Hüradam Üzerine…

Hüradam Üzerine…

Hüradam Filmi üç haftadan beri yayında ve sinemalarda gösteriliyor. Bazı illerdeki yobaz sinemacıların filme gösterdikleri boykot istisna edilirse herhangi bir sorun yaşanmadan gösterime devam ediliyor, denilebilir. Doğrusu bu boykotu da tabii karşılamak gerekir. Çünkü filmin bir sahnesinde de (Müfettiş İsmet’in gizli örgütün konuşmalarına kulak misafiri olması ve kravatını çıkarıp atması sahnesi) gösterildiği gibi, Bediüzzaman, Risale-i Nurun birçok yerinde gizli zındıka komitesinden ve gizli düşmanlarından bahsediyor. Bu komiteci zındıklar tanzimattan beri hep var oldular, bundan sonra da var olacaklar.

Filmin ne kadar izlendiği, gişe hâsılatın ne kadar olduğu gibi hususlar yapımcıları ilgilendirir kuşkusuz. Fakat ben filmi başarılı bulduğum halde, filmin sonlarında vurgulanan bir konudan söz etmek istiyorum. Malum filmin bir yerinde Bediüzzaman’ın papaya ve Yahudi hahamlarına mektup yazdığı ve onlarla diyaloga girilmesi hususunda tavsiyelerde bulunduğu söyleniyor. Bu hususu, Bediüzzaman’ın talebelerinden Abdulkadir Badıllı ağabeye de sordum; Filmde, Yahudilerle yapılacak diyalog kısmının asılsız olduğunu söyledi.

Esasen Bediüzzaman’ın, öteden beri “Ehl-i Kitap”la yapılacak bir işbirliğinden yana olduğunu Risale-i Nurun muhtelif eczalarında görmek mümkündür. Herkes biliyor ki, Kur’an örfünde “Ehl-i kitap” deyiminden maksat Yahudi ve Hıristiyanlardır. Ancak Bediüzzaman’ın “Küfr-ü mutlaka karşı Müslümanlarla ehl-i Kitabın ittifak etmeleri gerekirşeklindeki sözünden ilk akla gelen Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki yakınlaşma ve diyalog çağrısıdır. Yirminci yüzyılın başından itibaren iki büyük dinin (İslam ile Hırıstiyanlığın) mensupları arasında bu yakınlaşma çağrıları hep yapıla gelmiştir. Ancak Risale-i Nur müellifinin Müslüman-Yahudi diyaloguna sıcak baktığını veya böyle bir yakınlaşmayı mümkün gördüğünü söylemek kolay değildir. Hatta Günümüz şartlarında Yahudilerle işbirliğinin mümkün olmadığını Risale-i Nur’dan anlamak mümkündür. Şöyle ki: 

1- Risale-i Nur müellifi Kur’an’dan çıkardığı hükümlere dayanarak[1] Yahudilerin banka ve faiz kurumlarıyla toplumları çeşitli dolap ve hilelerle ifsat ettiklerini, zarar gördükleri hükümetlerden intikam almak maksadıyla fesat komitelerini kurduklarını ve dünyanın birçok bölgesinde meydana gelen ihtilallerde parmakları olduğunu açıkça ifade etmektedir. Şöyle diyor : “İşte bu Yahudi milletinin seciyelerinde ve mukadderatında münderic olan şöyle müthiş desatir içindir ki, Kur’an onlara karşı pek şiddetli davranıyor, dehşetli sile-i te’dip vuruyor.[2]

2) Diğer taraftan Bediüzzaman deccalla ilgili yazdığı risalede bir hadis-i şerif’ten yola çıkarak, deccalın en büyük kuvvetinin Yahudiler olduğunu, birçok hükümetin zulmünü gören Yahudilerin intikam almak için bir Yahudi olan Troçki’yi Rus devletinin başına getirdiklerini ve Rus halkının bin yıllık birikimlerini heba ettiklerini ifade ediyor.[3]   Ayrıca deccalın hadislerde varit olan olağanüstü gücünden söz ederken şöyle der:

  Her iki deccal (yani hem Hıristiyanların içinde çıkacak olan büyük deccal, hem İslamların içinde zuhur edecek olan İslam deccalı) Yahudi’nin İslam ve Hıristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin yardımını ve kadın özgürlüğü perdesi altında faaliyet gösteren diğer bir komitenin yardımını alacağından, hatta İslam deccalı masonların komitelerini aldatıp onların desteklerini de alacağından dehşetli bir iktidar zannedilir.[4]

3) Bediüzzaman’ın Yahudiler hakkındaki olumsuz kanaatlerinin sebeplerini anlamak zor değildir. Her şeyden önce Yahudiler önce kendi dinlerini sonra da Hıristiyanlığı tahrif ederek tarih boyunca bütün semavi dinlere karşı bir husumet içinde olmuşlardır. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da sık sık tekrar ettiği “Benim düşmanlarım, gizli ifsad komitesi, gizli zındıka cereyanı ve zındıklar” şeklindeki ifadelerinin yine gizli Yahudi ve mason komitelerine işaret ettiğini söylemek mümkündür.  Hüradam filminde de yeralan bu hususu şu sözlerinden anlamak daha kolaydır: “Otuz sene evvel Darü’l-Hikmet azası iken arkadaşlarımdan Seyyid Sadettin Paşa bana dedi ki: Kati bir vasıta ile haber aldım ki,  kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, ve “Bu eser sahibi dünyada kalsa biz mesleğimizi (yani zındıkayı ve dinsizliği) icra edemeyiz” diyerek senin idamına hükmetmişler, kendini muhafaza et.” Ben de “Tevekkeltu Alallah, ecel birdir, tagayyür etmez” dedim.”[5]

Sonuç olarak Bediüzzaman’ın Müslümanlarla Yahudiler arasındaki bir yakınlaşmanın gerekliliğinden söz ettiğini söylemek kolay değildir. Fakat Risale-i Nur’da Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında olması gerekli bir diyalogdan veya bir yakınlaşmadan söz edildiğini söyleyebiliriz.  Bediüzzaman açıkça şöyle der: “Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.[6]

Ben Hüradam filminin ikinci çekimlerinde ilk düzeltilecek hususlardan birisinin, belki de en önemlisinin Yahudilerle diyalog olduğunu düşünüyorum.



[1] Bakara, 2/60,96;  Maide, 5/62,64

[2] Said Nursî, Sözler, s. 366.

[3] Said Nursî, Şualar, s. 507; Yeniasya Neşriyat, İstanbul, 2005.

[4] Said Nursî Şualar, s. 513.

[5] Said Nursî, Şualar, s. 367.

[6] Said Nursî, Lem’alar, s. 155; Yeniasya Neşriyat, İstanbul, 2005.