İlk Emevi Halifesi Muaviye'i bakın ne olarak tasvir etti
İslam tarihinin en ilginç karakterlerinden biri Muaviye bin Ebu Süfyandır. Muaviye 4 büyük halifeden sonra İslam devleti başına gelen ve Emevilerin kurucusu olan bir sahabedir. İslamın ilk dönemlerinde halife olan Muaviye günümüz islami anlayışların da baş mimarlarında. Şiilik ve bir çok hariciye mezhep onun döneminde türedi. halifeliğin babadan oğula geçmenin de ilk örneğine İslam alemi Muaviye döneminde rasladı.
İslam dünyasında çokça tartışılmasına rağmen, Resulullah'ın (sav) : "Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz." dediği için bir çok islam alimi bu konuda temkinli bir dil kullandığı görülür.
Buna rağmen Eğitimci yazar ve Sosyolog olan Abdülgani Demir, "Sahabe Maskeli Şeytan 'Muaviye'" diyere ağır bir yazı yazdı. öyle anlaşılıyor ki bu yazı küllenmiş tartışmaları yeniden alevlendirecek...
İŞTE O YAZI...
İslam tarihinin en ilginç karakterlerinden biri Muaviye bin Ebu Süfyandır. Yine çok ilginç bir şekilde, ölümünün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen hala doğru dürüst tahlil edilmemiş ve doğru bir şekilde tanımlanmamış bir karakterdir de aynı zamanda.
Özellikle Sünni Müslümanlar, yapmış oldukları yanlış sahabe tanımlaması ve kendi zihinlerine pranga olarak vurdukları sahabe yaklaşımları yüzünden Muaviyeyi ve yaptıklarını doğru şekilde tanımlayamamış kesimlerin başında gelmektedir.
Muaviyenin yaptığı icraatların birini bile yapmış başka birileri için rahatlıkla kafir, fasık, münafık yaftası yapıştırabileceklerken, söz konusu sahabe kabul ettikleri Muaviye olunca sus pus olmaktadırlar.
Bana göre Muaviyeyi doğru tahlil etmek ölümcül derecede önemli bir konudur. Çünkü bu günkü İslam anlayışımız onun kurucusu olduğu Emevi devletinin temellerini attığı ve Abbasilerin devam ettirdiği bir anlayışın ürünü. Muaviye dönemi Müslümanların kimyasının bozulduğu, hak ile batılın bir birine karıştığı, hadis uydurmacılığının ayyuka çıktığı, Kuran ayetlerinin anlamlarının saptırıldığı, peygamber uygulamalarının unutturulduğu İslama aykırı uygulamaların ayyuka çıktığı ve kabul görmeye başladığı bir dönemdir. Bu süreçte mal, mülk ve makam dağıttığı kişiler Hz Alinin hikayeci ve tahrif ediciler diye mescitlerden kovdurduğu Kabül-Ahbâr gibi eski Yahudi ve Hristiyan alimler ve danışman olarak aldığı ve dost edindiği Hristiyan danışmanlar çok işine yaramıştır.
Bana göre eğer bir kişi kim olursa olsun ister alim, ister aydın. Muaviyeyi saygı ile anıyorsa o kişi ya İslamdan bi haberdir veya Muaviyeyi tanımıyordur. Her iki durumda da o kişilerden alacağınız bilgilere ve önerilere karşı dikkatli olun. Benim tavsiye mi dinlerseniz ise onlardan uzaklaşın.
Aslında Muaviye için çok şey söylemeye gerek yok. Peygamberimizin Hz Ammara söylediği sahih bir hadis ile baği(haksız şekilde isyan eden) olduğu sabit bulmuş bir kişidir.
Gelelim Muaviye Bin Ebu Süfyanı tanımaya; Genel ve kesin kabul Muaviyenin Mekke fethinde babası gibi başka çareleri kalmadığı için Müslüman olduğu yönündedir.
Muaviyenin Müslüman olduktan sonra Peygamberimiz zamanında İslam ve Müslümanlar adına ortaya koyduğu kayda değer hiçbir söz ve eylemi mevcut değildir.
