP de aynı yolu izledi. Cumhuriyeti kurmakla övünen parti ise yıllar içinde bu yeteneğini kaybetti. Bedelini ise ne yazık ki; halkımız ödedi, ödüyor…

CHP içindeki bir kesim, partisinin toplumun geniş kesimleriyle bağ kurmasından rahatsızlık duyuyor ve korkuyor. CHP, bu korkularla yönetilmek isteniyor. Her çıkış yolu arayışını “eksenimiz kaydı” tartışmasına çekmeye çalışanlar, aslında bilinç altlarındaki “yüzde 20 bize yeter” anlayışını da farkına varmadan itiraf ediyor. Partinin kapılarını, solculara, Kürtlere, Alevilere, türbanlılara, demokratlara, dindarlara, işsizlere, işçilere, sosyalistlere, komünistlere kapatan bu anlayış, AKP karşısında neden başarılı olunamadığını da göstermiş oluyor.

ERDOĞAN’IN SÖZLERİNİ DİKKATLİ OKUYUN

Bakın; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, cuma günü Şanlıurfa’da yaptığı konuşmayla, yeni dönemde iktidarı alabilmek için ne yapacağını söyledi ve önemli mesajlar verdi. Başbakan Urfa’da şöyle dedi:

Tabi bu süreç içerisinde partimize yönelik bazı katılımların olması kimseyi bence rahatsız etmemeli, bütün hassasiyetleri bizler de dikkate alıyoruz, bunların değerlendirmesini yapıyoruz. Çünkü önümüzdeki genel seçim, adeta bir çatı durumunda olan AK Parti, herkesin gelip siyasette, siyaset burada yapılırmış diyeceği bir çatıdır, bunu böyle bilmemiz lazım, böyle anlamamız lazım, böyle değerlendirmemiz lazım.”

2011 HEDEFİ

Bu sözler, AKP’nin 2011 seçimlerine yönelik stratejisinin ipuçlarını da veriyor. Başbakan aynı konuşmada “Nasıl olsa iktidarız, hükümet bizde rahatlığına kapılmayın” diyerek örgütlerine “daha çok çalışın” talimatı veriyor. Ancak; asıl önemli mesaj, yukarıdaki paragrafta saklı…

Erdoğan, 2011 seçimlerinde “Çatı ve Merkez Partisi” olmak için, “yeni” isimleri partisine katacağını söylerken, “bunların rahatsızlık yaratmaması gerektiği”ni ifade ediyor. Partisinin tabanı ile partisinin medyasını “yeni dönem”e hazırlayan Erdoğan, Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Ahmet Özal gibi isimlerin AKP’de siyaset yapacağının işaretlerini veriyor.

MHP’yi ve merkez sağdaki irili ufaklı tüm partileri tasfiye etmeyi planlayan AKP, belli ki; “iktidarda kalabilmek” için, yeni koalisyonlara ihtiyaç duyuyor. “Tek başına iktidar” hedefi ve iddiasını kaybetmeyen Erdoğan, faydacı bir politika izleyerek, Çiller – Ağar ve Özal’ı da çatısı altına alarak “merkez partisi” olduğunu ispatlamak istiyor.

ERDOĞAN ÇİLLER’E ‘ABLA’ DER…

Bu iddiamızın altının boş olduğu sanılmasın… Erdoğan’ın Tansu Çiller’le olan yakınlığı biliniyor. Erdoğan’ın Tansu Çiller’e “Abla” diye hitap ettiği ve sık sık görüş alış verişinde bulunduğu yakın çevre tarafından dile getiriliyor. Keza; Mehmet Ağar’dan da faydalanmak isteyen Erdoğan, “rahatsızlık duyulmasın” diyerek oluşabilecek tepkilerin önünü şimdiden kesiyor. Başbakan Erdoğan’ın Koceli’de iki hafta önce yaptığı bir açılışa katılan Ağar ile AKP arasındaki ilk sıcak temas da böylece sağlanıyor.

