HİRISTİYANLARLA DOSTLUK (1)

HİRISTİYANLARLA DOSTLUK (1)

Bediüzzaman’ın Müslümanlarla Yahudiler arasındaki bir yakınlaşmanın gerekliliğinden ve pratikte uygulanabilirliğinden söz ettiğini söylemek kolay değildir. Fakat Risale-i Nur’da Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında olması gerekli bir dostluktan ve bir yakınlaşmadan söz edildiğini söyleyebiliniriz.   Bediüzzaman açıkça şöyle der:

“Hattâ, hadis-i sahihle, ahir zamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”

Bediüzzaman’ın bu sözünde üç kelimeye vurgu yapılmış. Birincisi,“medar-i ihtilaf noktalar”… İkincisi, “müşterek düşman”… Üçüncüsü de, “muvakkaten” kelimeleridir. Bu kelimeleri ayrı ayrı tahlil etmekte fayda mülahaza ediyoruz.     

“Medar-i ihtlaf”tan maksat, bizimle Hıristiyanlar arasında mevcut olan tüm konulardır. Bunu anlayabilmek için öncelikle Müslümanlarla Hıristiyanların ittifak edebilecekleri noktaları tespit etmek gerekiyor. Yani Müslümanlarla Hıristiyanlar kendi aralarında konuşurlarken ittifak ettikleri noktalar üzerinde konuşmaları gerekir. Her iki dinin mensupları Allah’a, ahiret gününe, vahye ve genel ahlakın gerekliliğine inanmaktadırlar.  Nitekim Kur’an-ı Kerim de bizimle ehl-i kitap arasında “müşterek” kabul edilen (قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْاْ إِلَى كَلَمَةٍ سَوَاء بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَلاَّ نَعْبُدَ إِلاَّ اللّهَ وَلاَ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلاَ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ =Allah’tan başkasına ibadet etmemek, Allah’a ortak koşmamak ve Allah’ı bırakıp birbirilerini tanrı edinmemek) gibi üç hususta onları doğru yola davet etmemizi istiyor.  Bu durumda medar-ı ihtilaf noktalar bu konuların dışında kalan şeylerdir. Biz Hıristiyanlardan Hz. Peygamber’e inanmalarını elbette ki bekleyemeyiz. Zaten Muhammed’i (s.a.v) peygamber olarak kabul ettikleri gün aramızda medar-ı ihtilaf noktalar kalmayacaktır.

Kuşkusuz  “müşterek düşman”dan maksat, hem Müslümanlığa hem de Hıristiyanlığa karşı husumet besleyen, ahlaksızlığı ve fuhşu teşvik ve terviç eden gizli zındıka komiteleri ve ateizmi savunan gruplardır. Bu müşterek düşman dün komünistlikti; bugün dine karşı lakayt davranan, kadın özgürlüğü ve feminizm adı altında ahlaksızlığı ve zinayı yaygınlaştırmaya çalışan, böylece toplumun aile yapısını bozan mason teşkilatlarıdır. Müslümanlarla Hıristiyanların bu teşkilatlara karşı mutlaka ittifak etmeleri gerekir. Nevar ki, bu kolay değildir. Hakikate bakılırsa Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yapılacak anlaşmanın bir numaralı gündemi ahlaksızlığı ve dinsizliği teşvik eden bu tür uluslararası teşkilatlara karşı işbirliği yapmak olmalıyken, diyalog çağrılarını yapan Hıristiyanların gündeminde, Müslümanları İslam’ın bazı temel prensiplerinden vazgeçirmek şeklinde bir düşüncenin mevcut olduğunu söylemek mübalağa değildir. Batı’nın ısrarla üzerinde durduğu “Yenidünya düzeni” ve “Ilımlı İslam” gibi ifadelerden bu düşünceyi okumak mümkündür.

“Muvakkaten” sözcüğü, Müslümanların maddi yönden güçlenecekleri zamana işaret ediyor. Elbette ki, Müslümanlar maddi yönden güçlü oldukları zaman Hıristiyanlarla yapacakları anlaşmalarında misyonerlik faaliyetleri, kilise açma çalışmaları vb. gibi Müslümanları rahatsız eden konuları tartışmaya başlayacaklardır. Bu yüzden Müslümanlarla Hıristiyanların bazı konularda ittifak edip ihtilaflı konuları medar-ı münakaşa yapmamaları muvakkat bir zaman içindir. Bugün ülkemizde Hıristiyanlara karşı zaman zaman gösterilen tepkilerin aşırı olduğunu söylemek mümkündür. Biz Batıda istediğimiz yerde cami açabiliyoruz. Ancak onlar bir kilise açtıkları zaman fazla tepki gösteriyoruz. Bunun sebebi, Batı’lıların tarih boyunca dini siyasete alet etmeleri ve kiliseyi siyasi emellerine araç olarak kullanmalarıdır. Bu yüzden, onların siyasi amaçlar için yaptıkları misyonerlik faaliyetlerini engellemek hakkımızdır.
Bundan sonraki Yazı: bir soru ve Cevap