Özellikle onun lehine dillerde sakız gibi dolaştırılan vahiy kâtipliği görevi yaptığı gerçek değildir. Vahiy kâtibi olarak Ayetel Kürsi yi yazdığı söylenmekte, oysa Ayetel Kürsinin hicretin ilk yıllarında yazıldığı kabul edilmektedir. Okuma Yazmanın az olduğu Arap toplumunda babasının ricası ile Peygamberimiz tarafından katip olarak alındığı, Vahiy Katipliği dışında birkaç kez yazı yazdırıldığı yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır.
Muaviye Hz Ömer zamanında 4 yıl Şam valiliği yapmış, daha sonra halife olan Hz Osman zamanında valilik alanı genişlemiş ve valilik süresine 12 yıl daha katmıştır.
Hz Osman zamanında gücüne güç katmış ve Hz Osmanı yönlendiren baş aktörlerden biri haline gelmiştir.
Şamda vali olduğu süre içinde sultanlık özentisi içinde olduğunun ilk işareti, yaptırmış olduğu (kralların sarayını aratmayan) yeşil saraydır.
Şatafatlı yaşamını eleştiren Seçkin sahabe Hz Ebu Zeri Hz Osmana şikayet etmiş ve onun Rebeze çölüne sürgün edilmesine sebep olmuştur.
Hz Osmanın atadığı ümeyye oğullarına mensup valilerin ortaya koyduğu kötü icraatlar, bulaştıkları yolsuzluklar ve yaptıkları zulümler ülkenin bir çok vilayetinde siyasi çalkantılara sebep olmuş, bunun sonucunda da Halife Hz Osman birkaç kez valiler toplantısı yapmıştır.
Valiler ile ilgili gelen şikâyetlerin dikkate alınıp, çözüm bulunması yerine Hicazda Muhacirlerin tehdit edilmesi, şikâyetlerin kulak ardı edilmesi, muhaliflerin itaat altına alınması için baskı yapılması, savaşa gönderilmeleri veya para ile susturulmaları fikirlerinin ve söylemlerin babası Muaviyedir. Muaviyenin önerileri ve yaptıkları işleri düzene koymamış bilakis daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Muaviye kendi valilik bölgesini tam anlamı ile kendine bağladığından, Hz Osmanın öldürülmesi ile noktalanan olaylarda kendini yıpratmamış, gücünü zayıflatacak hamlelerde bulunmamıştır. (Muhasara altındaki Hz Osmanın yardım taleplerine duyarsız kalmış, olanlara sadece seyirci kalmıştır.) Bu stratejisini Hz Ali ve Hz Aişe, Talha, Zübeyr arasında yapılan Cemel savaşından da uzak durarak sürdürmüştür.
Kendisi gibi Hz Osmanın kanını talep eden Hz Aişe, Talha, Zübeyre destek vermemesi, kendi iktidarı için engel gördüğü iki gücün savaşarak zayıflamasını bekleme stratejisinden başka bir şey değildi.
Nitekim öyle olmuş Cemel savaşında gücü zayıflamış, askeri yorulmuş Hz Ali, Sıffınde Muaviye karşısına gücü zayıflamış ve askeri yorulmuş bir şekilde çıkmıştır.
İslam hukukuna göre hakkı olmadığı halde Hz Osmanın kanını talep etmiş, Meşru bir şekilde halife seçilen Hz Aliye isyan etmiş, Sıffınde Hz Alinin ordusunun nehir suyundan istifade etmemesi için nehir ile onlar arasına asker koymuş(oysa Hz Ali aynısını ona yapmamıştır), savaştan önce kendisini Kuranın hakemliğine çağıran Aliyi dinlememiş, daha sonra savaş aleyhine dönünce Kuranı mızrak başlarına koydurup Hz Aliyi kuran hakemliğine çağırmıştır.