Ahmet Özal’ın bir süreden beri “Babam öldürüldü” şeklindeki feryat – figanının sebebi de AKP’nin yeni döneme hazırlık projesinin ayaklarından biri. Özellikle Kanaltürk ve Bugün TV, hayali Özal suikastini pişirip pişirip ekrana sunuyor. Merkez sağın simge isimlerinin AKP’ye katılması projesi adım adım hayata geçiriliyor.

DOSYALAR KAPATILMAK İSTENİYOR

“Darbecileri etkisiz hale getiriyoruz, faili meçhulleri çözüyoruz” yalanını söyleyen AKP’nin, 1990 – 1995 yılları arasındaki yargısız infaz, kayıp, köy yakma, işkence dosyalarını neden açmadığı da böylece ortaya çıkıyor. AKP, yüzde 47’yle işbaşına gelmesinde Demokrat Parti’yi Erkan Mumcu ile birlikte dağıtarak katkıda bulunan Ağar’ı bünyesine katarak borcunu da ödemiş oluyor. Çiller – Ağar ikilisinin 1990 – 1995 yılları arasındaki uygulamaları da böylece tarihe gömülmek isteniyor.

CHP ise ne yazık ki; Sezgin Tanrıkulu, Eşber Yağmurdereli gibi isimleri bünyesine katmakta zorlanıyor. Parti içindeki çok küçük bir kesim, toplumun tamamını kucaklayacak adımlar atılmasından rahatsız oluyor. AKP; Çiller – Ağar ikilisine bile kollarını açmışken, CHP’yi ‘’dışarıdan yönetmeye çalışan” bazı kesimler, Süheyl Batum’un olmayan sözleri üzerinden fırtınalar koparmaya çalışıyor.

CHP biraz da bu yüzden iktidar olamıyor.

Bir düşünsenize; Ağar ve Çiller’le 2011 seçimlerinde Kürt seçmenden oy isteyecek bir AKP mi daha çok ilgi görür, yoksa hayatını Güneydoğu’daki fail-i meçhul cinayetlerin çözülmesi için ortaya koyan Sezgin Tanrıkulu’nun da içinde politika yaptığı CHP’mi?

Solun vicdanı sayılan isimlerinden biri olan Eşber Yağmurdereli’nin de içinde olduğu CHP mi “demokrasi ve özgürlükleri” temsil eder, yoksa Tansu Çillerli AKP mi?

CUMHURİYET MUHALEFETTE Mİ KORUNACAK?

Unutulmasın ki; laik cumhuriyetin varlığını koruyabilmesinin tek yolu, toplumun tüm kesimlerini kucaklamaktan ve iktidar olmaktan geçiyor. Kılıçdaroğlu’nun her adımını “İzmir’i, Ege’yi, Trakya’yı, Akdeniz’i kaybedeceğiz” diye engellemeye çalışanlar, bunu artık anlamalıdır. Cumhuriyetin ilkeleri konusunda tavrı bilinen İzmir halkı CHP’ye yeni dönemde vereceği destekle, cumhuriyetin yok edilmesine karşı çıkacaktır.

CHP tabanını, iktidar için atılan her adımı çarpıtarak korkutmaya çalışmak, kimseye yarar getirmez. Seçmen, korkutulmak yerine, Kılıçdaroğlu ile ekibine destek vermeye teşvik edilmelidir. Bu yapılırken, iktidar olabilmenin farklı yolları da aranmalıdır. Aksi taktirde, elde ne çok övünülen İzmir kalacaktır, ne Tekirdağ, ne de Akdeniz…

2011 seçimi ve Kuvay-ı Milliye’nin yolunu rehber edinen Kılıçdaroğlu, cumhuriyetçiler için belki de son şanstır…

***

NOT: 2009 yılının ilk aylarında, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da bir etkinlik sonrası Kadıköy Belediyesinde Eşber Yağmurdereli ile görüşmüş ve fikir alış verişinde bulunmuştu. Yağmurdereli, 200 arkadaşıyla birlikte CHPde siyaset yapabileceklerini ifade etmişti.