Hz. Peygamber’e (s.a.v) Hakaret

Hz. Peygamber’e (s.a.v) Hakaret

Bir Fransız kâfirinin Hz. Peygamber’e (s) hakaret etmek amacıyla karikatür çizmesi, yazı yazması veya film yapması normaldir. Bunu hiçbir zaman garipsemem. Çünkü Batılı Hıristiyanlar hiçbir zaman, Arap çöllerinin ortasından çıkıp medeniyet kuran ve kendilerini medenî kabul edenlere uygarlık ve insanlık dersi vermiş olan bir Peygamberin varlığını hazmedemediler. Bunu da normal karşılıyorum. Çünkü onlar “Vahiy” kavramından nasipsiz insanlardır. İnandıkları peygamberlerinin (Hz. İsa’nın) Allah’tan vahiy aldığına değil, bizzat Allah’ın bir parçası olduğuna inanan zavallılardan “Allah’a ve Peygambere iman” adına bir şey beklemek akılsızlık olur.

İslam dünyasında, tarih boyunca “zındık” adıyla bilinen bir takım insanlar eksik olmazdı. İnanan Müslümanlar gibi İslam’ın nimetlerinden faydalanan bu insanlar el altından Kur’an’a, Hz. Peygamber’e ve Ka’be’ye ince ince hakaretler yapar ve Müslümanların kutsallarını alaya alırlardı. Hz. Peygamber’in (s) çok evlilikler yaptığından ve [hâşâ] nefsine düşkün bir insan olduğundan başlayarak İslam’ı dillerine dolayan bu zındıklar, bir taraftan da Müslümanlar gibi cenazelerini camilerden kaldırırlardı. Tıpkı bugünkü gibi…

Bugün de, İslam’dan cenaze namazıyla gömülme dışında hiçbir şey kabul etmeyen bir kısım münafıklar, fırsat buldukça İslam Peygamberi Hz. Muhammed’e hakaret içeren paçavralar yayınlamaktan geri durmuyorlar. Bunları da anlamak zor değildir. Çünkü Müslümanların çoğunluk yapısından korkarak kendilerini gizlemek, sonra fırsatını buldukça İslam’a saldırmak, korku sebebiyle bir mazeret teşkil edebilir. Eğer korkmasalardı ve ellerinden gelseydi İslama çok daha büyük zararlar verirlerdi.

Bu yüzdendir ki, Peygamber (s) “Müminin niyeti amelinden hayırlıdır” buyurmuştur. Hadisin mefhum-u muhalifi şudur: “Münafığın ameli niyetinden hayırlıdır.” Yani, bir müminin elinden gelse bütün insanlığa iyilik yapmak ister. Ancak bu güzel niyetinin bir kısmına muvaffak olur. Dolayısıyla niyeti, amelinden hayırlıdır. Bir münafık ise, bütün Müslümanları yok etmek ister. Ancak korkar ve bu niyetinde çok az muvaffak olur. Dalayışıyla münafığın ameli niyetinden hayırlıdır.

Günümüzde ise, Müslüman olduğunu iddia edenlerin “Hz. Peygamber’e hakareti” normal bir şeymiş gibi kabul edenleri anlamak mümkün değildir. Bu beyzadeler diyorlar ki: “Düşmana kendi silahıyla karşılık vermek gerekir. Onlar basın yoluyla saldırıyorsa biz de ancak bu şekilde mukabele edebiliriz.” Elbette ki, rastgele ateş etmek, bir cihad hareketi değil, bir terördür. Buna fetva verenler de sorumlu olacaklar ve Müslümanlara zarar verdikleri için hiçbir zaman Resûl-i Erkem’i (s) memnun etmeyeceklerdir.

Ancak, Kur’an’ın ifadesiyle, gökleri parçalayacak, yerleri yaracak ve dağları yıkıp çökertecek bir hakareti kâinatın efendisine laik görmek hiçbir şekilde normal kabul edilemez. Böyle bir çirkinlik ve saldırı, fikir özgürlüğü çerçevesinde de mütalaa edilemez. Bütün İslam ülke liderleri, hep bir ağızdan, bu saldırıyı yapanların insanlıkla alakalarının olmadığını bütün dünyaya ilan etmeleri gerekirdi.

Bu da yetmez; Paris’te yaşanan saldırının ardından Peygamber’e (s) hakaret içeren paçavralar tekrar yayınlanınca, İslam dünyası en şiddetli ve anlamlı demokratik tepkisini göstererek yürüyüşler düzenlemeliydi. Ankara, İstanbul, Konya, Kahire, Kualalumpur, İslamabad, Buhara, Semerkand, Üsküp, Şanlıurfa, Adana, Diyarbakır, İzmir, Kabul, Tahran, Bağdat, Samsun, Van, Rabat, Tunus, hartum, Erzurum ve Kayseri’de milyonlarca Müslüman sokaklarda olmalı ve Hz. Resûl-i Ekrem’e selat ve selam getirmeliydik. Hep bir ağızdan “Elfu Elfi Salatin ve Elfu Elfi Selamin Aleyke Ya Resûlellah!” demeliydik. Bu tutum, iki yüzlü dünyaya tam etkileyici bir cevap olurdu.

Hazmedilmeyen şeylerden birisi de, bugüne kadar medyaları ve STK’larıyla bir hizmet topluluğu olduklarını iddia edenlerin, Hz. Peygamber’e (s) hakaret içeren paçavraları sütunlarına taşıyanlara, “Biz sizinle beraberiz” şeklinde mesaj göndermeleridir. Bu akıl tutulması anlaşılır gibi değildir. Zaten O Hz. Resûl-i Kibriya (s) buyurmamış mıydı ki: “Kişi sevdiği ile beraberdir” diye.