Sıffın savaşı sonrası yapılan Hakem Olayında Amr ibni As ın hilesi ile içine girdiği zor durumdan sıyrılmış, Şam bölgesinde iktidarını pekiştirmiştir. Şamda kurduğu birlikler ile Hz Alinin hilafetini kabul eden bölgelere ordular göndertmiş oraları istikrarsızlaştırma politikası gütmüştür. Muaviye, yetkili olarak görevlendirdiği Busr bin Ertat'ı yola çıkarmadan önce ona şöyle talimat vermiştir: "Seninle aynı fikirde olmayanı öldür. Bize eğilmeyen kim olursa olsun, varına-yoğuna el koy, geçtiğin köyleri yakıp yık, korku yarat." Nitekim Buşr bin Ertat (Muaviyenin çok sadık ve zalim komutanlarından biridir) bu talimata uymuş Hz Alinin valisi Ubeydullah bin Abbasın iki küçük çocuğunu annesinin gözü önünde boğazlatmıştır.
Müslümanların Halifesi Hz Ali ile mücadele ederken, Kâfir Rumlar ile anlaşma yapmış ve Bizansa vergi vermeyi kabul etmiştir.
Kendisine saldıran kişinin harici olduğunu ve aynı haricinin arkadaşının Hz Ali ye saldırdığını bildiği halde, kendisine yapılan saldırının sorumlusu olarak Hz Ali yi ilan etmekten çekinmemiştir.
Hz Alinin şehadetin den sonra Halife seçilen oğlu Hz Hasana karşı zaman kaybetmeden isyan etmiştir.
Halifeliği kendisine bir anlaşma karşılığı devreden Hz Hasan ile yaptığı anlaşmaya sadık kalmamıştır. Anlaşma yapılıp halifelik makamını eline geçirince Hz Hasan ile yaptığı anlaşmayı bozduğunu ve uymayacağını ilan etmiştir.
Bu anlaşmanın en önemli maddesi kendisinden sonra veliaht bırakmamasıydı. Oysa Muaviye, Amr ibni As ve Muğire İbni Şubenin tavsiyesi ile oğlu Yezidi kendisi daha hayattayken veliaht ilan etmiş ve onun adına ileri gelenlerden baskı, para ve makam vadi ile biat almıştır. Bunu yapmadan öncede oğlunun iktidarına engel gördüğü Hz Hasanı zehirletmiştir. Hz Hasanın eşi Cüde ye babası kanalı ile haber göndertmiş, eğer Hasanı zehirlerse onu geleceğin halifesi oğlu Yezid ile evlendireceğini vaat etmiştir. Bu vaade kanan Cüde Hz Hasanı zehirlemiş ama Muaviye sözünde durmadığı için emeline de ulaşamamıştır.
Hayatını okuduğunuzda sözünde durmamanın, işine geldiği gibi davranmanın Muaviye için sıradan hareketler olduğunu görürsünüz.
Anlaşma ve sözleşme takmadığının bir diğer örneği Muaviye, Amr b. Asın öldükten sonra vekil bıraktığı Verdana mektup yazmış. (Kıptiler ile yapılan anlaşmaya aykırı olarak) Kıptilerde her erkek başına alınan 2 dinar vergiyi, 3 dinara çıkarmasını emretmiştir. Bu emre uymak istemeyen Verdanı görevinden azletmiştir
Hutbelerde Hz Ali ve çocuklarına onlarca yıl sürecek küfretme âdetini başlatmıştır. Verdiği fermanda: "Bundan böyle Ali ile onun Ehlibeytinin fazileti hakkında bir şey anlatacak olan kimsenin mal, can ve namus dokunulmazlığı kalmayacaktır. Hutbelerde Ali ve Ehlibeytine lanet okunacaktır. Demiştir. Bu âdete isyan eden peygamberimizin seçkin sahabesi Hucr b. Adiyy ve arkadaşlarını idam ettirmiştir.
Hz Alinin komutanı ve Mısıra vali olarak atadığı Malik Eşteri zehirletmiştir. Şam halkı ve civarının çok sevdiği Kendi Hımıs valisi Abdurrahman b. Halid b. Velidi kendisine ve kendisinden sonra oğlu Yezide sorun çıkartmasın diye zehirletmiştir. Şahıs zehirleme âdeti ümeyye oğullarının sık sık başvurduğu bir adetti. Oysa İslam zehirleme/zehirletme eylemini caiz görmüyor.
