HEWAR Û SED HEWARE…

HEWAR Û SED HEWARE…

Suriye’de tam manasıyla bir katliam yaşanıyor. Ba’as Rejimi kadın, erkek, çoluk çocuk, yaşlı veya hasta demeden bir katliama girişmiş. Yardıma koşan, kurtarmaya çalışan yok… Yaralıları hastanelere götüren tedavi eden yok…
Hele muhalif askerler yaralandıkları zaman hiçbir resmi kurumda tedavi olamıyorlar. Tıpkı Kerbelâ faciasında ve sonrasında yaşananlar bugün Suriye’de yaşanıyor. Hem de her gün bir Kerbela yaşanıyor. Beşar Eesd’in silahları tıpkı Yezidi’in kılıçları gibi kan kusuyor. Hiç şüphesiz ki, Esed çağın yezidlerindeddir.
Hani hatırlarsınız: Yezid’in ve İbnu Ziyad’ın Hüseyin’i öldürmekle görevlendirilen komutanı Ömer b. Sa’d b. Ebi Vakkas (babasına kurban olsun-Ömer’e yazıklar olsu), Kerbela faciasından sonra, belki Ehl-i beytten saklananlar vardır diye bir tellalla emretti, Tellal şöyle bağırmıştı:
“Kim Hüseyin’in ailesinden bir kafa getirirse ona bin dirhem vardır.” Paranın tatlı sesini işiten bedbahtlardan birisi de İbnu Kutbe denilen bir adamdı. İbnu Kutbe evine geldi; hanımı kendisine: “İki çocuk bize iltica ettiler. Onları görüp Medine’deki akrabalarının yanına göndererek büyük bir sevap kazanmak istemez misin?” dedi. Adam: “Tamam, onları bana göster” dedi. Bunlar Hz. Alinin abisi Cafer Teyyar’ın torunlarıydılar. Adam onları gördüğünde hemen onları kesti ve kafalarını Ubeydullah b. Ziyad’ın yanına götürdü. Fakat İbnu Ziyad ona bir şey vermedi ve şöyle dedi: “Onları bana sağ getirseydin sevinirdim. Çünkü onlarla Abdullah b. Cafere minnet ederdim” dedi. Bu haber Abdullah b. Cafer’e ulaşınca Abdullah: “Onları bana getirmiş olsaydı ona bir milyon dirhem vermek isterdim” dedi.
Bugün Esad Rejimi aynen İbnu Ziyad gibi muhalif bir asker kafası getirene 2 bin dolar veriyor. Eğer bu bir subay kafası ise 5 bin dolar veriyor. Doların tatlı sesini duyan betbahtlar da masum muhalifleri önce kandırarak evlerinde misafir ediyorlar, sonra da onları öldürüp Esed’in adamlarına götürüp paralarını alıyorlar. Yazıklar olsun…
İnsanlık utansın…
Evet, bugün Suriye’de sanki Kerbela günleri yaşanıyor. Her gün onlarca insan Rusların gaddar silahlarıyla katlediliyor.  Ya, söylendiğine göre, muhalif bir albayı 100 bin dolara satan Türk istihbaratçılarına ne demeli? Doğruysa yazıklar olsun…
Tıpkı Hz. Hüseyin’in mallarını gasp eden Iraklılar gibi… Hüseyin (r.a) öldürüldükten sonra onun kılıcını, gömleğini ve şalvarını aldılar ve onu çıplak bıraktılar. Onun ipek ceketini de Kays el-Kindî aldığı için ona “Kaysu Katife” (Ceket Kays) lakabı verilmişti. Hatta Irak ehlinden bir adam da, Hz. Hüseyin’in kızı Fatıma’nın elbiselerini aldı. İşin ilginç tarafı adam elbiseleri Fatıma’nın üzerinden çıkarırken ağlıyordu. Fatıma adama: “Niçin ağlıyorsun?” dedi. Adam “Resûlullah’ın kızını soyuyorum. Ben ağlamayayım da kim ağlasın?” dedi.  Bunun üzerine Hz. Hüseyin’in kızı Fatıma: “O zaman bırak, elbiselerimi alma” dedi. Adam: “Korkarım ki başkası bunları alsın” dedi.
Doğrusu birkaç aylık geçim için bir masumun canına kıyan sonra da onu gaddarlara satan adamın ruh halini merak ediyorum. Bunlar nasıl yaşayabiliyorlar? Suriye’de yarın öbür gün “Dolar Esed” ve “Yuro Ali” takma adlar ortaya çıkarsa şaşmayınız. Çünkü ancak değer yargıları kalmamış adamlar böyle şeyler yaparlar. Suriye’de yaşananlara kim dur diyecek? O masum insanları Vahşi sırtlanların elinden kim kurtaracak?
Heware Yadê Hewre… Hewar û Sed Heware…