İKTİSADÎ DENGE VE İSRAF (1)
İsraf (إسراف) kelimesi sözlükte “haddi aşma, hata, cehalet, gaflet” gibi anlamlara gelen seref (سرف) kökünden türetilmiştir. Kur’an’da israf, tevhid inancından sapmak, isyankârlığa saparak günahlara boğulmak, masum bir kimsenin haksız yere öldürülmesi, kişinin kendine ait veya sorumluluğu altındaki mal ve imkânları gereksiz yere harcaması gibi farklı anlamlara gelmektedir. Bununla beraber israf genel olarak inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal, zaman veya imkânları meşru olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade eder. İsrafçı kişiye müsrif denir.
Zahire bakılırsa israfın cömertlikle, iktisatlı davranmanın da cimrilikle bir ilişkisi var gibi görünür. Yani müsrifler kendilerini cömert insanlar olarak tanıtabiliyor, israftan uzak durup iktisatlı davrananları da cimri görebiliyorlar. Zahirperestler de onları öyle sanabilir. Ama hakikat böyle değildir. İmam Gazali’nin açıklamalarına göre dinin, âdetlerin ve insanlığın gerekli kıldığı yerlere, gerekli gördüğü ölçüde harcamak cömertlik, bu ölçülerin altına düşmek cimrilik, bunların üstünde harcamada bulunmak ise israftır.
İsrafı daha iyi anlamak için iktisat ve adaletin ne anlama geldiklerini de bilmek lazım. Lügat itibariyle adalet, tarafsızlık ve eşitlik anlamındadır. Adalet ayrıca iffet, hikmet ve şecaat gibi her toplumun vicdanında olması gereken dört insanî hasletten birisidir. Hemen hemen her toplumun vicdanında az veya çok (Alâ meratibihim) bu dört haslet vardır. Mesela en ilkel toplumlarda bile her anne ve baba çocuklarının iffetini korumak için her şeyi göze alır. Herkese karşı adil davranmak da vicdanî bir sorumluluktur. İsrafın zıttı olan ve “denge” anlamına da gelen iktisat ise fuzuli harcamalardan kaçınmak anlamındadır.
İslam’ın temel kaynağı Kur’an-ı Kerim’de iktisadın ya da israfın tarifi yoktur. Fakat Kur’an önemli bir açıdan müminleri uyarır, der ki: (كُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ) “Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” İsraf refahı ve iktisadî kalkınmayı zayıflattığı için Allah bu ayette öncelikle israf etmemeye ve zımnen insanları, verdiği nimetlere karşı şükretmeye davet etmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır. İsrafın zıttı olan iktisat ise nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır.”
İsraftan uzak durmak, yani dengeli beslenmek hastalıklardan korunmayı da beraberinde getirir. Böylece İslam, iktisadî kalkınmayı temin etmek için öncelikle israfı yasakladığı gibi sağlık konusunda da hastalıktan tedavi olma yollarını değil, hastalıktan korunmayı öne çıkarmıştır. Çünkü israftan kaçınmak aynı zamanda hastalıklardan korunmak anlamına gelir.
İktisat veya ekonomi, beşerî ihtiyaçların karşılanması, düzenlenmesi ve disiplin altına alınması için yapılan çalışmalardır. Bu tanım, üniversitelerde yapılan tanımdan biraz farklıdır. Üniversitelere göre ekonomi “sınırlı kaynaklarla ve kısıtlı şartlar altında üretim-tüketim, alım-satım, fiyatlandırma gibi konularda karar vermeyi inceleyen bir bilim dalıdır.”
Tanımlardan da anlaşılıyor ki, israfın zıttı iktisattır. İktisat sağduyulu insanların yabancı olmadıkları bir konudur. Bediüzzaman bu konuda şöyle der: “İktisat hem bir şükr-ü manevî hem nimetlerdeki rahmet-i İlahiyeye karşı bir hürmettir. Hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat ve manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzettir. Hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan vahim neticeleri vardır.”
İsrafın vahim neticeleri paragrafın içindedir. Yani israf şükürsüzlük, nimete karşı bir hürmetsizlik ve bereketin ortadan kalkmasına sebep olduğu gibi manevi bir dilenciliğe de vesile olur. Müsrif adam nimet içindeki lezzeti hissetmediği gibi nimetlerdeki lezzetten de tat alamaz.
İktisadın müeyyidesi adalettir. Toplumda dengeyi sağlayan bir adalet olmazsa iktisadî denge, bazıların lehine, bazıların da aleyhine bozulur. Fakat bu dünyada adalet-i mahza, yani tam ve mükemmel bir adalet söz konusu olamaz. Bu dünyada adalet-i mahza olmadığı için ve bazı şeylerin çözümü ahirete kalması cihetiyle bütün ihtiyaçları en mükemmel şekilde karşılanmış toplumları görmek de mümkün değildir. Hatta bırakın bir toplumu, bu dünyada tepeden tırnağa tüm ihtiyaçları karşılanmış ve memnun-mesut olmuş bir tek insanı bile görmek imkânsızdır. Bu durum dünyanın geçici, fani ve kararsız bir menzil olmasından kaynaklanıyor.
İktisat da adalet de dengeyi ifade ediyor. Adalet sosyal hayattaki dengeyi, iktisat ise mali kaynakların dengede kalmasını ifade der. Kur’an-ı Kerim’de, adalet ve iktisadın benzer manalara geldiğini ifade eden birçok ayet vardır. İsraf ise adalete ve iktisada riayet etmemek ve dengesizliğe sebep olmaktır.
Araf, 7/81; Yunus, 10/83.
Zümer, 39/53.
Enam, 6/141.
Nisa, 4/6; Furkan, 25/67.
TDV İslam Ansiklopedisi, İsrâf maddesi
.Araf, 7/31.
19. Lem’a (İktisat Risa