Ziyad bin Ebihi kendi kardeşi olarak ilan etti. Oysaki Muaviye'nin babası Ziyad'ın annesiyle zinada bulunmuştu ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sarih buyruğu gereğince, "zina yoluyla akrabalık bağının oluşmayacağı" bilinmekteydi.
Sahabe arasında liyakatli, yetenekli ve dürüst insanlar varken dünyaperest, sefih ve düşüncesiz insanları Müslüman halkın başına musallat etti.
Müslümanların Beytülmalını babasının malıymış gibi dilediği şekilde kullandı. Bu kapsamda Amr ibni Ası kendi safına çekmek için Amrın Mısır vilayetinin tüm gelirinin kendisine verilmesi talebini kabul etmiştir. Basrayı yönetmekten aciz duruma düşen Abdullah ibni Amirin zimmetine geçirdiği devlet malının kendisine bırakılması şartı ile istifasının kabul edilmesi teklifi Muaviye tarafından kabul edilmiştir. Horasana vali olan Said b. Osman b. Affanın Horasan vilayetinde elde ettiği para ve malın kendisine bırakılması şartı ile valilikten azlini istemesi talebi kabul edilmiştir.
Muaviye valileri aracılığı ile kendine ve yakınlarına arsa ve arazi tahsisi yaptırıyordu. Ülkenin değişik vilayetlerinde sahip olduğu arsa ve arazilerinin geliri yanında, Vilayetlere atadığı kimselerden, yüklü miktarda nakdi para desteği istemiş, bunun ile de yetinmeyerek halktan Mihrican ve Nevruz gibi özel günlerde kendisine hediyeler gönderilmesini istemiştir. Bu yolla on milyon dirhem paranın halktan toplandığı rivayet edilmektedir.
Yıllık on bin dinar geliri olan çok değerli fedek arazisini akrabası Mervan b. Hakeme tahsis etmiştir. Horasan bölgesinde fetih ile görevlendiren komutan Hakem b. Amr el-Gifariye mektup yazmış ve Ganimet ayetine aykırı olarak elde edilen ganimetin asker arasında paylaştırılmadan içinden altın ve gümüşün seçilip kendisine gönderilmesini talep etmiştir. İdareye sempati ile bakan ilim adamlarına aylık 300-500 dirhem arasında maaş bağlamıştır. Valilerin ve komutanların kendisine şartsız koşulsuz sadık olmaları kaydı ile bol keseden kendilerine maaş bağlamasına (Valisi Ziyadın kendine 25 bin, memurlarına bin dirhem maaş bağlaması vb. gibi) diledikleri şekilde vilayet gelirleri üzerinde tasarrufta bulunmalarına, zimmetlerine para geçirmelerine ses çıkarmamıştır.
Alternatif liderler ve güç merkezleri oluşmaması için, hak hukuk tanımadan valileri sık sık değiştirmiş, onları bir biri aleyhine kışkırtmıştır. (Kendi akrabaları olan Mervan b. Hakem ile Said b. el-ası birbirine düşürmek için entrikalar çevirmesi gibi)
İşi gücü para, hile, entrika ve kılıç zoruyla gücüne güç katmak, saltanatına saltanat eklemek olan biri hakkında daha ne söylenebilir bilmiyorum; ki kendi ifadesi ile paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerde kılıca başvurmadım diyen biri
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Muaviyenin hayatını okuduğunuzda şunu net olarak görüyorsunuz. Hayatının hiçbir döneminde, yapıp ettiklerinde, Kuran ve sünneti gözetmek diye bir kaygı taşımamıştır. Tüm hayatı dünya zevki ve iktidarını daim kılmak amacı ile hile ve desise çevirmekten ibaretti.
Kim bir şerrin ortaya çıkmasına vesile olursa, ona ondan bir pay vardır ilahi prensibi gereği yerine bıraktığı Yezidin yaptıkları bile Muaviyeyi ebediyen cehennemlik yapmaya yeterde artar bile.