Hz. Peygamber'in (S.A.V), Tevazuu, Fedakârlığı ve gelen acil zafer

Hz. Peygamber'in (S.A.V), Tevazuu, Fedakârlığı ve gelen acil zafer

Rasulüllah (s.a.v) 13 yıl Mekke'de kaldıktan sonra, Müslümanların daha fazla zarar görmemeleri için Medine'ye hicret etmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.v) insanlara karşı gösterdiği merhamet, şefkat ve tevazu büyük sonuçlar doğurmuştu. Medine'de birkaç yıl zarfında meydana gelen hadise çok büyüktü.

 

Yarı vahşi olan bir kavmin kalbini sevgi ve merhametle doldurmuştu adeta. Bir zamanlar ahlaksızlığın, zulüm ve kanunsuzluğun hüküm sürdüğü bu topraklar adeta cennete dönüşmüştü. Putperestlik bütün vahşetiyle kaybolup gitmiş, yerini sade bir tevhide bırakmıştı.

Medine'de kaldığı on yıl boyunca İlay-i Kelimetüllah için çalıştı ve davasında başarılı oldu. Medine hayatının ikinci yılında,  Mekke müşrikleriyle ilk karşılaşması olan ve dünyanın en acip savaşlarından biri olan Bedir savaşına hazırlandı. Çünkü o savaşta yakın akrabalar birbiriyle savaşıyorlardı. Rasulüllah (s.a.v), Allah'ın emir buyurmasıyla savaş meydanına çıkmıştı; şahsi bir intikam peşinde değildi. Müşriklerin 1300 kişilik donanımlı ordusuna karşılık 300 kişilik bir ordu hazırladı. Sayısal şartlar Müslümanların aleyhinde görünüyordu. Fakat Rasulüllah (s.a.v) elindeki imkânları en iyi kullanan bir komutandı.  Bedir savaşı başlamadan Hz. Peygamber uzunca Rabbine yalvardı. Duasının içinde şu dramatik lafızlar da vardı: "Ya Rabbi, eğer bu orduyu helak edersen yeryüzünde sana ibadet edecek kimse kalmayacaktır."

 

Rasulüllah (s.a.v) bu duasıyla tüm imkânlarını Allah yolunda tüketmiş bir ordunun başkomutanı olarak Allah'tan acil bir zafer istiyordu. Çünkü Allah, imkânlarını tüketmiş ve izdırar haline düşmüş olan Müslümanların duasını reddetmeyeceğini bildirerek şöyle diyor: "Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan kimdir."  O halde Allah'tan zafer bekleyen Müslümanların öncelikle imkânlarını Allah yolunda tüketmeleri, sonra acil zafer istemeleri gerekir. Denilebilir ki, sabahlara kadar Amerikan filmlerini izleyen Müslümanlar, Allah'tan ne kadar zafer isteseler istesinler, imkânlarını Allah yolunda tüketmedikçe acil zaferi hak edemezler.

 

Daha dün gibiydi; içinde doğup büyüdüğü Mekke'de her türlü hakarete uğrayan, Allah'ın dinini tebliğ ederken taşlanan, horlanan ve ayakları kanatılan Hz. Peygamber (s.a.v), sekiz yıl gibi kısa bir zaman diliminde Mekke'yi fethederek, oradaki ahaliyi de özgürlüklerine kavuşturmuş ve onları Kur'an ile terbiye etmiştir. Mekke'yi fethederken, o güne kadar kendisine düşmanlık yapan Mekkelilere yaptığı ilk konuşması, onun ne kadar merhametli ve mütevazı olduğunu gösteriyor. Evet, 13 yıl boyunca kendisine işkence ve hakaret eden Mekkelilere şöyle seslendi:

"Ey Kurayş, Şu anda size nasıl bir muamelede bulunmamı bekliyorsunuz?" Onlar hep bir ağızdan: "Sen iyi bir kardeş ve iyi bir kardeşin oğlusun" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Bugün size Yusuf 'un (a.s) kardeşleri için söylediğini söyleyeceğim: Bugün sizin için bir kınama yoktur. Gidiniz; hepiniz serbestsiniz" buyurdu. Esasen Mekkeliler onu çok iyi tanıyorlardı. Ona "Muhammedü'l-Emin" lakabını koyan onlardı. Onun kimseye asla zarar vermeyeceğini çok iyi biliyorlardı.

İnsan, yapısı itibariyle intikamcı bir yaratılışa sahiptir. Kendisine yapılan ani saldırılara tepkisiz kalmaz. Fakat Rasulüllah (s.a.v) kendi şahsına zarar veren insanları bile affetmiştir. Bir gün Gavvas b. Haris adında bir adam Rasulüllah'ı (s.a.v) öldürmek için onu takip etmeye başladı. Hicretin 4. yılındaydı; Rasulüllah (s.a.v) istirahat için bir ağacın gölgesinde uyuyordu. Bir ara gözlerin açtığında bir adamın elinde yalın kılıçla beklediğini gördü. Adam: "Ey Muhammed şimdi seni elimden kim kurtaracak?" dedi. Hz. Peygamber(s.a.v) : "Allah" dedi. Adamın elindeki kılıç birden yere düştü ve adamın eli havada asılı kaldı. Bu kez Rasulüllah (s.a.v) kılıcı eline aldı ve: "Söyle bakayım, şimdi seni elimden kim kurtaracak?" dedi. Adam: "Sen iyi bir insansın, kimseye zarar vermezsin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber(s.a.v) tebessüm ederek onu afetti.

Bir gün Medine çarşısında yürürken bedevi bir adam Rasulüllah'ın (s.a.v) ridasından tuttu ve ters istikamette yürüyerek Rasulüllah'ı arkasından sürüklemeye başladı. Rida, çene altında iple bağlı olduğu için ip Rasulüllah'ın boğazını sıkmaya başladı. Bir ara Rasulüllah (s.a.v) nefes darlığı çekerek zor durumda kaldı ve dönüp adama: "Dur be adam, nereye gidiyorsun? Bu sana kalmayacaktır" dedi. Adam durdu ve: "Hayır, bu bana kalır. Çünkü duydum ki sen kimseye zarar vermiyormuşsun. O yüzden seni kızdırmak istedim" dedi. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v) tebessüm ederek: "Doğru söylemişler, ben kimseye zarar vermem" dedi ve bedevi adamı afetti.

 

İlginç olan ise, Hz. Peygamber'i öldürmeye gelenlerin tümü, onun kimseye zarar vermeyeceğini bilmiş olmalarıdır. Demek hidayet bir nasip meselesidir.

 

Ona, Onun al ve ashabına ve Ona tabi olanlara binlerce salat ve selam olsun.