Hükmedemeyen Hükümetler
Halka, insanlara/vatandaşlara hizmet etmek, onların işlerini kolaylaştırmak için var olması gereken kuruluşlar. Halkın kendilerine hizmetçi olduğunu düşünürlerse veya halka o göz ile bakarlarsa işte o zaman, ortada adalet, hak–hukuk adına bir şey kalmaz.
Gerek devlet olsun veya hükümetler olsun, ya-da devlet içindeki herhangi bir kuruluş olsun fark etmez. Bunların tamamı millet için var olmalıdır. Zira millet devlet için var olursa o zaman dengeler bozulur. İnsanların olmadığı yerde bu oluşumların/kurum ve kuruluşların hiç biri olmaz. Çünkü; amaç insanlardır, amaç insanların faydasına olacak, insanların hayatını kolaylaştıracak her türlü imkanı sağlamaktır.
Bu sebeple genelde dünyada ve dolayısıyla da ülkemizde seçimler olur, hükümetler değişir. Fakat özgürlüklerden yana, insan hak ve hürriyetlerinden yana bir arpa boyu yol kat edilmez. Çünkü seçimler hep formalitedir. Güçlülerin pastadan pay alma yarışıdır ve bu yarış güçlülerin yer değiştirmesidir. Çünkü hangi parti veya partililer gelirse gelsin resmi ideolojinin belirlediği sınırlar dışına çıkamazlar. Çıktıkları anda onları bir şekilde oradan uzaklaştırmasını bilirler.
Onlara derler ki: “Yemesini bil, haddini bil, ne yaparsan yap kitabına uydur. Fakat halkı uyandırma, bizim tezgah-ımıza karışma, bağır çağır, kızmış gibi yap; fakat bunlarla kal derine inme yoksa sana öyle bir ders veririz ki bir daha kendini toparlayamazsın.”
Her ne kadar hükümet kelimesi, hüküm-et/ya da hükmetme manalarına geliyorsa da hükümetlerin hükmetme gücü ellerinden alındıkları için onlar ancak basit şeylere hükmederler.
Mesela hükümetler; yokluktan, fakirlikten dolayı bir miktar borcunu ödeyemeyen vatandaşın yakasına hemen yapışabilirler. Buna güçleri yeter. Ayrıca hükümetler; barajlar yaparlar, yollar yaparlar, ekonomiyi düzeltirler. Fakat insan hak ve hürriyetleri konusunda, inanç ve özgürlükler konusunda elleri ve kolları bağladırlar.
Bu ve buna benzer konularda resmi ideolojinin belirlediği sınırların dışına çı-ka-maz lar.
Şimdi, bir ülkenin anayasası, o ülkenin insanlarına, halkına hitap etmiyor, o anayasa darbeler sonucunda/silah zoruyla yazılmış ve halka dayatılmıştır. Ve halkın tamamına yakını, anayasanın değişimine, yeni bir anayasanın yapılmasına taraftar olduğu halde, sadece statü-kocu ve bir kısım iflah olmaz radikal laikçiler karşı çıktığı için değiştirilemiyor ise; o zaman o ülkede kanunlardan söz edilebilir, fakat adaletten, hak-hukuktan söz edilemez. Çünkü kanun ayrıdır. Hak-hukuk ayrıdır. Üçüncü sınıf dikta rejimler de/ülkeler de bile kanunlar vardır. Fakat hakka ve hukuka dayanmadığı için zorbalıktan öteye geçmez-geçemez o kanunlar.
Halkının yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu söylenen bir ülkede hala camiye gidene suçlu gibi bakılıyor. Kur'an okumak ve öğrenmek yasalarla yasaklanıyor. (ki, bu konuda yaş sınırlaması kanunu bile var.) Kişilerin dinlerini öğrenmek istemesi bir şekilde engelleniyor. (nitekim bazı kurumlar da dindarlık suç olarak kabul ediliyor ve dindarlar şakiler/suçlular gibi takibe tutuluyorlar.)
Kur'an-ın kesin emri olan, halkın yüzde yetmişinin benimsediği başörtüsü, miadı dolmuş bu yasakçı zihniyet tarafından hor görülüp sokakta dahi yasaklanmalıdır deniliyorsa ve gelen hükümetlerde, halkın bu haklı taleplerine cevap veremeyip bunu değiştirebilecek salt çoğunlukta oldukları halde değiştiremiyorlarsa o zaman gelen hükümetlere hükmedemeyen hükümetler denilmez de ne denir? Size soruyorum.