İbadete Muhtaç Olan Bizleriz

İbadete Muhtaç Olan Bizleriz

       Ana rahmindeki bir çocuğu şuurlu farz edelim. O çocuk, gözüyle o âlem de bir şey göremediği için, Yahu şu gözler bana niçin takılmış? Diye itirazda bulunacaktır. Ona,  Bu gözler sana başka bir âlem de lazım olacak. O âleme gittiğin zaman bu gözler sayesinde yerlerde ve göklerdeki harika sanatları temaşa edeceksin (göreceksin) denilse, Ben görmediğim şeye inanmam diye bu hakikate (gerçeğe) karşı çıkacaktır.

   Daha sonra itirazlarına devam edecek, burnunun neye yaradığını ve niçin yüzünde kalabalık ettiğini soracak ve kendisine bu aletle başka bir âlem de güzel kokular alacağı söylendiğinde bu hakikati de inkâra gidecektir.

    Aynı şekilde, kollarının kalabalık ettiğinden, ayaklarının lüzumsuzluğundan bahsedecek. Sadece göbeğinden beslenmesinden dolayı, göbeğinden başka her şeyi, hatta ağzını bile lüzumsuz bulacaktır.

      İşte rahmeti tüm kâinatı ihata eden Yüce Allah, ana rahminde rahmetiyle bizim elimizden tutmuş, bizi kendi fikrimizle baş başa bırakmamış ve bu dünyada lazım olacak bütün cihazatı takarak bizleri bu dünyaya göndermiştir.

   İşte hikmetler sahibi Allah, bu dünyada bizi imtihana tabi tutmuş ve bu âlem den sonra gideceğimiz ahiret âleminden hakkıyla istifade edebilmek için nasıl hareket etmemiz icap ettiğini Hz. Peygamberimiz aracılığıyla ve Kuran-ı kerim’i ile bizlere bildirmiştir.

    Bu imtihanda ana rahmindeki bahsettiğimiz çocuğun düştüğü cahilliğe düşmeyip, başta iman etmemiz gereken ve daha sonra namaz, oruç hac, zekat gibi ibadetlerin ve diğer emir ve yasakların niçin yapıldığını sormadan onlara harfiyen riayet ettiğimizde, ahirette bu ibadetlerimizden ebediyen istifade edeceğiz.

     Aksi halde,  bu dünyada gözsüz, elsiz, ayaksız, ağızsız ve kulaksız… Gelen bir çocuk gibi, ahirete gittiğimizde Cennet’te bize hayat hakkı tanınmayacağı muhakkaktır.

    O halde akıllı bir insanın yapacağı şey, buraya kadar olan seyahatini (hayatını) rahman ve rahim olan Allah’ın lütfüyle sürdürdüğünü dikkate alıp, ölümden sonraki seyahatinde de lütuflarla karşılaşmak için O Zat-ı Zülcelal’in emirlerine harfiyen uyup, yasaklarından hassasiyetle kaçınmak olacaktır.

    Cenab-ı Hakkın insanın hiçbir ibadetine hiçbir ihtiyacı olmadığı gibi onun isyanından da (haşa) bir zarar görmemektedir. Her iki halde de sadece insanın fayda ve zararı söz konusudur. (Mehmetkırkıncı, Hikmet pırıltıları)

      Konuyla ilgili bazı ayetler de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

    Gök gürültüsü, O’nu hamd ile tesbih eder, o inanmayanlar, Allah hakkında tartşıp dururlarken yıldırımları gönderir de onları dilediğine çarptırır. O’nun kudret ve azabı pek çetindir.”(rad,13)

   “Resulüm İslam’a sırt dönüp küfre koşuşanlar seni üzmesin. Şüphesiz onlar, Allah’a hiçbir şeyle zarar veremezler (belki kendilerine zarar verirler). Allah, onlara ahirette bir nasip vermeyi diliyor. Onlar için büyük bir azap vardır.

     İman karşılığında küfrü satın alıp değişenler, şüphesiz ki Allah’a hiçbir şeyle zarar veremezler onlar için çok acıklı bir azap vardır.” (al-i İmran 176-177)