Şiir Üzerine Bir Kaç Söz

Şiir Üzerine Bir Kaç Söz

   Şiir… Bana göre, edebiyat dünyasında duygularımıza en fazla tesir eden edebi metin türü. O da tıpkı müzik gibi ruhumuzun gıdası. Şair olsun ya da olmasın çoğumuzun hayatında ya okuduğu ya da yazdığı mutlaka birkaç şiir vardır.

    Osmanlı’dan günümüze biçim bakımından pek çok değişim geçirse de duygu dünyamızda meydana getirdiği etki hep aynı. Osmanlı’da Baki, Nabi, Nef’i, Nedim gibi pek çok ünlü divan şairi yetişmiş ve bunlar padişahlar dâhil devletin üst düzey yetkililerinden büyük övgü almışlardır. Öyle ki padişahların pek çoğu şairleri sarayda yanlarında himaye etmiş, söz meclislerinde başköşeye oturtmuştur. Hatta şiir yazan padişahlar bile olmuştur. Örnek verecek olursak Fatih Sultan Mehmed’in Avni mahlasıyla, Kanuni Sultan Süleyman’ın da Muhibbi mahlasıyla şiirler yazdığını söyleyebiliriz. Şiir tadında edebi yönden süslü cümlelerle konuşmanın büyük maharet sayıldığı bu devirde şiir sanatı adeta zirveye çıkmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde ise dilde sadeleşme hareketleri ile birlikte halkın anlayacağı tarzda yalın bir dille yazılmış şiirler ön plana çıkmıştır. Halk şiiri adını verdiğimiz bu tür, kendi içinde semai, koşma, taşlama, koçaklama gibi isimlerle çeşitlenmiştir. Bu şiir türünün en büyük temsilcileri ise Gevheri, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Seyrani vs. isimler olmuştur.

    Şiir sanatı Tanzimat, Servet-i Fünun, Cumhuriyet dönemi gibi dönemlerde biçimsel ve temasal olarak değişimler geçirmiş, bir evrilme yaşamıştır.

    Milenyum çağı da diyebileceğimiz günümüzde ise internet nimeti ile tanışmamızdan beri sosyal ve dijital medya aracılığıyla her türlü bilginin sanal ortamda paylaşılması gibi şiir de insanlar arasında oldukça paylaşılır olmuştur. Ancak teknolojinin böylesine geliştiği bir dönemde şiire verilen değer ne yazık ki iyi değil. Şiir kitaplarının yeterince rağbet görememesi gerçekten üzücü. Okullarda şiir ezberleyen öğrenci sayısı yok denecek kadar az maalesef. Hâlbuki geçmişten bugüne devasa bir şiir birikimi olan bir medeniyetin çocuklarıyız. Şiir sanatının da sanatın diğer kolları gibi tüketim kültürüne kurban edilmesi, şiir sanatının hak ettiği değeri görmemesi çok ama çok üzücü bir durum. Matbaalar, şiir kitabı basmaktan imtina eder hale geldi. Yayınevlerinin pek çoğu artık şiir kitapları yayınlamak istemiyor. Büyük bir hevesle şiir kitabı yayınlamış şairler, yeterli ilgiyi görmediği için hayal kırıklığına uğruyorlar. Bu durum böyle giderse üzülerek söylüyorum ki eskisi gibi büyük şairlerimiz yetişmeyecek ve belki de şiirin “Ş”si kalacaktır sadece geriye.

Peki, bu konuda ne yapılmalı? Bu soruna nasıl çözümler üretilmeli? Dilim döndüğünce ve haddim olmayarak birkaç öneride bulunmak istiyorum.

  1. Okullarda öğretmen ve öğrencilerin aktif katılımıyla şiir okuma günleri düzenlenebilir.
  2. Öğretmenler tarafından öğrencilere şiir sanatını sevdirmek adına şiir ezberletilebilir. Hatta yetenekli öğrencilerin şiir yazmaları teşvik edilebilir.
  3. Yerel veya ulusal anlamda şiir kitabı yayınlayan şairler okullara davet edilebilir, onların gençlerle söyleşiler düzenlemeleri sağlanabilir.
  4. Okullarda edebiyat sokağı, edebiyat köşesi gibi tematik köşeler oluşturularak şairlerimizin de fotoğrafları, şiirleri bu köşelerde sergilenebilir.
  5. Belediyeler tarafından şiir sanatını geliştirmek ve yeni şairlerin keşfedilmesi adına şiir yazma yarışmaları düzenlenebilir.
  6. Televizyonlarda ve radyolarda şiire özel programlar daha fazla düzenlenebilir.
  7. Şiir sanatını geliştirmek adına müzisyenlerin de desteği istenebilir. Çünkü şiir ve müzik pek çok anlamda kesişen, ortak yanları fazla olan iki sanat dalıdır. Bu anlamda şairler ve müzisyenler bu iki sanat dalını harmanlayarak ortak çalışmalar yapabilirler.

   Bu örneklerin sayısı daha da çoğaltılabilir ancak bu kadarıyla bile şiir sanatının gelişmesi için pek çok çalışma yapılabileceğinden eminim. Sözlerime son verirken Alphonso Lamartine’nin şiir üzerine söylemiş olduğu şu güzel sözü tekrar etmek istiyorum. “Şiir, büyük zekâların rüyalarıdır”…