HÜSRAN!
Tarihte, hırslarından dolayı hep yönetime yakın olmak isteyen adamların hüsran hikâyeleriyle doludur. Kimisi vazgeçilmez olduğunu kanıtlamak için kibir ve gurur abidesi olmaya soyunur; kimisi insanlara faydalı olduğunu ve onların işleriyle meşgul olmaya âşık olduğunu göstermek için riyakarâne iyilik yapmaya başlar. Kimisi de, bir sivil topluk kuruluşunun başına geçerek Uhrevî bir makstta olduğunu ilan eder. Oysa asıl amacının dünya menfaatlerini ve siyasal idareyi ele geçirmek olduğunu herkesten gizlemeye çalışır. Bunlarda açık bir kibir göremezsiniz, aksine tevazu postuna bürünmüş çok gizli bir kibir onlarda hükmeder. Böyleleri, bütünüyle perde arkasında kalarak bütün bu kötü niyetlerini başkalarının üzerinden yürütmeye çalışırlar.
Durum ne olursa olsun, tarihin çeşitli devirlerinde, özellikle Emevî, Abbasî, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde bu tip insanlarla hep karşılaşılmıştır. Bazılarını tanımak çok kolaydır. Mesela kibir ve gurur abidesi olanları tanımak ve onların niyetlerini anlamak zor değildir. Belki de onların en iyi tarafı göğüslerini gere gere kibirli olduklarını herkese göstermeleridir. Böyle olanlar hemen idareye karşı hürûc ederler ve akılsızca savaşmayı göze alırlar. Tarih, sultan ve halifelere karşı hürûc edip asılan insanların örnekleriyle doludur.
Gösteriş için mal-mülk dağıtan, hayır ve hasenat yapanları teşhis etmek de kolay sayılır. Çünkü onlar da sonuçta, yaptıkları iyiliklerin karşılığında bir mevki-makam istiyorlar. Bu da kolayca anlaşılabilecek bir şeydir.
Fakat dini kullanarak, insanlara iyilik yapmaya çalışan ve bu yolda örgütlenen insanların niyetlerini anlamak ve onarlın asıl amaçlarını keşfetmek çok kolay değildir. Bunlar sultan ve halifelerin yanı başlarına kadar sokulur ve uzun zaman bizzat onları desteklemeye çalışırlar. Başka bir deyimle, hem onları destekliyor intibaını verirler hem de onların altlarını oymaya çalışırlar. Onlarda hâkim olan tevazu görünümündeki kibir ve gurur, insafsız olmalarını sağladığı gibi zalim ve acımasız olmalarına da sebep olur.
En büyük şansları, toplum tarafından iyi insanlar olarak biliniyor olmalarıdır. İnsanlara her konuda yardım ettiklerini ortaya koymak için akla-hayale gelmeyen işler yaparlar. Bir taraftan iyilikseverliklerini herkese kanıtlamaya çalışırlarken diğer taraftan kendi örgütlerine ağzı sıkı elaman yetiştirirler. En büyük şanssızlıkları ise, işlerini yaparken halkın yardımına muhtaç olmalarıdır. Çünkü Müslüman halk, uhrevî hizmetler karşılığında kendilerinden ücret talep edenleri teşhis ettiği zaman onlara karşı acımasız olur.
Bu yüzden tarihte, böylelerinin de sonu hep hüsran olmuştur.